KONUK YAZAR
SALİH ÖZTOPRAK
salihoztoprak@rocketmail.com
Son günlerde yeniden gündeme gelen Kuran Kursları ile ilgili makaleme başlarken, yıllar önce’ okuyup bilgilenmem, güzel yanlarını görebilmem’ için, bana kitaplığında bulunan Kuran’ı hediye eden rahmetli Rauf Raif Denktaş’a bir kez daha teşekkür ediyorum.
2017 yılında Din İşleri Dairesi Kuruluş Görev ve Çalışma Esasları Yasasında Meclisin yaptığı değişiklik şu iki nedenle Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yargıya taşınmıştı:
1-Din İşleri Başkan Yardımcısı diye bir mevki yaratılıyor ve hiç bir kritere bağlı olmadan Din İşleri tarafından seçileceği belirtiliyordu.
2-Din İşleri Komisyonuna, Eğitim Bakanlığının gözetimi ve denetimi olmadan Kuran Kursları düzenleme yetkisi veriyordu.
Yaklaşık 3 yıllık bir yargı sürecinden sonra KKTC Yüksek Mahkemesi yukarıdaki iki madde nedeniyle yasa değişikliğini Anayasaya aykırı bulan kararını açıkladı.
Dinden sorumlu çevreler bunu, inanç özgürlüğünün kısıtlanması olarak yorumladılar. Dinden sorumlu bir devlet yetkilisini belirlerken birtakım kriterlerin aranması, Kuran Kurslarının Eğitim Bakanlığının gözetim ve denetimi altında yapılmasının istenmesi neden bu rahatsızlığı yarattı?
Kabul etmek gerekir ki bu tepkinin kökeninde Türkiye’de bir dönemin egemen çevrelerinin inançlı kesimlere uyguladığı akıl dışı baskıların etkisi vardır. Benim kızım mini eteğiyle, beli açık elbisesiyle üniversiteye giderken , bir başka kız başı örtülüdür diye okula alınmadı...Halkın seçtiği başbakanın, cumhurbaşkanın elini sıkmadı Komutanlar, eşlerinin başı örtülüdür diye törenlerine davet etmediler. İnançları nedeniyle insanlar işlerinden atıldılar. Bu şekilde, laikliği inanç özgürlüğüne vurulan bir zincir olarak gören bir kitle yaratıldı. Emperyalizmin bir dönem sağ-sol olarak böldüğü, bir dönem Türk-Kürt olarak böldüğü, çatıştırdığı halk, bu kez de laik-dinci olarak bölündü. Ne yazık ki demokrasiyi savunanlar bu haksızlıklara yeterince karşı çıkmadı. Laikliği en büyük düşman olarak gören çevreler de ne yazık ki, emperyalizmin bu kez dini kullanarak bir ülkeye neler yapabileceğini öngöremiyorlar. Yanı başımızdaki ülkelerde yaşananlar kimseye ders olmuyor.
Dünyada yaklaşık 50 ülkede Müslümanlık hem toplum yaşamında hem de devlet yönetiminde etkilidir. Irak, Suriye, Libya, Lübnan, Yemen, Somali, Afganistan’da ortada devlet kalmadı, silahlı müslüman guruplar biri birleriyle acımasızca savaşıyor. ‘Allah – ü - Ekber diyerek Cuma günü tıka basa çocuk-büyükle dolu camileri bombalıyorlar. Iran’da, Saudi Arabistan’da acımasız diktatörlükler sürüyor, geriye kalanlarda güya demokrasi var ama ağzını açan ‘Allah’a karşı geliyor’ diye ölüme mahkum ediliyor. Kadınların toplum yaşamına katılması kimi zaman kanunla, kimi zaman kurşunla engelleniyor. Kadın yargıçlar, kadın gazeteciler özellikle öldürülüyor. Ve hepsinde halk hem ekonomik güçlüklerden hem de Covit’ten kırılıyor. Hiç birinde ne şimdi ne başka bir zaman gerçek bir demokrasi yaşanmadı.
İnsanlığa adaleti, dürüstlüğü, iyiliği, hoşgörüyü, bütün güzellikleri öğretmeye çalışan İslam dininin, hem toplum yaşamında hem de devlet yönetiminde etkin olduğu bu ülkelerin tümünde neden bu acılar yaşanıyor? Namaz kılan, oruç tutan, düzenli olarak camiye giden bu insanlar neden biri birini öldürüyor?
