Bir bardak rakı önünde...
Çiçek desenli tabakta duruyor çatal.
Bir parça hellim, ızgara...
Çeyrek pide…
İçinde pastırma var herhalde…
Humus yanında…
Kocaman demir bir tencere, içinde garavulli, iyice ‘gaynamış’ belli !..
Sirkenin kokusunu hissediyorum, ‘genzimi’ yakıyor...
Bir adam masanın başında…
Enseden koyvermiş saçları…
Tepeden ‘yoksul…’
Ve böğrü açık…
Kolyesi parlıyor koynunda…
Üst cebinde sigara paketi…
Parmak uçları ‘nasırlı’ belli ki!..
Arada ‘kayıyor’ udun perdesi….
Gırtlağından geliyor sesi...
Çatallanarak…
***
Sosyal medyadan akıp gidiyor önümüzde, hayatlar…
Ah kim bilir ne hayatlar...
Bir görüntü görüyor, ‘tıklıyorum’…
“Kurşini bir keder” diye...
Kim bilir hangi gece…
Hangi ‘sabaha doğru’…
Rezvan Kurşuni elinde udu…
Gece ağlıyor besbelli…
Ud ağlıyor…
Ve bir insanla bin ses ölüyor yine…
Bir ışık daha soluyor, sisli adanın penceresinde…
‘Kurdi’ makamından, akıyoruz ‘kurşuni’ye...
***
“Dün akşam yine benim
yollarıma bakmışsın
gelmeyince üzülüp
perdeyi kapatmışsın...
Kalbindeki derdine
derman olmaya geldim
sakın artık üzülme
senin olmaya geldim.
Yıllar var ki hasretim
o gül yüzüne.....”
***
Elimi ekrana uzatmak, alnındaki teri silmek geliyor içimden…
Biraz daha ‘eksildiğimizi’ hissederken...
‘Ne güzeldir bu memleketin insanı...
Ne güzeldir’ diyorum...
Ah bunu bir görebilsek...