Kültürel Miras, inanca, dine, milliyete göre ayrıştırılması mümkün olmayan geçmişteki yaşantımıza dair her şeyi kucaklayan bir ifade... Geçmişimiz hakkında bilgi verebilecek eşyalar, anıtlar, binalar, mezarlar, kiliseler ve camiler, kitaplar aslında tüm bunlar birere kültürel miras ürünü. Ancak her konuda olduğu gibi, Kıbrıs’ta Kültürel Miras da siyasete kurban ediliyor. Özellikle arkeolojik çalışmalarda Kıbrıs’ın kuzeyinde ciddi mağduriyetler yaşanıyor. Yeni kazılar yapılamadığı gibi, akademisyenlerin Kıbrıs’ın kuzeyine dair yaptığı tüm çalışmalar da göz ardı ediliyor. Ortak kültürümüz, tarihimiz heba ediliyor. Akademisyen Lâtife Summerer ile “Bölünmüş Kıbrıs’ta Kültürel Mirasın Belgelenmesi, Korunması ve Çalışılması için Yeni Yaklaşımlar” isimli kitaptan yola çıkarak Kültürel Miras konusunda yaşananları konuşuyoruz.
Arkeolog olmayı eskiye ve geçmişe olan ilgisi nedeniyle seçtiğini anlatan Lâtife Summerer, Kıbrıs arkeolojisine ilgisinin ise elde edilen bilgilerin sadece Rum/Yunan veya batılı arkeologlar tarafında üretildiğini fark ettiğinde oluştuğunu söylüyor.
“Arkeoloğum, eğitim ve meslek hayatım Avrupa ve Türkiye’de geçti. Kıbrıs’a odaklanma kararım 2006 yılında Atina´da bir konferansta karşılaştığım bir Kıbrıslı Rum melektaşımla yaptığım görüşmeoldu. Kıbrıs için yeni, arkeolojik bilgiler üreterek, kültür mirasına dair yanlış algıları düzeltmek istedim. Aslında yaptığım çalışmalarla daha çok dünya bilim alemine seslenmek, Türk tarafı olarak sesimizi duyurmak istedim. İlk kitabımız “The Northern Face of Cyprus. New Studies in Cypriot Archaeology and Art History” (Kıbrıs ın Kuzey Yüzü. Kıbrıs Arkeolojisi ve Sanat Tarihi Üzerine Yeni Çalışmalar) 2016 yılında çıktı.”
“Bilim insanları olarak her zaman siyasete uzağız”
2019 yılında Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nde gerçekleşen konferas sonucunda, geçtiğimiz yıl “Bölünmüş Kıbrıs’ta Kültürel Mirasın Belgelenmesi, Korunması ve Çalışılması için Yeni Yaklaşımlar” şeklinde Türkçe'ye çevirebileceğimiz İngilizce bir kitap yayımlandı. Kitabın baş editörü olan Lâtife Summerer’in de bu kitapta iki makalesi yer alıyor. Bu bağlamda Kültürel Mirasa ve bu kitaba dair bilgilerini paylaşıyor.
“Bilimsel kitapların basılmasına yönelik maalesef kültür ve alışkanlık gelişmedi. Bu gibi kitapların basılmasının önemini anlayabilecek, belirli bir vizyona sahip insanlar bulmak da zor. O nedenle kitabın basımı zaman aldı. Amacım kitabın özellikle Kıbrıs’ta Girne’de çıkmasıydı. Yaptığımız konferansı iki toplumlu yapmak istemiştik. Kıbrıs'ta en başta arkeoloji ve Kültürel Mirasla ilgili ortaya çıkan problemleri Kıbrıslı Rum meslektaşlarımızla tartışmak istedik. Makalemde de okuduğunuz gibi Kıbrıs Cumhuriyeti Eski Eserler Dairesi kurumlara mektup göndererek bu konferansa katılımı engelledi. Oysa Rum meslektaşlarımızdan çok olumlu dönüşler almıştık. Bizler, bilim insanları olarak her zaman siyasete uzağız. Kitapta Kıbrıs’taki Kültürel Mirasa dair problemler ve bu problemlerin nasıl fırsata dönüştürülebileceğine dair makaleler kaleme aldık.”
