İzel Üngör
izelungor@gmail.com
Bakteriler, yeryüzünde bulunan en yaygın mikroorganizmalardan biri olup, insan vücudunda, besinler karşılığında koruyucu tabaka sağlayarak bizlerlere simbiyotik ilişki kurarlar. Fakat bu simbiyotik ilişki kırılgan bir yapıya sahiptir. Bu mikroorganizmalar, vücudun olamaması gereken kısımlarında bulunurlarsa ve/veya bulundukları bölgede sayılarında olması gerekenden fazla bir artış söz konusu olursa, üstesinden gelinmesi zor bir sorun hâline gelme eğilimindedirler. Patojenik bir hâle dönüşerek, hastalığa sebep olabilirler.
Bakteriyel hastalıklar, ciddi enfeksiyona neden oldukları ve ölüm riskini arttırdıkları için, hayati bir sorun hâline gelerek, küresel anlamda tehdit oluştururlar. Bu hastalıkları başlıca tedavi etmenin birincil yöntemi antibiyotik tedavisidir. Antibiyotikler, patojenik bakterileri ya doğrudan öldürerek ya da farklı mekanizmalar yoluyla büyümelerini ve üremelerini engelleyerek öldürmeyi amaçlar. Penisilin olarak bilinen ilk antibiyotik, Alexander Fleming tarafından ilk kez 1928’de üretildi. 1940 ve 50’lerin başında neredeyse tüm önemli antibiyotik grupları keşfedildi.[1] Antibiyotikler, ortalama yaşam süresini arttırdıkları için, tıpta en başarılı tedavi formlarımdan biri olarak kabul edilir.[2] Antibiyotiklerin keşfinin altın çağında, antibiyotikler, bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için en güvenilir opsiyon olarak kabul edilirdi. Yüzyıllardır piyasa bulunan ve bakteriyel enfeksiyonları geniş spektrumlu bir biçimde hedef alan çeşitli antibiyotik türleri olmasına rağmen, bu son derece güçlü ilaçlar artık yarım yüzyıl önceki kadar etkili değildir.[3]
Birçok tıbbi uygulamada kullanılan antibiyotik keşfinin altın çağı, bakterilerde antibiyotik direncinin ortaya çıkmasıyla sona ermiştir. Antibiyotik direnci, bakterilerin antibiyotiklerin etkilerine karşı gelip, bir enfeksiyonu ortadan kaldırması gereken bir ilaca artık duyarlı olmadığı zaman ortaya çıkan bir mikroorganizmal yetenektir. Bakterilerde antibiyotiklere karşı direnç hızla artmaktadır. Bakterilerin kendini antibiyotiklerden korumak için barındırdığı çeşitli mekanizmalar, doğal olarak veya genlerinde sonradan edindikleri mutasyonlar yoluyla meydana gelebilir.[4] Bakteriyel patojenler, farklı antibiyotik sınıflarına karşı toleranslı hâle gelmelerine sebebiyet veren doğal duyarsızlığa sahip olabilir. Antimikrobiyal aktiviteye direnen bu patojenlerin doğal olarak veya doğuştan gelen olarak nitelendirilen bu içsel duyarsızlık mekanizması, anbiyotikleri natürel olarak etkisiz hâle getirdikleri için bu patojenlere büyük ölçüde fayda sağlar.[5] Ek olarak, bakteriler kromozomal genlerdeki mutasyonlar yoluyla direnç kazanabilir ve bu da bu mikroorganizmaların direnç kazanmalarını sağlayan yapısal ve işlevsel farklılıklara yol açar.[6] Ayrıca bakteriler, antimiktobiyallere dirençli faktörleri (protein, enzim vs.) kodlayan genin bir kopyasını kalıtım yolu ile alabilir. Bu işlem, bakterilere özgü yatay gen transferi ile gerçekleşir.[7] Bakterilerde bu direnç mekanizmaları mecvut olduğunda, hedefleri çok uzun bir süre yeni antibiyotikler geliştirmek olan tıp ve bilim dünyasının mecvut odağını yeni tedavi alternatifleri bulmaya doğru kaydırmaktadır.
