Kuyruğa Bağlı Maşrapa Olmak

Salih Sarpten

Türkiye’de yaşanan 6 Şubat depreminin ardından Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, YKS’de (Türkiye Yükseköğretim Kurumları Giriş Sınavı), 2. Dönem konularından muaf tutulacağı açıklanmıştı.

Ne olduysa bu açıklamadan sonra oldu. Ve liselerimizde ipin ucu kaçtı…

Okullarda dersler “tekrara” döndü. Nasıl olsa ikinci dönem konularından sorumlu değiliz gerekçesiyle neredeyse tüm liselerdeki son sınıf öğrenciler okula gitmeyi bıraktı. Birçoğu özel ders ve dershanelerin yolunu tuttu.

Zaten sıkıntılarla boğuşan okullarımız, artık tamamen işlevlerini yitirme noktasına geldi. Oysa eğitim işlevi okullarda üretilen eylemlerdir.

Daha açık söyleyecek olursak; okullarımız, öğrencileri hem bir üst eğitim kademesine hazırlamada hem de nitelikli eleman olarak iş dünyasına genç insan kaynağı yetiştirme işlevlerini kaybetmiş durumdalar…

Sınavlara endeksli eğitim yapılanmasında ısrar edilmesi, bir taraftan genel ortaöğretimdeki öğrencilerin nitelikli yüksek öğretim programlarına gidememesi doğururken diğer taraftan da mesleki teknik öğretim okullarımızdaki tüm öğrencilerin iş dünyasının ihtiyaç duyduğu becerilere sahip olarak mezun olamamaları sonucu doğurdu.

Öte yandan mezun olduğu liseye bakılmaksınız (genel lise / kolej / meslek lisesi) tüm öğrenciler ülkemizdeki üniversitelerin diledikleri bölümlerine rahatlıkla kayıt yaptırabiliyorlar. Çok sayıda öğrencimizin de A-Level programını takip ettiğini biliyoruz.

Hal böyle iken neden ortaöğretim kademesindeki eğitim sistemimizi topyekün Türkiye üniversitelerinin giriş sınavına endeksliyoruz oluşumuz anlaşılır değildir.

Kısacası bir yandan kuyruğa bağlı maşrapa gibi hareket bir sistem, diğer yandan özel dersi, dershaneyi, etüdü güçlendiren anlayışlarla gölge bir eğitim sistemi yaratıldı. Şu anda eğitimimiz, bu gölge eğitim sisteminin altında eziliyor…

Okul, toplumu değiştiren, geliştiren, ona yeni özellikler kazandıran önemli bir yapıdır.  Ancak bizde durumun böyle olduğunu söylemek oldukça zor. Okullarımız, toplumun karşısına konulmuş bir ayna halini almıştır. Toplumu değiştirip dönüştürmek yerine, toplumdaki statükoyu yansıtır duruma gelmiştir.

Oysa eğitim bilimi durumun tam da bunun tersi olması gerektiğini söylüyor. Toplumun okulu değil, okulun toplumu değiştirmesi lazım çünkü eğitim dediğiniz şey, biz farkında olmasak da muazzam bir güçtür. Çünkü eğitimle; politik güçleri, fikirleri ve anlayışları değiştirebilirsiniz. Sonuçta da içinde bulunduğunuz toplumu yenileştirir, geliştirirsiniz…

Tarih bu şekilde büyük başarıya imza atmış toplumların hikayeleriyle doludur. Amerika’nın süper güç olması, Dünya savaşlarında tam iki kez yok olan Avrupa’nın eskisinden daha da güçlü bir şekilde yeniden ortaya çıkması, Asya’daki Japonya ve Güney Kore’nin gelişen ülkeler arasında en üst sıralarda yerini alması; okullarının toplumlarını yenileştirip, geliştirmesi sayesinde olmuştur…

Bizim okullarımız ise değişim ihtiyacını haykıran gölge bir eğitim sistemi altında faaliyet göstermeye devam ediyor. Ve ne yazık ki her geçen gün biraz daha fazla öğrenci, öğretmen ve anne-baba bu gölgenin altında eziliyor.


Buraya Dikkat

Okuyamama Sorunu

Fransa Millî Eğitim Bakanı Pap Ndiaye, ortaokul öğrencilerinin yazım açısından yaşadıkları zorlukları gidermek için 9-10  ve 10-11  yaşlarındaki öğrencilerle her okul gününde imla ve yazım çalışması yapılmasını talep ediyor.

Bakanın yaptığı açıklamada ortaokul birinci sınıfın başındaki çocukların %27’sinin yeterli Fransızca seviyesine sahip olmadığını belirtti. Bakanlık İstatistik Servisi 1987’den bu yana yazım üzerine dört kez yapılan bir araştırmaya göre farklı nesillere uygulanan aynı dikte çalışmasında ilkokul son sınıf öğrencisinin otuz yıldan daha uzun bir süre önce ortalama on hata yaparken bugün yirmi hata yaptığına dikkat çekti. Millî Eğitim Bakanlığı ilkokul dört, beş ve ortaokul birinci sınıflarda günde iki saat yazma ve metinleri yüksek sesle okuma uygulamasının hayata geçirilmesini istiyor. Öğrencilerin ilkokul beşinci sınıfın sonunda ritme ve noktalama işaretlerine özen göstererek altmış saniyede ortalama 120 kelimeyi okuyabilmesi hedefleniyor.

Ayrıca önümüzdeki eylül ayında ortaokul birinci sınıf öğrencileri için “ev ödevi kontrolü” uygulamasının zorunlu hâle getirilmesi planlanıyor. Yeni eğitim-öğretim yılında istisnasız tüm ortaokul birinci sınıflar için uygulanacak başlıca yeniliklerden biri de öğrencilerin bilgi, beceri seviyelerini yükseltmeleri için haftada bir saat kişiselleştirilmiş çalışma zamanları uygulaması ile ek destek eğitimi almaları. Böylece öğrencilerin Fransızca imla, dil bilgisi, söz dizimi, okuduğunu anlama ve matematik alanında temel becerilerini pekiştirmeleri hedefleniyor.

Bizim de bu konuda bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyor musunuz?


Okumuş muydunuz?

İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.

Doris Lessing