Sempatiler ya da öfkeler kimi anlarda mantığımızı esir alıyor.
An be an akıl tatilde!
Taraf olmaktan çok “taraftar” olmaya yönlendiriyor bizi süreç…
O kadar ki aynı eylemlere birbirine tümden zıt tepkiler verebiliyoruz..
Kimilerini göklere çıkarırken satır aralarından, kimilerini boğuyoruz…
Ne söylemiş yerine “kim söylemiş”, ne yapmış yerine “kim yapmış” üzerinden yürüyoruz.
---
“Akıl tutulması” bu!..
Çünkü “öz”ün anlamı yok.
Partisine, ismine, tarafına, ırkına, siyasi ya da etnik kimliğine göre şekillenmiş ‘doğrular’ oluştu.
Süt kimin içtiğine göre beyaz, su kimin yıkandığına göre berrak!
---
Tam da papatya falı hayatımız!..
Seviyor, sevmiyor…
Eğer sevmiyorsa, bir ‘gülüş’ten dahi komplo teorileri üreyebiliyor!..
Yok seviyorsa bir konuşmadan cımbızla seçilmiş sözcükler üzerine kahramanlık öyküleri döşenebiliyor.
---
Ne anlattığınız değil ‘nasıl anlaşıldığınız’ önemli…
İnsanların üzerinden ‘niyet’ okunuyor genelde…
---
Oysa kimi zaman doğru insanlar, yanlış tercihler yapabiliyor.
Söylemek, eleştirmek, uyarmak gerekiyor!..
Bir başka tarafta gördüğünüz, fikirlerine hiç katılmadığınız, farklı yollarda yürüdüğünüz insanlar da ‘doğrulara’ imza atabiliyor, bal gibi…
Utanmadan alkışlamak gerekiyor.
İlla eleştiriyorsanız ya da farklılaşıyorsa bakışınız, bu, ilgili kişiyi sevmediğiniz anlamına gelmiyor.
Farklı düşünüyorsunuz sadece, hepsi bu.
---
Çok zor elbette…
Çünkü savaşın küllerinden kendimize sahte bir cennet yarattığımız ve çoğunlukla terlemeden, emek vermeden, hayalini dahi kurmadan sahip olduğumuz varlıklarla büyüdüğümüz bu düzende, kimseler “yeteneğine, bilgisine, alın terine, kapasitesine” bakılarak değer bulmamış ki!..
Hep “bizden” olmuş birileri, bir başkaları “öteki”…
Bin yaşamış bize dokunmayan yılanlar…
“Sivri” diller kesilmiş ucundan…
Kutsanmış riyakârlıklar…
-------------------------------------------
Niye GÜNEYDE tatil?
Limasol’da iki gün tatil yaptım, şeker gibi geldi.
‘Su’yu için dahi değer!..
Yok, deniz değil...
‘Banyo’ suyu...
Çeşme yani!..
Lefkoşa’dan sonra keşfettik ki, meğer sabunlar köpürüyormuş!..
---
‘Niye güneyde tatil yapıyorsun’ diyorlar...
Kendi gerekçem çok basit: Gündemden kaçmak, uzaklaşmak!..
---
Birkaç sene önce, bir yaz Karpaz’a gittik.
Denizde yüzüyorum...
Birisi geldi yanıma:
“Bu hükümetin hali nolacak” diye bir başladı, abartısız bir saat...
---
Yemeğe gittik gecesi...
Bir başkası geldi, “özel derslerden” açtı konuyu...
---
Kimi hafta sonları bir yerlere çıkmaktan korkar oluyoruz, ya ‘istihdam’dan ya ‘ne olacak bu siyasetin hali’nden başlayan bir sohbetle açılıyor konu.
‘Gezme’ çıkıyor devreden, ‘iş’e dönüyorsunuz hemen.
---
Limasol’da böyle bir dert yok!.
Piskobu plajında yine tanıdık dostlar bulsak da ‘selam, merhaba’yla bitiyor iş...
---
Üstelik her yerde plajlar emrinizde, balık güzel, coğrafya kader, anısı var serde...
Telefonlar da çekmiyor üstelik...
Daha ne olsun...
-----------------------------------------
Limasol’da ‘Cyprus Mall’da turlayalım diyoruz.
ZARA’da bir t-shirt beğeniyorum.!
Ve artık alıştığım manzara: Made in Turkey!..
Türkiye-Kıbrıs Cumhuriyeti arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi önemli elbette.
--------------------------------------------
Nefret söylemi ve iletişim
Sosyal medya mucizesi Facebook'un denetim anlayışını ve iletişim süreçlerini örnek alsak keşke.
1974'e dair acıları anlattığım yazımın altına, birisi hem hamaseti hem nefreti döşemişti.
Her türlü eleştiriye, farklı görüşe, fikre eyvallah da küfüre, nefret diline hele de iftiraya tahammül etmiyorum elbette...
'Nefret söylemi, ırkçı' diye şikayet ettim. Face'ten yanıt geldi:
"....şikayetini değerlendirdik. Nefret söylemi ya da sembolleri içerdiğinden dolayı şikayet ettiğin yorumu inceledik ve Topluluk Standartlarımızı ihlal ettiği için kaldırdık. Şikayetin için teşekkürler."
Böyle bir mekanizmayı, geri dönüşü, hele de 'topluluk standartları'nı oluşturamadık ülkede biz, bir torba maaş çeken onca üst düzey yöneticiye, seçilmişe, atanmışa rağmen...
-------------------------------
haftanın notcukları
- Anladım ki, her işte ‘gösteriş’ ne kadar artarsa, içerik o kadar eksik demektir.
- Kıbrıs ağzı yeni kelimeler öğrendim, biri ‘tappurislemek’ (sertçe dürtmek, dürtüklemek), öteki ‘gat oyun etmek’ (kızmak, fırçalamak)
- İngiliz sömürgesinde yaşadık, Lüzinyan’ı Venedik’i anladık da, çocukluğumuzdan beri ‘mersi’ deriz mesela, teşekkür yerine... Bu Fransızca nereden geldi?
- İkisi de yanlış!.. Tüm ‘pespayeliklerimiz’ karşısında suçu sadece Türkiye’ye yüklemek ve arınmak...
Ya da Türkiye’ye hiç sorumluluk yüklemeden, kendimizi aşağılamak...
- Tarık (Ertuğ) dostum toplumsal duyarlılıkla yine iyi hatıralttı. Yasa yapıldı, elektrik fişleri ‘üçlü’ olarak değiştirilmek zorunda. Kimin umurunda!.. YASA yapmak bizim ülkede ‘masa başı kolaycılık’ oldu. UYGULAMA aşamasında denetim yok nasılsa...
- Kanada’dan Hüseyin Güven abimiz ‘çatlatma serisi’ kapsamında bu kez video paylaştı. Belediyenin bir aracı var, bir tarafından ‘ağacı’ sokuyorlar, öte yandan gıymık (minik tahta parçacıkları) çıkıyor!.
“Bizde daha iyisi var” dedim, “Bir yandan insan sokuyorsun, öte yandan kütük çıkıyor!..”
- Dünya alem İngilizce konuşurken, Independent gazetesi “geleceğin 10 dili”ni araştırmış, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara göre... İngilizce sonrası İspanyolca gelmiş birinci, sonra Arapça... Türkçe, dokuzuncu sırada...
- İyi pazarlar... Bu hafta sonu, kendinize iyilik yapınız, yeni bir kitaba başlayınız :)