Yaşananlardan birinci derecede sorumlu olanların emperyalist ülkeler olduğuna inanıyorum. Büyük güçlerin ülkemizde, yakın tarihimizde yaptıklarını araştıran, bu konuda kitap yazan birisi olarak beni bile hayretler içinde bırakan ‘Bu kadarı da olamaz’ dedirten öyle belgeler açığa çıkıyor ki! Bu konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum, bu günkü konumuz bu değil çünkü. Yine de meraklıları BBC’nin ‘White Helmets’ konulu araştırmasının son bölümlerini ,özellikle de ‘ Cartrige On the Bed’ (Yatağın Üzerindeki Kapsül’ isimli bölümünü izlesinler... Bu ülkelerde yaşayan insanların yanlışları da mutlaka etkendir bu acılara. Çıkarları için dini kullananların; bilerek ya da bilmeyerek müslümanlığı yanlış öğretenlerin de büyük sorumluluğu vardır.
Hacıların, hocaların camilerde çocuklara Kuran Kursları vererek, kendilerine göre ‘iyi müslümanlar’ yetiştirerek hiç ama hiç bir halkın mutluluğu, huzuru yakalayamadığını gördük, yaşadık...Tüm dünyadaki müslüman düşünürlerin bir araya gelip bu durumları tartışması, gerekirse Kuran’da bazı kisilerin yanlış yorumladığı ayetlere, surelere bağlayıcı açıklamalar getirmeleri gerekmektedir.
Örneklerime, Müslüman ülkelerde çok sık yaşanan çocuk evlilikleri ile başlamak istiyorum. Kuran’da evlilikte kızlar için kesin bir yaş sınırı konmamıştır ve bu durum kötü niyetliler tarafından kullanılmaktadır. Oysa Kuran dikkatlice okunursa, her ne kadar kesin bir sınır yoksa da Allah kullarına –diğer konularda olduğu gibi- aklılarını kullanmalarını öğütlemektedir. Yetimlere verilen özel önemi de göstermesi açısından, Kuran’da yetimlere adaletli davranılması konusunda yazılmış en az 100 ayetten birini göstereceğim örnek olarak:
Nisa Suresi Ayet 6: ‘Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin. Eğer rüşde erdiklerini açıkça görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar endişesiyle onları israf ederek(harcayarak), tez elden yemeyin. Zengin olan onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise meşru (adaletli) surette yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, verdiğinize dair şahit tutun.Hesap görücü olarak Allah yeter.’
Vergi konusunda da Allah insanlara öğütte bulunur, kesin bir sınır koymaz,kullarını vicdanlarıyla baş başa bırakır. Bakara Suresi Ayet 219’u okuyalım: ‘Ey Muhammed sana Allah yolunda ne harcamaları gerektiğini soruyorlar, de ki ihtiyaçtan fazla olanı.’...Herhangi bir müslüman ülkede siz kaç Müslüman zenginin ihtiyacından fazlasını vergi olarak verdiğini duydunuz?
Kuran’ı okuyalım, öğrenelim , öğretelim de ancak kim öğretecek? Nerede, Nasıl , kimlere öğretecek, kriterleri olsun. Örneğin manasını anlamadığı bir dilde olmasın bu. Öncelikle de, Müslümanım diyerek mangalda kül bırakmayanlar okusun. Hangi konuda Allah ne emretti diye sorulduğunda yanıt veremeyenler, başkalarını yargılamaya kalkmasın.
Kuran’ın özünde hoşgörü vardır. 100’den fazla ayette Allah müslümanlara, diğer dinlere karşı hoşgörüyü emreder. Onların tümünü, inananlar olarak niteler. Al-İmran Suresinin 84üncü ayetini örnek olarak gösterelim: ‘Ey Muhammed de ki , ‘Allah’a, bize indirilenlere, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a Yakub’a ve torunlarına indirilene; Rab’leri tarafından Musa’ya, İsa’ya ve bütün peygamberlere verilenlere iman ettik. Onlar arasında bir ayırım yapmayız. Biz Allah’a teslim olanlarız.’
Tekrar ediyorum, müslümanlara diğer dinlere karşı hoşgörülü olmayı emreden 100’den fazla ayet varken birisi çıkar kürsüye, güya bir ayetteki bir tümceyi yorumlayarak, Hristiyan’a Yahudi’ye savaş açar, onların tümünü düşman ilan eder, tümünün yok edilmesi gerektiğini söyler.