Paramal’a yerleştirildikten bir süre sonra kamp idarecileri bir duyuru yapmıştı:
İsteyenler, bir defalığına köylerine gidebilecek, bazı eşyalarını alabilecekti.
Kim gitmek istemezdi ki köyüne!..
O gün terk edip çıkmışlar, bir daha da gidememişlerdi.
Evler ne haldeydi kim bilir?
Hayvanlar telef olmuş muydu?
Tarlalar, bahçeler kurumuş, ota kesmişti mutlaka…
Köye gidilecekti mutlaka!..
Fırsatı bulan öyle yaptı zaten…
****
Büyük teyzemin kocasının, yani büyük eniştemin traktöründe anımsıyorum kendimi…
Traktör kasasında üç dört çocuk, Evdim’in yolunu tutmuştuk.
Galiba bütün araçlar konvoy halinde gelmişti köye…
Herkes evine koşmuştu önce…
Alabileceği eşyaları derleyip toplamış, kampa geri dönmüştü.
Bu ‘ziyaret’ bir sondu aslında…
“Kuzey’e, Kuzey’e” şarkılarının söylendiği kamptan geriye, köye dönülmesi artık zor, hatta imkansız görünüyordu.
Bir tür ‘veda ziyareti’ydi yapılan…
Son kez baktı herkes evine, bahçesine, tarlasına…
Köy kahvehanesi, cami, hastane…
“Elveda” derken köye, birer damla yaş akmıştı herkesin gözünden yüreğine…
***
Kıbrıslı Türkler köyü terk ettikten sonra cuntaya bağlı Rum ve Yunan askerleri bazı evlere girip zarar vermişti.
Kırılıp dökülen, yakılıp yıkılan evler vardı.
Bunlardan biri de Zalihe Halamın eviydi.
Halam köye gidiş izninin verildiği o gün eve gider gitmez banyodaki su semaverinin odun yakılan yerini açtı önce…
Çünkü köyün boşaltılığı gün “nasıl olsa döneceğiz” diyerek, elindeki nakit parayı bir naylon torbaya sarıp semavere sıkıştırmıştı.
Eve giren olsa bile, semaverde para olduğunu tahmin etmek kolay değildi.
Halamın tahmini doğruydu.
Para orada duruyordu.
Ama bir farkla: Semaverle birlikte naylonun içindeki paralar da yanmıştı!..
Tahmin edemediği, evin yakılma ihtimaliydi…
Oysa savaşlar yakmaya, yıkmaya devam ediyordu.
***
‘Köylere bir kere gidiş izni’ çerçevesinde bir de Polemidya ziyaretim olmuştu.
Oraya da annemle gitmiştim.
Sanırım bir otobüsteydik. Yolda birkaç kez durdurulduğumuzu hatırlıyorum. Herhalde darbeci askerler kontrol yapıyordu.
Polemidya’daki evimiz bir lojmandı. Öğretmen lojmanı…
Okula yakın bir yerde, yol kenarında kalıyorduk.
Henüz okula başlamamıştım, ama sık sık babamla okula giderdim.
Benden üç yaş küçük kardeşimle ve komşumuz olan Kübra Abla’nın çocuklarıyla oynardık mahallede… En çok da benden iki yaş büyük Muharrem’le…
Yaz tatili nedeniyle Evdim’deydik savaş patlak verdiğinde… Uzun süredir gitmemiştik muhtemelen…
Polemidya’daki evden alabileceklerini aldı annem ve aynı yoldan geri döndük.
Ben de ‘alabileceklerimi’ almıştım bu arada…
Bir silah!..
Muharremler’le savaş oyunu oynarken kullandığım oyuncak silah…
İşte o silahla kontrol noktalarında kimlik soran askerlere meydan okumuştum dönüş yolundayken!..
Bize kötü davranan askerlere “bam bam” yapıyordum kendimce…
Onların haberi olmuyordu haliyle!..
***
Polemidya’ya gidişimizde başka tehlikeler de varmış meğer…
Çok uzun yıllar sonra öğrenebildim bunu…
Babam köyde sadece öğretmen değilmiş çünkü…
Aynı zamanda ‘Bölük Komutanı’ olarak görev yapıyormuş.
Darbenin hemen ardından cunta askerleri ‘Raşit Hoca’ diye birini aramaya başlamışlar köy içinde…
Esmer, orta boylu, 30’lu yaşlarında biri…
“Vur emri” çıkarmışlar babam için…
Nerede görülür, nerede bulunursa öldürülecekti.
Ve öldürdüler de!..
(SÜRECEK)