“Kaçak kazılar yapılıyor, kültür mirası korunamuyor ama bunun tek sorumlusu Kıbrıslı Türkler olamaz”
Summerer söz konusu kitapta kaleme aldığı ilk makalede Kuzey Kıbrıs’ta kültürel arkeolojik mirasın korunmaması veya yurt dışına çıkarılmasında tek sorumlunun Kıbrıslı Türk tarafı olamayacağını savunurken, bu konuda Kıbrıslı Rumların da hatalı olduğunu söylüyor. Siyasi tartışmaları bir yana bırakacak olursak, Kültürel Mirasımıza dair ne denli özenli olduğumuz gözle görülüyor.
“Kıbrıslı Rum siyasi politikasının genelde dışarıya yansıttığı imaj kuzeyde Kıbrıslı Türklerin kültürel mirasımızı yok ettiğidir. Uluslararası boyutta algı budur. Kitapta bunu da yıkmaya çalıştık. Hepimiz kabul diyoruz ki kaçak kazılar yapılıyor, kültür mirası iyi bir şekilde korunamıyor ama bunun tek sorumlusu Kıbrıslı Türkler olamaz. Elli yıl boyunca adanın yarısını izole ederseniz, dışarıdan gelen maddi yardıma veya bilgi paylaşımına bile izin vermezseniz Kültürel Mirasın yok edilmesine Kıbrslı Türkler kadar, Kıbrıslı Rumlar olarak siz de katkı koymuş oluyorsunuz. Bunun yanında Kıbrıs’a ait kültür mirası nesnelerini Amerika veya Avrupa’da artık satın alacak kişi/kurumlar kalmadı. Bu nesnelerin kaçak yollar ile alınmasına ilgi gösterenler artık sadece Kıbrıslı Rum özel koleksiyonerlerdir. Kıbrıslı Rumların sahibi olduğu binlerce özel koleksiyon var. Bu objeler hep kuzeyden güneye gidiyor. Bunu söyleyen benim gibi başka araştırmacılar da var. Tabii Kıbrıslı Rumlar da zaten kültür mirasımız kaybolmuş, en azından kalanları kurtaralım diyerek para karşılığında Kıbrıslı Türkler’le işbirliği yapıyor. Benim tezim olayların bu noktaya gelmesinin ana nedeninin Kıbrıslı Türklerin dışlanması olduğudur. Ayrıca çok zengin Kıbrıslı Rum koleksiyonerler de buna katkı sağlamaktadır. Tabii bu olaylar bölünmeyle başlamadı. Kıbrıslı Türkler 1974’ten önce kapalı bölgelerde yaşarken ve geçim kaynağı bulamazken, para karşılığı kaçak kazı yapanların sayısı arttı. Hatta Kıbrıslı Türklerce kazılmış ve Rumlarca satın alınmış bu objelerin bir kısmı Kıbrıs Müzesi’nde dahi sergileniyor. Bunun kanıtlanmış örnekleri var.”
Kaybolan Kültür Mirasından sadece Türkleri suçlamak haksızlık olur diyen Latife Summerer, bu şekilde sorunların çözülemyeceğine de vurgu yapıyor.
“Güneyde öyle bir algı var ki kuzeydeki kültür mirasını güneye taşımayı yurtsever bir hareket olarak görüyorlar. Bunu kötü olarak algılamayanlar var. Oysa bu sorunun çözümü için ortak çalışmalar yapmak şarttır. Kültürel Miras ait olduğu yerde korunmalıdır.”
“Kıbrıs arkeolojisinde üretilen bilgiler hep tek taraflı kaldı”
Arkeoloji bilminin her zaman siyaset ile bu denli içiçe geçmiş olması da hep ilgimi çeken bir konu oldu. Bu sanki devletlerin resmi tarihi arkeoloji ile yeniden yazma çabası gibi görünüyor.
“Genelde Fransız İhtilali’nden sonra milli devletlerin ortaya çıkmasında arkeoloji çok önemlidir. Arkeoloji, biz buradaydık deme çabasıdır. Milli devlet kuruluşlarını arkeolojiye dayandırmaya yaygın bir görüngüdür. . Kıbrıs’ta da Rumların çabası MÖ 1400lerde Girit’den gelen kültürün kalıntılarının adada bulunması nedeniyle Kıbrıs’ın Yunan olduğunu savunak olmuştur. Tabii, bu anlayış ve siyaset de İngiliz döneminde ortaya çıktı. Baştan beri Kıbrıs arkeolojisi Türklere ve Türklerin adadaki aidiyetine karşı durdu. Bugüne kadar arkeolojik bilgi üretilmesinde Türklerin hiçbir rolü olmadı. Üretilen bilgiler de hep tek taraflı kaldı.”