Antibiyotik direnç, dünyanın her yerinde tehlikeli bir boyuta yükselen bir durumdadır. Günümüzde yaygın bulaşıcı hastalıkları tedavi etmekte güçlük çektiğimiz yeni direnç mekanizmaları ortaya çıkıyor ve küresel olarak yayılıyor. Zatürre, tüberküloz, kan zehirlenmesi, belsoğukluğu, gıda kaynaklı hastalıklar gibi büyüyen bir enfeksiyon listesi, antibiyotiklerin daha az etkili hâle gelmesiyle, tedavi etmesi zor ve bazen imkânsız hâle gelmiş durumdadır.[8] Antibiyotiklere karşı direnç, antibiyotiklerin yanlış kullanımı ve/veya aşırı kullanımı ile enfeksiyon önleme ve kontrolünün yetersiz olması nedeniyle hızlanır.
Etkiyi azaltmak ve bu direncin yayılmasını önlemek amacıyla, toplumun her düzeyinde, bireyler tarafından adımlar atılabilir. Örneğin; antibiyotik direncinin yayılmasını önlemek ve kontrol etmek için, bireyler; antibiyotikleri sadece sertifikalı bir sağlık uzmanı tarafından yazılan bir reçete edinildiğinde kullanabilir, sağlık çalışanlarının antibiyotik kullanımına ihtiyaç olmadığını belirttiği durumlarda antibiyotikler kullanılmaz, antibiyotik kullanılırken daima sağlık çalışanlarının önerilerine ve tavsiyelerine uyulur, artık antibiyotikler asla paylaşılmaz ve kullanılmaz, ve de antibiyotik kullanımını azaltmak adına, düzenli olarak vücut hijyenini koruyarak, yiyecekleri hijyenik olarak hazırlayarak, hasta bireylerle yakın temastan kaçınarak, aşıları güncel tutarak vs. enfeksiyonlar önlenilebilir.[9]
Antibiyotik direncinin yayılmasını önlemek ve kontrol etmek için politikacılar; antibiyotik direnciyle mücadele için sağlam temelli bir ulusal eylem planı yürürlülüğe getirebilir, antibiyotiğe dirençli enfeksiyonların sürveyansını geliştirebilir, enfeksiyon önleme ve kontrol politikalarını ve programlarını güçlendirebilir ve antibiyotik direnci hakkında bilgi erişimini yaygınlaştırır ve güçlendirebilir.[9]
Antibiyotik direncinin yayılmasını önlemek ve kontrol etmek için, sağlık uzmanları; ellerinin, kullandıkları aletlerin ve çevrelerinin steril olmasını sağlayarak enfeksiyonları önleyebilir, antibiyotikleri yalnızca gerektiğinde reçete edebilir ve hastaları ile antibiyotikleri nasıl doğru şekilde kullanacakları hakkında ve enfeksiyonları önleme adımları hakkında konuşabilir.[9]
Antibiyotik direncinin yayılmasını önlemek ve kontrol etmek için, sağlık sektörü; yeni antibiyotiklerin, antibiyotiklere alternatif ilaçların, teşhis araçlarının vb. araştırılmasına ve geliştirilmesine yatırım yapabilir.[9]
Akciğer enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, sepsis gibi yaygın bakteriyel enfeksiyonlar için, dünya çapında bu enfeksiyonları tedavi etmek için sıklıkla kullanılan antibiyotiklere karşı yüksek direnç oranları gözlemlenmiştir. Bu durum etkili antibiyotiklerin tükenmekte olduğunu göstermektedir. 2017 yılında Dünya Sağlık Örgütü, insan sağlığına en büyük tehdidi oluşturan antibiyotiğe dirençli öncelikli patojenlerin listesini yayınladı.[10]
KRİTİK SEVİYE
1. Acinetobacter baumannii, karbapenem-dirençli
2. Pseudomonas aeruginosa, karbapenem-dirençli
3. Enterobacteriaceae, karbapenem-dirençli
YÜKSEK SEVİYE
1. Enterococcus faecium, vankomisin-dirençli
2. Staphylococcus aureus, metisilin-dirençli
3. Helicobacter pylori, klaritromisin-dirençli
4. Campylobacter türleri, florokinolon-dirençli
5. Salmonellae, florokinolon-dirençli
6. Neisseria gonorrhoeae, sefalosporin-dirençli, florokinolon-dirençli
ORTA SEVİYE
1. Streptococcus pneumoniae, penisilin-dirençli
