Kültürel Miras Bilinçlendirmesi: Yeniden İşlevlendirme Projeleri

Özlem Olgaç Türker: ‘Yeniden işlevlendirme’ veya ‘dönüştürme’ çoğu zaman yeni bir bina yapmaktan daha zor ve hassas bir iş olarak görülse de, hem mevcut kaynakların kullanımı, hem de yeni nesillerin tarihle bağ kurabilmeleri açısın

Özlem Olgaç Türker

ozlem.olgac@emu.edu.tr

 

 

‘Yeniden işlevlendirme’ veya ‘dönüştürme’ çoğu zaman yeni bir bina yapmaktan daha zor ve hassas bir iş olarak görülse de, hem mevcut kaynakların kullanımı, hem de yeni nesillerin tarihle bağ kurabilmeleri açısından çok önemlidir. Yeni işlev verilecek binaların tarihi değere sahip olması durumunda, hassas bir tarihi analiz yapılarak ve binanın tarihi katmanları saptanarak, hem sosyal– sembolik hem de fiziki olarak tesbitlerin doğru olarak yapılması yenileme çalışmalarına yön verir. Hangi özelliklerin ön plana çıkarılarak korunacağı; hangi özelliklerin geride bırakılarak ne derecede değişiklik yapılabileceği bu ön araştırma süreciyle belirlenir.

 

Günümüze mimari karakterini koruyarak gelmeyi başarmış tarihi yapılar ve bu yapıların oluşturduğu çevreler toplumların belleğidir. Bu nedenle bu tür çevreleri oluşturan yapıların özgün karakterini koruyarak yeniden işlevlendirilmesi onların gelecek nesillere dönüşerek aktarılmasını sağlayacaktır. Ayrıca mevcut yapı stoğunun yıkılarak, yerine yeni yapılar yapılmasındansa, yeniden işlevlendirilerek kullanılması günümüzde her alanda vurgulanan sürdürülebilirlik teması çerçevesinde daha doğru bir yaklaşımdır. Yıkma fikri, hem yıkım işleminin gerektirdiği enerji kaybı açısından, hem de yapıların yıkımından sonra ortaya çıkacak çevre kirliliği açısından değerlendirilmelidir. Tüm bunların yanında tarihi yapıların kültürel varlıklarımızın önemli bir parçası olduğu unutulmamalı, yok edilen her tarihi yapının bizi kültürümüzden bir adım daha uzaklaştıracağı da göz önünde bulundurulmalıdır.

 

Bu anlamda yeniden işlev verilerek korunması gereken örnekler sadece anıtsal değere sahip dini yapılar, okullar, kışlalar gibi büyük ölçekli tarihi yapılarla sınırlı değildir. Özgün kentsel/kırsal mimari dokuları oluşturan sivil mimari örnekleri de uluslararası çağdaş koruma kuramında korunması gereken yapılar sınıfındadır. Ayrıca çok eski olmasa da ‘Modern Mimari’ gibi belli bir dönemin mimari stilini gösteren 20. yüzyıl yapılarının korunması ve günümüzetaşınması uzun süredir benimsenen bir diğer uluslararası karardır. Bunlara ek olarak belli bir dönemin teknolojik gelişmesini simgeleyen endüstri mirası örnekleri de yeniden işlevlendirilerek geleceğe taşınması gereken yapı türleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

 

Mevcut tarihi yapının yeniden işlevlendirileceği projelerde iç mimarlar genellikle restorasyon konusunda danışmanlık hizmeti almaktadırlar. Burada iç mekan tasarımını yapacak olan iç mekan tasarımcısının dönüştürmedeki hassasiyeti büyük önem taşımaktadır. Kullanıcının talepleri ile tarihi binanın gerçekleri arasında denge kurması beklenen mimar/iç mimarın, çağdaş malzeme ve teknikleri kullanarak yapacağı müdahalelerde, binanın orjinal tarihi karakterine saygı duyması beklenmektedir. Tarihi mekanın geçmişten getirdiği bileşenleri, gizlenmesi gereken kısıtlayıcı ve engelleyici özellikler olarak görmek yerine bu elemanları potansiyel olarak görmek projenin daha başarılı olmasını sağlayacaktır.

 

 

 

YENİDEN İŞLEVLENDİRME PROJELERİNE ÖRNEKLER

 

DDB Medina Turgul tarafından kiralanarak reklam ajansına dönüştürülen 170 yıllık eski Tuz Ambarı bir zamanlar İstanbul Kenti’nin endüstriyel bölgesi olan Kasımpaşa’da konumlanmıştır. Yenileme projesi Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık tarafından yapılan yapının özgün dokusu korunurken ihtiyaca yönelik asma katlar ve onları bağlayan çelik-cam köprüler tasarlanmıştır. Çağdaş ama aynı zamanda korumacı bir anlayışa sahip mimari bir çözüm getirilen bu yenileme projesi, Türkiye’den sonra dünya mimari çevrelerince de takdir görerek WAF (Dünya Mimarlık Festivali) tarafından düzenlenen yarışmada, ‘eski/yeni yapı’ kategorisinde birincilik ödülü almıştır. (Baştimur, 2011)

 

 

 

