Paul Tibbets adını hiç duydunuz mu?
Tibbets, dünya tarihinin en büyük katliamlarından birinin, madalyalı ‘aktörü’.
2. Dünya Savaşı Zafer Madalyası sahibi Tibbets’e bu madalyayı kazandıran
görevi, Hiroşima katliamına yol açan atom bombasını atan uçağın komutanlığı
ve pilotluğu.
Paul Tibbets, 2007 yılında ölmüş.
O an Japonya’nın Hiroşima kenti üzerine bıraktığı ‘şey’in ne
olduğunu bilmese de , Tibbets’in ölmeden iki yıl önce BBC’ye verdiği
mülakatta söyledikleri düşündürücü:
“Ben görevimi yaptım. İçim rahat çünkü görev başarıyla sonuçlandı. Siz bunu
hiçbir zaman anlayamazsınız!”
***
Tibbets, annesinin adını verdiği Enola Gay adlı B-29 tipi savaş uçağıyla, 6
Ağustos 1945 sabahı yerel saatle 08.15’te Hiroşima’ya bir atom bombası atmıştı.
Güney Pasifik’ten, ‘Little Boy’ (küçük oğlan çocuğu) adlı ‘gizli’ bir yükle
havalanan Enola Gay, artık bir katildi.
İlk anda yaklaşık 70 bin insan hayatını kaybetti.
Atom bombasının yaydığı radyasyon insanları, toprağı, havayı ve suyu zehirledi,
bu zehir iki ay içerisinde ölü sayısını neredeyse iki katına çıkardı.
İleriki beş yılda yaklaşık 60 bin kişinin daha radyasyon yüzünden öldüğü ifade
ediliyor.
***
Harry Truman yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri, 6 Ağustos sabahı
yaşananlarla tatmin olmadı.
Hiroşima’dan sadece 3 gün sonra, bu kez hedefte bir başka Japon kenti olan
Nagazaki vardı.
Küçük oğlan çocuğunun (little boy) ardından bu kez ‘savaşı kazanma görevi’,
şişman adam (fat man) adı verilen atom bombasınındı.
Şişman adam, küçük oğlan çocuğunun bir buçuk katı gücündeydi.
Ancak kentin dağlık coğrafi yapısı nedeniyle bombanın etkisi, Hiroşima’nın bir
buçuk katı şiddetinde olmadı.
İlk anda yaklaşık 75 bin kişi hayatını kaybetti (Nagazaki’nin toplam nüfusu 240
bin kişiydi).
9 Ağustos sabahı yerel saatle 11.00’de, Bockscar isimli savaş uçağından
Nagazaki'ye atılan atom bombasının toplamda aldığı can sayısı, yaklaşık 140 bin
olarak açıklandı.
***
1939-1945 yılları arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı, geride eşi benzeri
görülmemiş bir enkaz bıraktı.
Milyonlarca insanın öldüğü bu savaşta hayatını kaybeden sivillerin sayısına ne
öncesinde ne de sonrasında ulaşıldı.
Dünya tarihinin en büyük ‘ayıbı’ olan bu savaşı bitiren atom bombaları ise bir
diğer büyük ‘ayıp’ olarak tarih sayfalarına kazındı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin art arda attığı bu iki atom bombasının ardından
Japonya savaştan çekildiğini açıkladı.
Savaş bitti, Amerika zaferini kutladı.
***
Little Boy ve Fat Man yüz binlerce sivili öldürdü.
Ama kimse ‘onlardan’ bu cinayetlerin hesabını sormadı.
Amerika Birleşik Devletleri, altına imza attığı bu katliamların hesabını vermedi,
bedelini ödemedi.
Bilakis, taammüden olmasa da bu nükleer cinayetlerin bir şekilde parçası olan
askerlerini, madalyalarla onurlandırdı, bu büyük ‘gururu’ paylaşarak çoğalttı.
Oysa ‘savaş’ ve ‘zafer’ kelimeleri aynı cümlede yan yana gelince ne kadar da
ironik bir tablo çıkıyor ortaya.
Birinin zaferinin, ötekinin yok oluşu üzerine kurulduğu ironik ve hatta trajik bir
tablo...
Ve yapanın yanına kaldığı, suçların bedellerinin ödenmediği bu düzende,
katliamlar da devam edecek, anlı şanlı ‘zaferler’ de.
Ve zaferin sarhoşluğuna meze olacak yakılanın, yıkılanın acısı.
Hepi topu birileri yıllar sonra anacak ölenleri, birileri yazıp çizip kınayacak olup
bitenleri, ama hepsi bu!
Kimse utanmayacak yaptığından, kimse dersler çıkarmayacak yaşananlardan.
Birileri ‘güçlü olmak’ , ötekilerine hükmetmek ya da belki ‘güçlü görünmek’ ve
ötekilerinin gözünü korkutmak adına nükleer enerji biriktirmeye devam edecek.
Ve o birilerini, nükleer enerji ürettiği için mütemadiyen kınayanlar, onlara
karşı uluslar arası yaptırımların uygulanması için canhıraş uğraşanlar, bunu sırf
korkularından yapacak.
‘Dünya Barışı’ denen ülkü ile uzaktan yakından akrabalıkları olmayan bu
sözde barış güvercinlerin dini imanı, kendi varlıklarının idamesine yönelen tehditleri savuşturmaya çalışmak olacak.
Ve işin en acı tarafı şudur ki; herkes bunu bilecek ama bilmiyormuş gibi
davranacak.
Çünkü onlar da korkacak.
Ve bu sözde güvercinler, fırsat düştükçe birilerinin başına pislemeye devam
edecek.
Ve tıpkı Enola Gay’in pilotu Paul Tibbets’in dediği gibi, bizler bunu hiçbir
zaman anlayamayacağız!