“Kurallara uyarsak bu süreci diğer ülkelere göre hafif atlatma şansımız yüksek”

Cumhurbaşkanlığı Sağlık Danışmanı Prof.Dr. Nedime Serakıncı, bireysel ve toplumsal korunmayla, kurallara uyarak, koronavirüs sürecinin KKTC’de diğer ülkelere kıyasla daha hafif atlatılabileceğini söyledi.

Cumhurbaşkanlığı Sağlık Danışmanı Prof.Dr. Nedime Serakıncı, bireysel ve toplumsal korunmayla, kurallara uyarak, koronavirüs sürecinin KKTC’de diğer ülkelere kıyasla daha hafif atlatılabileceğini söyledi.

Serakıncı, KKTC için en büyük avantajın iklim ve havalandırma koşulları olduğunu belirterek artan vakalara rağmen, hastaneye yatışlarda büyük artış olmamasına dikkat çekti.

Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtlayan Prof.Dr. Nedime Serakıncı, her şeyin tamamen eskisi gibi olmasının ancak 2022 sonunda mümkün olabileceği tahmininde bulundu.

Maske, mesafe, hijyen kurallarına uyulmaya devam edilmesi yönünde çağrı yapan Serakıncı, aşının sadece hastalığın daha hafif atlatılmasına olanak tanıdığını, koronavirüse karşı tamamen bir koruma sağlamadığını da kaydetti.

“Kurallara uyarsak bu süreci diğer ülkelere göre hafif atlatma şansımız yüksek”

Cumhurbaşkanlığı Sağlık Danışmanı Prof.Dr. Nedime Serakıncı, son günlerde pozitif vaka sayısındaki artışa rağmen, hastanede tedavi gerektiren sayının aynı oranda artmadığına dikkat çekti. Serakıncı, “bu durum yeniden kapanmayı düşünmememizi sağlayan en önemli durum” dedi.

“Yapılan geniş kapsamlı yüksek sayıda taramalar toplumda semptom vermeden dolaşan pozitiflerin bulunup izole edilmesini sağlıyor” diyen Serakıncı, “aynı zamanda iklimimizin uygun olması nedeniyle kapalı ortamlarda dip dibe oturulaması, alınan viral yükün daha az olma şansını artırarak hastalığın daha hafif hatta asemptomatik geçirilmesine olanak veriyor” şeklinde konuştu.

Serakıncı sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu dönemde artış beklediğimiz bir durumdu.  Nasıl ki daha 30 Kasım’da aman dikkat!!  Aralık ayında ve özellikle yılbaşı döneminde çok dikkatli olalım, kurallara uyalım yoksa Ocak ayında pik göreceğiz demiştik.  Yine Şubat ayında Mart ortası-Nisan ortası aralığında bir dönem pik görme ihtimalimiz var demistik. Bu uyarıları yaparken virüsün bulaş şekli, hızı toplum dinamikleri, komşu ülke de diğer ülkelerin verileri ile karşılaştırmalı yaptığımız projeksiyonlara dayalı konuşuyoruz”

Bu süreci minimum zarar ile atlatmak için maske, mesafe, hijyen ve havalandırma  kurallarına çok iyi uyulması gerektiğini vurgulayan Prof.Dr.Nedime Serakıncı bunlara dikkat edildiği sürece başarılı olma, korunma ve bu süreci diğer ülkelere göre  hafif bir şekilde atlatma şansının  yüksek olduğunu belirtti.

“En büyük avantajımız iklim koşulları"

Serakıncı, “ülkemizin en büyük avantajı iklim koşullarımızın sert olmaması, iyi havalandırma koşullarında yani açık pencere kapı ile oturabilir olmamız ve genişçaplı taramalar yapabilmemiz, bu kapasiteyi sürekli artırmamızdır” dedi.  

