Kıbrıs’ın kuzeyinde “normal” koşullara sahip olmadığımızı hepimiz biliyoruz.
En radikal muhalifi de biliyor.
En milliyetçisi de…
“Ateşkes” ülkesi burası…
“Etkin ve Fiili Kontrol” her şartta toplumun kendi seçtikleri tarafından sağlanmıyor.
Gerçek bu!
Acı da olsa…
***
Bunu değiştirmek için demokratik teamüller dışında pek bir seçenek yok.
Dünyaya ses vermek, yaşadığımız derin kuşatmayı anlatmak, itiraz etmek, mümkün olduğunca örgütlenmek, seçim sandıklarında olabildiğince doğru insanlara yönelmek…
Başka ne çözüm yolumuz var?
Hani eskiler der ya, “etimiz belli, budumuz belli…”
***
Yine de şu önemli…
“Kıbrıs’a rağmen” adım atamıyorlar.
Her koşulda maşa arıyor, kukla buluyor, işbirlikçi yaratıyorlar.
Böylece sanki Kıbrıs’tan talep gelmiş ya da istenmiş gibi bir sonuç üretiliyor.
Teselli mi bu?
Belki de…
***
Umarım seçimleri tümüyle göstermelik bir orta oyununa çevirmezler.
Çünkü insanlar seçerek, seçilerek, siyasetle, demokrasiyle hayatlarını değiştirme şansını tümüyle yitirirse o zaman gerilim çok daha büyüyecek.
***
“Yasak Bölge Girilmez” levhasının asıldığını gördüm, Karpaz’ın en güzel sahiline…
O kırmızı levha!
Siyah bir asker kucağında silahıyla…
Dört farklı lisanda “girilmez” diyor ve sanırım dört farklı lisanda yazılmış tek levhamız bu!
Yasak Bölge!
Forbidden Zone!
Zone Interdite!
Verbotene Zone!
Türkçe de İngilizce de Fransızca da Almanca da bilsinler ki burada barış yoktur henüz!
***
Karpaz’ın en güzel koyundan söz ediyoruz, Ayfilon Kilisesi'nden Zafer Burnu'na doğru ve burası “Özel Çevre Koruma Alanı.”
Askere verildi.
Elbette yine “milli nutuklar” ardına sığınılacak.
Görmezden geleceğiz yine çevreyi de talanı da yalanı da…
Kutsallar niçin var?
Örtü niyetine!
***
Adanın kuzey yarısında hakikati deşifre etmek ve dünyaya bağırarak örgütlü bir itiraz büyütmek dışında seçeneğimiz yok ne yazık…
Demokrasi varmış gibi…
Barış varmış gibi…
İrade varmış gibi buralar…