Hayat hiç durmuyor, hızla akıp gidiyor elimizden. Kayıyor. Yetişecek işler, katılınacak toplantılar, yazılacak raporlar derken bitiyor gün. Yaşam çalışmaya dönüşüyor. Daha çok çalışmak için, daha derin uyumak, güne daha dinç başlamak çabası alıyor yerini keyfin. Yaşamanın adı, kavga!
Sevdiklerimiz bekliyorlar bir yerlerde, sabırla. Hiç fırsatım olmadı, kusura bakma ile geçiştiriyoruz. Heyecanlı çocuk gözlerindeki hayal kırıklığından kaçırıyoruz bakışlarımızı, ‘biliyorsun yoğun çalışıyorum’ cümlesinden ne anladığını, ne kadar anladığını bilmeden minik bir yüreğin.
Biz de bilmiyoruz esasta niye bu kadar çaba, nereye kadar? Hayat geçiyor, kuşlar uçuyor. İzlemiyoruz bile. Kuştan tek anladığımız kafeslere kapatılan renkli yaratıklar. Belki küpelerimizdeki tüyler. Sesleri var mıydı sahi onların?
Vücutlarımız bithap düşüyor. Stres kaynaklı yeni hastalık isimleri öğreniyoruz her gün. Bazen ismini bile bilemiyoruz, derdimiz dermansız. Kendimize zaman ayırmayı çoktan unutmuşuz zaten. Vakit mi var ki?
Yaşamak için çalışmayı bıraktık, çalışmak için yaşıyor gibiyiz. Her gün ayrı bir maratona soyunuyoruz. Kendimizi tanıtır tanıtmaz, mesleğimizi söyleme gereği duyuyoruz. Hatta bazen henüz tanıtmadan önce. Bir ünvan ile giriyoruz tanışma merasimine. Yaptığımız iş ile tanımlıyoruz kendimizi ve karşımızdaki herkesi. Değerini poziyonuna, oturduğu makama göre belirliyoruz. Müdürün önünde düğme iliklenmeli elbet. Arkasından ileri geri konuşsak da, koltuğa saygı esaslı olmalı.
Dili dahi bir ego aracına dönüştürmüşüz. Saygı duymadığımızı açıkca belirtmek için sen diyoruz karşımızdakine. Daha kudretli olduğumuzu göstermenin bir yolu bu. Masamıza hizmet eden garson da alıyor nasibini senden, marketteki kasiyer de. Hayatımızda ilk kez görmüşüz, samimiyet filan değil bu. Tamamen tepeden bakma. Garsondan siz olur mu hiç? Kasiyer ‘ben nereden sizin seniniz oluyorum’ diyemiyor tabii, peki efendim ile karşılık veriyor.
Bir sincap gibi yaşayacaksın der büyük usta, işin gücün yaşamak olacak. Hiç anlamamışız ki biz Nazım’ı. Yaşamımız iş güç olmuş, çınar, kedi ve suyu bir arada hiç görmemişiz dahi olabiliriz. Bakıp göremediğimiz pek çok şey var etrafımızda.
Bahar geldi. Doğa canlanıyor, renkler coşuyor. Başımızı günlük koşuşturmadan kaldırıp bahar kokusunu derin derin içimize çekme vakti şimdi. Sevdiklerimize vakit ayırma, kendimizi dinleme, hayatın keyfine varmak zamanı şimdi. Sevme zamanı.
Çünkü zaman hızla geçiyor. Hayat kısa, kuşlar uçuyor!