Kümese bekçilik yapan tilkiler

Cenk Mutluyakalı

İnsan bildiği yerde karanlık bile olsa yolunu bulur.
Engellerin yanından dolanır…
Işığa ihtiyaç duymaz, hedefine varır.
Hele gizli, ayıplı, yasak bir iş varsa ortada…
Işığı hiç istemez.

Ada yarısı, karanlıkta yolunu bulanların semirdiği bir alana dönüşmüştür.
O nedenle bu düzeni koruyan, sahiplenen, besleyen epeyce insan vardır.

En kötüsü de ışığı açmak üzere görev yapanların kendisi karanlıktan mutludur.
Onlar da böyle buluyorlar yollarını…
Hatta…
O yolu, onlar gösteriyor, öncelikle…

***
Diplomaya mı ihtiyacınız var?
Sahtesi alınabiliyor!

Bilginiz, yeteneğiniz, kapasiteniz olmasa da bir kamu kurumunda geleceğinizi garantiye almak mı istiyorsunuz.
Hiç dert değil!

Bir yönetim kuruluna atanarak ya da bir parti meclisine katılarak kirli düzene hemen ortak olabiliyorsunuz.

“Kara para” aklamak üzere makineler hazır!
Rüşvetle ve haraçla ayrıcalıklara sahip olabilir, kendinize konforlu bir alan yaratabilirsiniz.
Hiç dert değil!

Üstelik bu kirliliği denetlemekle yükümlü olanlar çok daha pis!
Bu ülkeyi yönetmekle, denetlemekle, düzenlemekle görevli insanlar tehdidin ta kendisidir maalesef...

***
Kuzuyu kurda emanet ettiğimiz yetmezmiş gibi sürünün içerisinde "kuzu" taklidi yapan onca "kurt" vardır.

Eğer çözüm umulan kişiler, bizzat problemin kaynağıysa, onlardan, çıkarlarına ters bir şekilde hareket etmeleri zaten beklenemez.

Kümese bekçilik yapan tilkilerden kurtulmalıyız önce!
Testiyi kırana su taşıtmaktan vazgeçmeliyiz…

***

O kadar çok insan birbirine dokunuyor ki karanlıkta…
Tepeden başlayarak tabana doğru “kayıt dışı” para alışverişi hayatın her alanında kendini gösteriyor ve giderek normalleşiyor bu durum…

Işıktan kaçıyoruz!
Aydınlık gözlerimizi kamaştırıyor…

***
Şimdi “yeni kumarhane izinleri” için perde gerisinde yoğun bir çalışma var.
Biz “buralar kirlendi” derken…
Üstelik de sayıları epeyce fazlayken…
Yenileri isteniyor.

Son yıllarda hep konuşuyorduk, bu kadar çok “oto galeri” de neyin nesi?
Her köşede, her adımda, yüzlerce pahalı araç ve bunların işletmecileri de kimi zaman sıradan gelir düzeyine sahip insanlar…
“Nasıl oluyor da oluyor?” soruları arasında…
Kara para aklama iddiaları başımızı döndürüyor.
Üstelik de ülkenin dört bir yanında gözümüzün içine “kamera” yerleştirenler, nedense, en kritik noktalarda bu “gözetleme” aygıtlarını tercih etmiyor.

Karanlıkta yollarını buluyorlar çünkü…
Alışmışlar…
Ne ayakları takılıyor, ne de bilekleri…


Bu dilden vazgeçiniz!

"Rum" değil...

"Kıbrıs."

Vazgeçiniz ayrımcılığı, ırkçılığı, bölücülüğü dayatan bu dilden...

Bu hem yanlış bir çeviridir, hem de dezenformasyondur.
Öyle kafamıza göre bir kurumun ismini değiştirme hakkımız yoktur.

Toplumu ayrıştıran bir dildir bu...

Ötekileştiren bir dayatmadır.

"Devlet" aygıtları üzerinden dayatılan bu bölücü dile karşılık da en azından basınımız daha özenli olmalı… Özellikle de ilerici, çağdaş, barış gazeteciliği iddiasındaki herkesin uyanık olması gerekiyor.

Bu çirkin dilin yaygınlaşmasına izin vermeyelim, vermeyiniz, ne olur.


55 yaş yalanı ve popülizm

Yine popülizm…

Yine halk yardakçılığı...

Yine hesapsızlık...

"Çalışma Bakanı" Gardiyanoğlu, sigortalarda emekli yaşının 55'e düşeceğini vaat etti.

50'ydi geçmişte 60 oldu.

Üstelik çalışma hayatına başlarken 50 yaşında emekli olacağını bilenler için "kazanılmış hak" falan gözetilmedi.

Kamuda "kazanılmış hak" vardır ancak özelde yok.
Böyle de bir ayrımcılık…

Şimdi diyorlar ki “55 olacak…”

Hangi mali kaynağa göre olacak bu?
Kaç çalışan, kaç emekliyi ödeyecek?

Bu zihniyet seçim kazanmak için zamanında 10 yılda emeklilik hakkı verdi.

Mücahitlik falan derken 30 yaşında emeklilik hakkı kazanan insanlar oldu.

Derken 15 yılda emeklilik...

20 yılda emeklilik...

Bunun bedelini yeni kuşaklar ödedi, ödüyoruz, halen…

Altyapıya hiçbir yatırım yapılmadı yıllarca...

Okul yapılmadı.

Elektrik santrali kurulmadı.

Hastaneler yenilenmedi.

Yollar atıl bırakıldı.

Mali kaynaklar ülkeye yatırım yerine hesapsız, plansız, öngörüsüz "maaş" için kullanıldı hep...

Yoksullukla mücadele edilmedi asla...


Paranız varsa önce İhtiyat Sandığı’na – ki işçinin bankasıdır – borcunuzu ödeyiniz.
Deprem fonunu maaşlar için kullanmaktan vazgeçiniz de müteahhide parasını veriniz süratle, yeni ihalelere çıkınız, okulları yapınız.
Hastanelere hemşire istihdam ediniz, yandaşlarınıza iş ayarlamak yerine…


***

Adanın güneyindeki gelişmişliği, modern altyapıyı, tesisleri örnek gösteririz hep...

Orada en çok şaştıkları, "emekliyim" diyen Kıbrıslı Türklerdir…

Nasıl yani?
Bu yaşta mı?

Çünkü onlar 65 yaşında emekli oluyorlar.

Tam karşılarında 50'li yaşlarda birini "emekliyim ama ayrıca çalışıyorum" diye dinlerken hayret ediyorlar.

Bence 65 yaşında emeklilik insaflı değildir ama 55'i önermek de seçim yatırımıdır sadece ve gelecekten yemektir.

"Erken emekliler" ya da "kamuda ikinci iş" yapanlar nedeniyle gençlerin çoğu ya işsizdir ya da gizli işsiz...

Kendi uzmanlığı dışında ne iş olsa yapan yüzlercesi, binlercesi vardır artık...

Bu yalan siyaset yeter!

Topluma hoş gelse, kimilerini sevindirse de yeter...

Sürdürülebilir değil çünkü...

Böylesi bir siyasi adım yalnızca yeni "muhtaçlık" hikâyeleri yaratır, altyapıyı çökertir iyice, Sosyal Sigortalar Kurumu’nu da batırır.