Kuzey Kıbrısta ‘Engelli’ Sorunu

Kuzey Kıbrısta ‘Engelli’ Sorunu


Hüseyin Çakal
H.cakal@exeter.ac.uk

Çok uygarız (!)
Arabalarımız son model. Giyimimiz hep marka. Evlerimiz maşallah çok katlı. Sık sık tatile çıkarız. Şimdilerde ‘Cruise’ veya daha doğrusu lüks gemi yolculukları revaçta. Gerçi tanınmamış bir devletimiz var; ama olsun, biz Avrupa vatandaşıyız…
Pasaportsa pasaport. Eğitimse eğitim (!). Yaşam standardıysa yaşam standardı. Paraysa para. Ama gel gelelim bazı konularda biraz eksik kalmışız. Örneğin hala gülebiliyoruz zihinsel engelli bir insanımızın haline. Eğlendiriyor bizi öyle birisinin ‘bizim’ dünyamıza ilişkin söyledikleri. Haber olabiliyor böyle bir şey veya bir komedi programına malzeme. Pek kanıksamıyoruz bu durumu. Gülüp geçiyoruz.
Şaka bir yana!
Kendinizi hiç zihinsel engelli birisinin veya ailesinde zihinsel engelli birisi olan bir insanın yerine koymayı denediniz mi? Haydi gelin birlikte deneyelim. Ama önce kafamızı kaldırıp mandıranın ötesine bir bakalım ve görelim mandıranın dışındaki insanlar bu konuda neler yapmış: Zihinsel veya değil engelli bireyin ayrımcılığa uğraması veya istismar edilmesi bütün Avrupa ülkelerinde suç sayılmakta örneğin. Hatta bazı ülkeler, örneğin İrlanda, daha da ileri giderek hangi engellilerin hangi haklara sahip olduğunu da düzenlemiş. Mesela otizim gibi etkisi çok uzun süren ve insanların yaşamlarını ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarını engelleyen hastalıklar da engelli sayılmış.
Neden derseniz, evvela baştan bu bir insan hakları ihlali. İkincisi ise insanların hangi nedenle olursa olsun engelli olduklarından dolayı ayrımcılığa uğramaları veya bu engellilik durumundan dolayı istismar edilmelerinin zihinsel engelli veya değil o bireyin ailesi ve yakınları üzerindeki kısa ve uzun vadedeki etkileri. Zihinsel engelli bir birey, sosyal ortamda yaşadığı çeşitli zorluklara rağmen herhangi bir ortamda, engelli halinin şu veya bu nedenle ön plana çıkarılmasını anlayacak kapasitede olabilir. Kendisi bu konumda değilse muhakkak ona yakın olan birisi bunu anlayabilir. İşte bu engelli olunmasından dolayı farklı muamele görme durumu gerek birey üzerinde gerekse bireyin yakınları üzerinde onulmaz etkiler bırakabilir. Bir şekilde ön plana çıkarılmak ve diğer insanlardan farklı olduğunun vurgulanması sonucunda, zihinsel olsun ya da olmasın, her türlü engelli ve aileleri bu durumlarından utanç duyabilir. İçinde bulundukları durumdan dolayı kendilerini suçlayabilir ve kendilerinin toplumun veya ailenin istenmeyen kişisi olduklarını düşünebilirler. Engelli olmanın sosyal ortamlarda veya medyada öne çıkarılması ile bu bireyler ve aileleri kendilerini toplumdan izole etme yoluna başvurabilirler. Yani toplumda etkin birer birey olmak yerine kendi kendilerini cezalandırma yoluna başvurabilirler.
Lakin durumun vehametini anlayabilmek için olaylara bir de toplum seviyesinde bakmak gerekir. Hep duyarız ‘insan sosyal bir varlıktır’ diye. Anlamını düşündünüz mü hiç? Ne demektir ‘sosyal ‘ bir varlık olmak?
Sosyal bir varlık olmak demek; her şeyden önce, ‘topluluk halinde yaşamak’ demektir. Daha da ötesi topluluk olarak yaşamaya ihtiyaç duymak… ‘Yalnız yaşayamamak’ demektir de aynı zamanda… Kendini bir gruba, bir toplululuğa ait hissetmektir. Yani kendini o grubun, o topluluğun bir üyesi olarak görmektir. O üyesi olmak istediğiniz grup tarafından kabul görme isteğidir; ihtiyacıdır. Farklılığının ön plana çıkarıldığını, deyim yerindeyse, ‘ötekileştirildiğini’ gören birey, bu ihtiyaçlarının hiçbirini karşılayamaz. Karşılayamayınca da mutsuzlaşır, daha fazla içine kapanır. Korkar. Ürkekleşir ve toplumdan uzaklaşır. Engelinin türüne göre kendine veya yakın çevresindekilere fiziksel veya psikolojik zarar verebilir. ‘İnsan sosyal bir varlıktır’ dedik; dolayısıyla çevresindeki insanlardan, özellikle de kendine yakın olan insanlardan etkilenir. Onların acısını ve mutluluğunu kendisiymiş gibi yaşar. Engelli bir bireyin yaşadıkları kendisiyle sınırlı kalmaz, yakın çevresindeki insanlar tarafından da aynı etkiler ve olumsuzluklar birlikte yaşanır. Engelli aile, kendi bireyi ile birlikte içine kapanır. Toplumdan uzaklaşır ve kendi dünyasına gömülür. Bu, toplumdan ayrı yalnız ve bin türlü psikolojik tramvanın sonunda ne olacağını ise kimse tahmin edemez.
Çarpıcı bir örnekle bitirelim:
İngiltere’de, mahallesindeki gençler tarafından, 18 yaşındaki engelli kızı, sürekli dalga geçilip rahatsız edilen Fiona Pilkington isimli İngiliz kadın, yıllarca süren bu rahatsızlığa daha fazla dayanamayarak 2007 yılında kendini ve kızını arabasını ateşe vererek yaktı. Bu arada Fiona’nın kendisini ve kızını sürekli rahatsız eden gençlerin engellenmesi için tam 30 defa polise başvurduğu ortaya çıktı ve olayda adı geçen 4 polis hakkında soruşturma açıldı. Ama Fiona ve kızı ne yazık ki kurtarılamadı!
Kıbrıs’ta henüz böyle bir olayın yaşanmamış olması, Kıbrıs’ın engelli haklarının korunmasında İngiltere’den daha ileride olduğu anlamına gelmez. Hatta bu konuda birçok yönden İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinden fersah fersah geride olduğumuz gün gibi ortada. Bunu geçtiğimiz günlerde hep birlikte tanık olduğumuz Halil olayında yaşadık. Halil’in bir televizyon kanalında ‘Başbakan‘ sıfatı altında yer alması sonucu, kamuoyunda ve sosyal medyada patlak veren tartışmaların boyutunu hepimiz gördük ve görmeye de devam edeceğiz.
Programa Halil’in ne amaçla çıkarıldığı, nasıl çıkarıldığı, bunun istismar olup olmadığı konuları es geçilip; ‘Halil engelli miydi, değil miydi?’ tartışması yapıldı. Oysa bu patırtı kütürtü arasında gözden kaçan bazı noktalar vardı ki, onları hatırlamak ne kanalın işine geldi ne de kanala destek beyan eden bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin…
Bu arada demeçlerine yer verilen bazı örgüt temsilcilerinin beyanda bulunmadıkları ya da söylediklerinin farklı yansıtıldığı konuşuluyor; onu da yazmadan geçmeyeyim. ‘Raporluydu, değildi’ derken; kimsenin aklına benzer durumda olan ailelerle konuşmak, onların bir engelli ailesi olarak Kıbrıs’ta nelerle karşılaştıklarını, hayatlarını nasıl idame ettirdikleri sormak gelmedi. Unutulanlar veya halı altına süpürülenler arasında yine tarafsız bir uzmana danışarak zihinsel engelli olmanın ne olduğu, nasıl tespit edildiği, farklı zihinsel engelli türlerinin olup olmadığı konularında bilgi almak da vardı. Daha neler yoktu ki. Kanala getirilen istismar eleştirileri burada az da olsa halkın bu olaya yaklaşımını gösteriyor. Sonra köz konusu kanalın, el çabukluğu marifet tarzından ‘bizi karalama kampanyası canım’ diye açıklaması da vardı mesela. “Kanalımız engellilerin dostudur; kimseyi rencide etmemiştir.” gibilerinden yanıt vermeye çalışmasını da unutmayalım! Yoksa, eğitim kalitesinin nasıl iyileştirebilineceği ve özel dersin nasıl önlenebileceği konuları hariç, her konuda söz söyleme yetkisini kendinde gören, kendinden menkul sendika liderlerinin ‘popülizm (ucuz halkçılık)’ yapıyorlar diye uzaktan destek atışı yapmalarını mı söyleyelim.
Uzun lafın kısası: Bir cümbüştür ki, almış başını gidiyor.
Herkes binmiş bir alamete, gidiyor selamete (!)
Bu kadar sözden sonra sizler bana “ne yapılmalıydı?”, gibi bir soru soracaksınız. Öncelikle konunun uzmanları, ‘engelli istismarı nasıl olur? veya nasıl olmaz?’ diye oturup konuşmalıydı. Devlet yetkililerimiz ve hukukçularımız, en azından, ‘bu konuda yasalarımız yeterli veya yetersizdir’ diyebilirdi. Ve bu bağlamda bir tartışma başlatabilirlerdi.
‘Engelliydi/engelsizdi’ gibi bir polemiğine girmeden, olaya taraf olan televizyon kanalı: “Biz istismar ettiğimizi düşünmüyoruz, ama madem ki toplumun en azından bir kesiminin rahatsızlığı var; bu verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü ÖZÜR DİLİYORUZ” diyebilirdi.
Ve hepimiz, “aynı şey benim ailemden birinin başına gelseydi, ben ne hissederdim?” diye empati geliştirebilirdi. Çoğumuzun en azından bunu yaptığını biliyorum; onun için sözüm: DÜŞÜNMEYENLERE!
Ve son olarak eğer hala düşünmedilerse, Halil’in geçmişte konuk edildiği programların internetteki videolarını seyredip gülenler, neye güldükleri konusunda birazcık bugünden sonra DÜŞÜNSÜNLER!
Daha önceki yazımda dünya değişiyor demiştim. Dünya değişiyor ve mandıra artık eski mandıra değil! Artık mandıranın dışında neler olup bittiğini görebilen ve “neden bizde de bunlar olmuyor?” diyebilen bir nesil var.
Belki bazılarımız farkında değil ve fakat mandıranın duvarları yıkılmaya başladı. Eğer mandıranın duvarlarınının yıkıldığının farkında değilseniz, günün birinde yıkılan duvarların altında kalabilirsiniz!

Dergiler Haberleri