“Önce bireysel, sonra toplumsal düzeyde önlem şart"

“Sağlık altyapımız, elimizdeki imkanlar belli, yardımların ve yerine gore hibelerin ne hızla gelebildiği ortada her ülkenin kendi kriter ve krizleri var” şeklinde konuşan Serakıncı, “Şu anda Türkiye dahil olmak üzere pek çok ülke ikinci hatta üçüncü dalgayla ciddi mücadele veriyor. Dolayısıyla göz göre göre kendimizi ateşe atmamamız, önce bireysel, sonra toplum düzeyinde salgına karşı mücadele etmemiz lazım ki bu süreci diğer ülkelerin aksine hafif atlatabilelim” ifadelerini kullandı.

Önce kendimizi, sonra da sevdiklerimizi korumamız gerektiğini kaydeden Prof.Dr.Nedime Serakıncı, salgınla mücadelede bireysel olarak bunları yapmanın önemine değindi.  Serakıncı,

çok uzun bir süre yaşam şeklinin, yani yeni normalimiz bu olması gerektiğini, eskiye tam dönüş şeklinde davranılırsa ve eski alışkanlıklara dönülürse kapanmaların  kaçınılmaz olacağına dikkat çekti.

Prof.Dr.Nedime Serakıncı, KKTC’nin koronavirüs mücadelesinde içinde bulunduğu tabloyu şu ifadelerle özetledi:

“KKTC  olarak ülkemizin konumu, şartları, altyapıları gözönüne alındığında uygulanan hızlı kapanmalar ve ülkemizin genel yaşam koşulları, örneğin iklimin ılıman olması,  havalandırmaya özen gösterilmesi gibi unsurları birer avantaj olarak kullanarak bir çok ülkeye göre  bugüne kadar oldukça başarılı  gittik. Hatta bizimle aynı nüfus ve büyüklüğe sahip ülkeler ile kıyasladığımızda ilk sıralarda yer aldık.  Yine imkanlarımıza rağmen hükümetin ve özellikle Sn Cumhurbaşkanımızın  girişimleri ile Tükiye  Cumhuriyetinden den gelen aşılar sayesinde  aşılamanın yapıldığı ilk 50 ülke arasaında yer aldık”

“Tahminim her şeyin eskisi gibi olması için 2022’nin sonunu beklememiz gerekecek”

Prof. Dr. Serakıncı “pek ne zaman her şey eskisi gibi olabilecek? Sorusuna ise “Yanıtlaması zor bir soru olmakla birlikte pandeminin ilk başından beri görüşüm değişmedi.  Tahminim  2022’nin sonu gibi diyebilirim. Ancak o zaman biz virüsle yaşamayı o da bizimle yaşamayı tam öğrenmiş olacak diye düşünüyorum.  Bir başka deyişle ancak o zaman istenilen toplumsal bağışıklık oranına yaklaşmış  veya sahip olacağız gibi duruyor. Bugün dünyaya baktığımda bir çok ülkede bu yönde projeksiyonlar yapıyor.” cevabını verdi.

İlk başlarda tüm ülkelerin olduğu gibi KKTc’nin de koronavirüse hazırlıksız yakalandığını ve  ilk başlarda biraz kaos yaşandığını ankatan Serakıncı, o dönemde hızlı ve yerinde alınan tedbirlerle ilk sürecin geçirildiğini kaydettyi. Serakıncı, “Daha sonra alt yapının güçlendirilmesi, kaynakların artırılmasına yönelik bir çok girişim yapıldı.  Sonucunda Pandemi hastanesine kavuştuk yoğun bakım kapasitesi artırıldı.  İhtiyac olması durumunda ventilator sayıları artırıldı.  Şimdi planda yeni hastanelerin devreye girmesi ve sağlık sisteminin daha da güçlendirilmesi var” dedi.