2. Haemophilus influenzae, ampisilin-dirençli
3. Shigella türleri, florokinolon-dirençli
Dünya Sağlık Örgütü, bu listeyi, kritik, yüksek ve orta seviye (veya öncelik) olmak üzere üç kategoriye ayırmıştır. Özellikle de kritik seviyede olan grup büyük ölçüde tehdit oluşturan çoklu ilaca dirençleri bakterileri içerir ve bu gruba ait mikroorganizmaların bulaş yüzdesi özellikle hastanelerde, bakım evlerinde ve bakımı ventilatör ve kateter gibi cihazları gerektiren hastalarda daha fazladır.[10] Geçtiğimiz birkaç on yıl, popülasyon düzeyinde ve bireysel düzeyde antibiyotik direncinin ortaya çıkısını ve yayılmasını etkileyen çoklu faktörleri anlamamızda hızlı ilerlemelere tanık oldu. Ancak bu ilerlemeyi sağlık politikasına ve klinik uygulamaya çevirme süreci yavaş olmuştur.[11] Dirençli bakteriler çoğalabildiği ve direnç genlerini bir sonraki nesile aktarabildiği sürece, bu “süper böcek” de denilen bakteriler, sıradan enfeksiyonların bile tedavi edilemeycek raddeye gelebileceği bir hız ile sağlığımızı riske atmaya devam edecektir. Bu durum, ilaç ve tıp endüstrilerinin, diğer ilaçlarla karşılaştırıldığında yatırım getirilerinin düşük olması nedenyile antibiyotiklere karşı uzaklaştırıcı bir tutum sergilemesine sebep oldu. Bu nedenle, bakteriyel enfeksiyonların tedavisi için yeni alternatiflere acilen ihtiyaç duyulmaktadır.[12] Sağlık sistemi ve bireylerin üzerinde bir yük oluşturan bu küresel sağlık krizi, yeni politikalar uygulayıcı, araştırma girişimlerini destekleyici ve krizi yönetmek adına adımlar atmak için eşgüdümlü çabalara büyük ihtiyaç duymaktadır.
Referanslar:
1. Dezfully, N.K. & Heidari, A. (2016). Natural Bioactive Compounds: Antibiotics. Journal of Fundamental and Applied Sciences. 8(2S): 674684.
2. Walker, D. & Fowler, T. (2011). Infections and the Rise of Antimicrobial Resistance.
Annual Report of the Chief Medical Officer. 2: 13-16.
3. Stanton, T.B. (2013). A call for antibiotic alternatives research. Trends in Microbiology. 21(3): 111-113.
4. Tenover, F.C. (2006). Mechanisms of Antimicrobial Resistance in Bacteria. The American Journal of Medicine. 119(6): 3-10.
5. Criswell, D. (2004). The Evolution of Antibiotic Resistance. Impact. 378: 1-4.
6. Laxminarayan, R., Duse, A. & Wattal, C. et al. (2013). Antibiotic resistance- the need for global solutions. The Lancet Infectious Diseases. pp: 1-42.
7. Alita, R.B. (2015). Horizontal Gene Transfer. Evol. Med. Public Health. 2015(1): 193-194.
8. World Health Organization. 2021. Antibiotic Resistance. [Online]. Available at: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/antimicrobial-resistance [Accessed: 27 November 2021].
9. World Health Organization. 2021. Antibiotic Resistance. [Online]. Available at: < https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/antibiotic-resistance> [Accessed: 27 November 2021].
10. World Health Organization. 2017. WHO publishes list of bacteria for which new antibiotics are urgently needed. [Online] Available at: < https://www.who.int/news/item/27-02-2017-who-publishes-list-of-bacteria-for-which-new-antibiotics-are-urgently-needed> Accessed: 27 November 2021].
11. Andersson, D., Balaban, N., Baquero, F. et al. (2020). Antibiotic resistance: turning evolutionary principles into clinical reality. FEMS Microbiology Reviews. 44(2): 171-188.
12. Ventola C. L. (2015). The antibiotic resistance crisis: part 1: causes and threats. P & T: a peer-reviewed journal for formulary management, 40(4): 277–283.