“Kapatalım...”
“Açalım…”
Olmadı yine kapanalım.
Tek bildiğimiz bu!
Eğer vakalar artıyor ve hastanede yataklar doluyorsa, kapanıyoruz.
Piyasa daralıyor, kasada para kalmıyor ve vakalar biraz azalıyorsa da açılıyoruz.
Yeniden açılınca, yeniden artıyor vakalar ve soruyoruz:
“Ne zaman kapanacağız?”
Yeniden kapanınca ve borçlular kapıya dayanınca bağırıyoruz:
“Ne zaman açılacağız?”
Buna “salgın yönetimi” diyoruz!
***
“Başka ne yapacaklar” diyeceksiniz.
Denetim olacak.
Planlama olacak.
Her sektörün senaryosu ayrı ayrı yazılacak.
İnsanlar aç kalmayacak, açıkta kalmayacak.
***
Marketler örneğin!
Pazar günü kapatıyor…
Cumartesi insanları yığıyorsunuz…
Güya “kapanma” var değil mi?
Bir gün öncesinde çok daha beter bir bulaş alanı yaratılıyor.
***
“Yalnızca öğrenciler gelecek” diyorlar.
Yalan!
Ne gerek var yalana…
Kimi tatile geliyor, kimi iş aramaya…
***
Peki sorarım size, “ev ev gezen berberler” mi daha güvenlidir yoksa iş yerinde randevuyla müşterisini kabul eden, her gün hızlı testini yaparak güne başlayan mı?
Denetim ve planlama derken bunu anlatıyorum.
Önce “kim, kimi denetleyecek” saptanması gerekiyor.
Sektör sektör!
İsim isim!
Sokak sokak!
Siz gerçekten denetler ve kuralları ihlal edenleri kapatırsanız eğer…
Hem de hiç gözünün yaşına bakmadan…
İşte o durumda sonuç alabiliriz.
***
Salgın önlemleri için kaç denetmen var?
Bu sorununun yanıtını kimse bilmiyor çünkü böylesi bir organizasyon yapılmadı.
Örneğin güneyde, işsizlerden “3 aylık denetim görevlisi” istihdamı yapıyorlar.
Eğer planlama ve denetim yoksa “kapanıyoruz, açılıyoruz” sarmalı arasında sonuç alamayız.
Yıpranırız, geriliriz, batarız.
***
Bu siyasi yapı “yaptırım” uygulayamıyor.
“Kurultay” hesabıyla yaşıyor, enerjisini “iç çekişmelere” harcıyor.
Yö-ne-te-miyor!
***
“Açılıyoruz, kapanıyoruz…”
Bir de…
“Para bitmişse eğer Ankara’ya gidiyoruz.”
Bu kadar basit!