“Aşı sadece hafif atlatmamızı sağlar, korunmaya devam etmeliyiz” 

Bu dönemde alınacak bireysel önlemlerin öneminde de dikkat çeken Serakıncı, şöyle konuştu:

“Artık hepimizin ezberlediği kurallar geçerli.  Maske, mesafe, hijyen ve de bulunduğumuz ortamda mutlaka kapı pencere vs açık tutmak. Tam açamasak bile hava sirkülasyonunu sağlayacak şekilde açıklıkta tutmalıyız. Bunlara dikkat ettiğimiz sürece virüsle karşılaşsak veya asemptomatik biri ile bilmeden  anynı odada bulunsak bile visüs miktarını daha düşük alarak daha hafif geçirme şansımızı artırmış oluyoruz. Tabii aşılı olsak bile bu kurallara uymak gerekiyor. Unutmayalım ki aşı sadece can kaybı ve yoğun bakıma yatma oranını azaltıyor, hasta olmamızı engellemiyor. Hafif geçerilmesine olanak sağlıyor”

“Virüsün amacı bizi öldürmek değil, kendisinin hayatta kalması”

Prof.Dr. Nedime Serakıncı, koronavirüs salgınında son aylarda en çok konuşulan konu olan ‘mutasyon’ ve ‘variant’a da açıklık getirdi.  “Bir organizmanın veya virüsün genetik materyalinde meydana gelen kalıcı değişikliklere mutasyon denir. Bir başka deyişle mutasyon ya da değişinim, bir canlının genomu yani DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir” diyen Serakıncı, mutasyona uğramış organizmaya ise mutant dendiğini belirtti.

Mutasyonların genler üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle, organizmaların mutasyonları gidermek için DNA onarımı gibi mekanizmalara sahipken RNA virüslerinde bu mekanizmanın yeterli işlemediğini ifade eden Serakıncı, “Çünkü DNA polimeraz enziminin hata düzeltme kabiliyeti yoktur. Bu durum RNA virüslerine karşı etkili aşı geliştirme çabalarını zorlaştırmaktadır. Söz konusu mutasyonlar tamamen rastlantısal olarak ortaya çıkar ve bir kuralı yoktur. Aslında virüsün amacı bizi öldürmek değil hayatta kalmaktır.” Şeklinde konuştu.

Tüm virüslerde mutasyona uğrama yani ‘varyant geliştirme’ ihtimali bulunduğunu aktaran Serakıncı, bazı virüslerde bu ihtimalin daha yüksek olduğunu belirtti. Serakıncı bu konuda en iyi bilinen örneğin influenza yani grip virüsü ve korona virüsü olduğunu, bu virüslerde  mutasyona uğrama olasılığının daha sık ve daha kısa sürede görülebildiğini ifade etti. 

“30 yıla yakın uluslararası tecrübemle katkı koymaya çalışıyorum”

Cumhurbaşkanlığı Sağlık Danışmanı olarak koronavirüs sürecinde nasıl bir rol üstlendiğine de değinen Prof. Dr. Serakıncı, şöyle devam etti:

“Aslında bu durum benim için  kısmen yeni bir durum değil diyebiliriz.  Meslekte geçirdiğim yaklasık 30 yıllık sürecte Sars, Mers, Domuz ve kuş gribi salgınları ile mücadele süreçlerinde  hep ön planda görev aldım. Bu süreçlerde Danimarka’da görevliydim. Ayrıca farklı ülkelerin sağlık bakanlıklarına danışmanlıklar yaptım.  Tabii ki önceki birikimlerimin bu görevde faydasını görüyorum. Ayrıca pandeminin ilk süreçini geçtiğimiz yıl başbakanlık bilim komisyon üyesi ve Yakın doğu üniversitesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik bölüm ve laboratuvar sorumlusu olarak hem bilimsel hem fiilen katkı koyarak tecrübe ettim.  Dolayısı ile benim için yeni bir durum değil aksine daha fazla faydalı olma imkanım var.  Tüm bu farklı salgın süreçlerinden edindiğim tecrübeler ve yaklaşık 30 yıla yakın tıbbi ve moleküler biyoloji-genetik alanındaki tecrübelerimle, yurt dışında farklı ülkelerin yetkilileri ile sürekli iletişimde olmam, şu anda bulunduğum görevde gerek hükümet yetkililerine gerek halkımıza yol haritası çizerken  bilimsel  gerçekler ile yardımcı olmama olanak sağlıyor”

Pandeminin başında tüm dünyada bilim insanlarının bir yandan virüsü tanımaya bir yandan da korunmanın yollarını ve tedavi şeklini araştırmaya odaklandığını kaydeden Serakıncı, daha sonra yeni normal denilen yaşam şeklinin korunmada  iki  önemli adımdan biri olduğunun anlaşıldığını belirtti. Serakıncı şimdi ise diğer odaklanılan unsurun aşı ve ilaç olduğunu söyledi.  

Kanser ve yaşlanma biyolojisi  konusunda çalışmalarıyla da tanınan Prof.Dr.Nedime Serakıncı, kanser konusund bir hasta için en önemli şeyin hızlı tanı ve uygun tedeviye erişebilirlik olduğunu vurguladı.

Serakıncı, altyapısı ve imkanları olan ülkelerin mümkün olan en uygun tedaviyi vatandaşlarına sağlamaya çalıştığını ve sağlık sisteminin başarısının da bununla ölcüldüğünü ifade etti. “KKTC olarak bu yönde ilerlemeler kaydedilmekle beraber henüz tam olarak olması  gereken noktaya ulaştık diyemeyiz” diyen Serakıncıi planlanan yeni hastaneler ile  bu alanda da daha iyi bir noktaya gelineceğini belirtti.

Prof. Dr. Nedime Serakıncı kimdir?

Prof. Dr. Nedime Serakıncı 1970 yılında Lefkoşa’da doğdu. Lisans eğitimini 1992 yılında İstanbul Üniversitesi’nde biyoloji alanında tamamladı. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimi aldı ve Tıp Fakültesine özel öğrenci statüsünde devam etti. Doktorasını Marmara üniversitesi ile paralel Aarhus Üniversitesinde yaptığı çalışmalar ile tamamladı. Doktorasını takiben  Telomer- telomeraz biyolojisi, kanser ve kök hücre biyolojisi alanlarında yaptığı araştırmalarla, çeşitli projeler için destek alarak Aarhus Üniversitesi, İnsan Genetiği Enstitüsü’nde “Kök Hücre ve Genetik Tedavi” araştırma programını kurdu. 2003’te Tıbbi Genetik alanında ve 2007 yılında diğer bir ilgi ve çalışma alanı alanı olan yaşlanma ve kök hücre genetiği alanında doçentlik aldı.

1992-1999 yılları arasında sırası ile Çapa Tip fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Marmara üniversitesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim dalında sitogenetik ve Kanser Genetiği çalıştı. Daha sonra 1999 -2002 yılları arasında Aarhus üniversitesinde Kanser biyolojisi, sitogenetik, moleküler sitogenetik ve moleküler genetik alanında çalışmalar yaptı. 2003-2007 Aarhus üniversitesinde moleküler biyoloji ve genetik laboratuvarını kurarak yürüttü ve yetkilendirildi.

2007-2011 Güney Danimarka üniversitesinde Moleküler biyoloji ve genetik laboratuvarını kurarak yönetirken yaşlanma ve telomere biyolojisi araştırma grubunu yürüttü. Genetik testler konusunda yaptığı başarılı çalışmaların sonucunda 2011 yılında Tıbbi Genetik ve Kök Hücre Genetiği alanında profesörlüğünü aldı. 2011 yılından Ekim 2020’ye kadar Yakın Doğu Üniversitesinde çalıştı, Tıp Fakültesi bünyesinde Tıbbi Biyoloji ve Genetik bölümlerini kurdu. 2013 yılında Yakın Doğu Üniversitesi Mükemmeliyet Merkezini kurdu ve Başkanlığını yaptı.  Ayrıca 2014 yılında Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümünün kuruculuğunu yaptı ve 2020 ye dek yürüttü.  2011-2020 yılları arasında Tıp Fakültesi'nde Tıbbi Genetik Anabilim Dalı ve Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Genetik-Kanser Tanı ve Araştırma Merkezini ile laboratuvarlarını (Sitogenetik tanı, Moleküler Sitogenetik tanı, Moleküler Genetik tanı, Moleküler Biyolojik tanı) kurdu ve 10 yıl süre ile yönetti. Serakıncı, halen Cumhurbaşkanlığı Sağlık Danışmanı olarak görev yapıyor.

Haberler Haberleri