“Düş geceye düşmüş” öyle gülümsemiştim, Aliye Ummanel’e…
İlk şiir kitabının ardından…
Yine düşürdü bizi..
Bu kez ‘kuyu’nun dibine...
***
Aslında ‘kıyı’dan öte ‘kuyu’ toplumuyuz biz!..
Taşlarla örülü çevremiz…
Sıkışmış, daralmış, bunalmışız...
Ve çoğu zaman kurbağa misali, ‘kuyunun ağzı’ kadar sanırız, gökyüzünü…
***
Aklımdaydı, bu hafta anca alabildim, Aliye Ummanel’in ‘Kuyu’ kitabını…
Yine bir solukta aktım…
Kendi kuyusunda ruh işçiliği yapan şairin terini sildim böylece…
***
Tutku tutulmasının ardından ağarttı dünyayı Aliye Ummanel, kuyuya uzanan kovalara ‘şiirini’ salarak…
Ve kendi ipliğine tırmanan örümceğin şaşkınlığıyla ördü ruhumuzu…
Yağmuruna tutulan çocuk bulutları öperken, su kaçırdı düşümüze, sevmekten daha çok ‘sevmemekten’ yorgunluğumuzu vurarak yüzümüze.
***
“
sevmekten çok sevmemekten
yorgunuz
doludizgin koşmayan
ruhlarımız yorgun
o kadar yol gittim
bedeninden gittiğim kadar
yorulmadım
”
***
Ruh işçisinin kuyusuna inmek isterseniz, sizi bekliyor…
Göreceksiniz ki, kuyunun ağzı kadar değil gökyüzü…
***
Ve...
“Her şey akıp gidecek.
Arzunun çekirdeği kalacak geriye”