O gün!
Hani seçime, demokrasiye, iradeye despot müdahalenin yaşandığı gün… Brt müdürünü de hapse gönderen “seçim yasakları”nın çiğnendiği gün… Ne yazmışım o gün diye baktım…
“Kukla Sahnesi” demişim…
***
Tam bir 'alt yönetim'e dönüştürdüler ülkeyi.
Şaka devlet!
Oyun oynuyorlar.
Bu oyunda memleketimiz var, söz hakkımız yok.
Bu oyunda seçilmişlerimiz var, yetkimiz yok.
Bu oyunda sesimiz var, görüntümüz var, irademiz yok.
* * *
Başka nasıl anlatılır, bilemem…
Sömürge yönetiminin bahşettiği kadar özgürlüğümüz.
Adı konmamış entegrasyon bu…
Adı konmamış ilhak…
Kukla sahnesi…
* * *
Bir sabah uyanıyorsunuz, uçağa biniyor birileri, Ankara'ya gidiyor, oralarda uzaktan kumanda ile Kıbrıs’ın eğreti yarısı yönetiliyor.
Başbakan, önündeki ekrandan iki cümle okuyor.
TC Cumhurbaşkanı anlatıyor da anlatıyor.
Elçi "talimatlarınızı bekliyoruz" diyor.
Karar veriyor birileri: Artık kapsamlı çözüm ihtimali yoktur.
Adanın sahibi gibi!
* * *
İğneyle kuyu kazıyorsunuz senelerce...
Emekle… Terle… Umutla…
Birileri geliyor enkazını döküyor…
Tarihin dışına itiliyoruz.
Öğütülüyoruz milli masallarla…
Kendi irademiz dışında değişiyor hayat, kurallarını başkalarının belirlediği bir yerde yabancılaşıyoruz.
Güç dayatıyorlar bize güç!
“Demokrasi ve Kennedy Caddeleri ile sahil şeridinin açılması için talimatlarınızı bekliyoruz” diyor Büyükelçi…
Birileri padişah edasıyla köpürüyor, süklüm püklüm bu toplumun seçtikleri!
* * *
Yine de yenilmemeliyiz.
Çünkü hep vardır umut…
“Biz kalabalık değiliz, halkız, buraların sahibi bizleriz, kendi kararlarımızı, kendi özgür irademizle verebiliriz” demek de vardır.
Kaybolup gitmeyi reddederek…
Köklerimize tutunarak…
İrade, düşünce ve eylemden yoksun kalmayı kabullenmeyerek.
Hani gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır.
Sömürgeciye kalmaz hiçbir ülke!
Toplumlar istemezse eğer…
İstemezsek…