İstanbul Beşiktaş’ta konumlanan ve Akaretler Sıraevler olarak bilinen tarihi sıra evlerin bir kısmının dönüştürülmesi ile ortaya çıkan ‘W Hotel’ Osmanlı iç mekanlarına gönderme yapmaktadır. Birinci dereceden tarihi eser olan Akaretler, Osmanlı’nın ilk toplu konut projesi olarak hayata geçmiştir. Sultan Abdülaziz Dolmabahçe Sarayı’nın üst düzey çalışanları için lojman yapılmasını emredince mimar Sarkis Balyan’ın tasarladığı Akaretler Sıraevleri hayata geçirildi. Yenileme projesi Mahmut Anlar’a ait olan W Hotel’in tasarım konsepti oryantalist biryaklaşımla masalsı bir atmosfer yaratmaktır. Tasarımcı, tarihi yapının özgünlüğünü korurken Osmanlı motifleri ve öğelerini soyutlayarak post-modern bir yaklaşımla yeniden yorumlayarak kullanıcıların beğenisine sunmaktadır.

 

 

Limasol’da yer alan Lanitis Harup Değirmeni Kompleksi (Lanitis Carob Mill Complex) tarihi harup değirmenleri ve depolarının dönüştürülmesiyle elde edilen bir komplekstir.  Harup üretim müzesi, restoranlar, kafe, bar, sinema, konferans odası gibi birçok fonksiyonu birarada bulunduran bu binada endüstriyel mirasa saygı gösterilerek hem makineler korunmuş, hem de üretim sürecini gösteren bir sergi salonu kurgulanmıştır. Bu örnekte de diğerlerinde olduğu gibi çağdaş koruma ilkeleri çerçevesinde tarihi yapının orjinal öğelerine minimum müdahale yapılarak mekan içinde mekan yaklaşımıyla kendi kendini taşıyan kitleler eklenerek yeni malzeme ve kurgu ile yapılan eklerin kendi çağını yansıtması sağlanmıştır. Tavanda mekan tanımlamaya yönelik eklenen elemanlar yapının orjinal çatı strüktürünün okunabilmesine olanak tanımaktadır.

 

ÜLKEMİZDEKİ GERÇEKLİK

 

Dünyadan ve adamızdan başarılı yenileme örneklerini artırabiliriz fakat ülkemizde ne yazık ki birinci veya ikinci dereceden birçok tarihi eser atıl durumdadır. Hatta yanlış müdahalelerle geri dönülemez zararlara uğramış durumdadırlar. Kumarcılar Hanı gibi yarım kalan restorasyonlar; mimari ve sosyal tarih anlamında değeri hiçe sayılarak Sanayi Holding Türkteks Fabrikası’nın yıkımına başlanması, yine değeri görmezden gelinerek satılan Zeyko Zeytinyağı Fabrikası’nın kaderine terk edilmesi, tarihi kent dokusunda vitrin yüzeyini artırmak amacıyla tarihi cephede büyük açıklıklar yaparak bina kimliğine zarar veren uygulamalar, kırsal alanlarda, ‘tehlikeli’ ilan edilen yöresel mimari mirasımızın yıkılarak yok edilmesi, Modern Dönem mimari mirasımız olan Efruz Evleri olarak bilinen toplu konutlardaki karakter değişimi veya yine Modern Dönem Mimari mirasımızın çok özgün örneklerinin bulunduğu Kösklüçiftlik’te karaktere saygı göstermeden kat eklenmesi veya apartmanlar yapılması gibi birçok yanlış uygulamaya şahit olmaktayız.  Ülkemizde taş yığını, tehlikeli yıkıntı vb. yanlış algılarla değerlendirilen tarihi–endüstriyel–modern mimari mirasımızın gelecek nesilllere aktarılabilmesi belleğimiz açısından çok önemlidir.

 

EĞİTİMDE NE YAPIYORUZ?

 

Çağdaş koruma kavramı çerçevesinde ‘yeniden işlevlendirme’, ‘dönüştürme’, ‘yenileme’ yaklaşımlarının deneyimlenebilmesi için DAÜ İç Mimarlık Bölümü’nün üçüncü yıl, ikinci dönem projesi mutlaka bir yenileme projesi olarak yaptırılmaktadır. Öğrencilerimiz bu İç Mekan Tasarımı Stüdyosu’nda dünyadan olumlu ve çağdaş örnekleri inceleyerek Kuzey Kıbrıs’tan seçilen mevcut bir tarihi binaya yeni işlev kazandırırken iç mekan tasarımlarını uluslararası koruma standartları yanında engellilere yönelik tasarım yönetmeliklerini de dikkate alarak gerçekleştirmektedirler.

 

 

 

Tabii ki tasarımcıları bilinçlendirilme çabaları, toplumsal ve idari aktörlerin bilinçlenmesine paralel olarak sağlandığında anlamlı olacaktır. Yasaları yapan/denetleyen/projeleri talep eden/ gerçekleştiren/kullanan tüm aktörlerin kültürel mirasımızın değerine saygı gösterdiği bir Kuzey Kıbrıs hayali için biz eğitmenler kendi payımıza düşeni yapmaya söz verebiliriz. Peki ya siz?

 

                                                                                 


Kaynakça:

Baştimur, Sibel, (2011), “Taş Kabuk, Yenileme: Erginoğlu & Çalışlar Mimarlık” FRAME, sayı:14, ss: 122-127.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri