Dün de bir miktar yazmıştım...
Lefkoşa Devlet Hastanesi Morgu’ndan teslim alınan bazı cenazeler, vatandaşın içini burkuyormuş...
-*-*-
Bunu, morgta çalışanları veya hastane yönetimini eleştirmek için yazmıyorum...
Önceden belirteyim...
Bu ülkede, ipin ucunun tamamen kaçtığını anlatmak için yazmak istiyorum...
-*-*-
Morg bile!
Evet, ölülerimizin tutulduğu hastane bölümü bile artık bize yetmiyor...
-*-*-
Elektrik gibi!
Su gibi!
Maaş gibi!
-*-*-
Peki neden?
Neden bu ülke her alanda çuvalladı?
-*-*-
Ersin Tatar ve çevresine bakın, anlarsınız!
Nasıl mı?
-*-*-
Ersin Tatar, neden sürekli kendini Türkiye’yi yönetenlere bir şekilde “yarandırmaya” çalışıyor?
Haaa, sadece Tatar da değil; en basitiyle Tahsin Ertuğruloğlu, neden bir haftalık bile olmayan kabineye sokulabiliyor?
-*-*-
Morgun bile doğru dürüst çalışmaması ile bu söylediklerim arasında ciddi bağlantı vardır.
Çünkü bu ülkede hiç bir görev, “o görevi yerine getirmek için” yapılmıyor...
-*-*-
Sadece bu ülkede değil, Türkiye’de de durum aynıdır!
-*-*-
Elbette açacağım...
Açıklayacağım...
-*-*-
Mesela, Kemalist birer genç subay olarak yetişen ve günümüzde rütbeleri generale ulaşanlar bile örneğin “Atatürk” kelimesini ağızlarına almaya çekiniyor...
Haaaaa, zamanında onlar da benzer “şeyi” başkalarına yaşattığı için zaman zaman “oh olsun” dediğim olmuyor değil ama en iyisi burada kesip konuya gireyim...
-*-*-
Efendim, faşizm!
Hah, aha meseleye girdik!
-*-*-
Yaşadıklarımızın adı faşizmdir...
-*-*-
Nasıl mı?
Hemen aktarayım...
-*-*-
Mesela adınız Serhat İncirli’dir ve televizyon programı yapıyor, köşe yazısı yazıyorsunuz...
Yazdıklarınızı da Türkiye’yi yönetenler beğenmiyor...
Onlar size doğrudan müdahale etmez...
Hatta umurları bile değil...
Ama onların yıllardan beri kurduğu bir sistem vardır...
Kimisi o sisteme “Derin Devlet” der, kimisi “Gladio” falan diye adlandırır...
“İstihbarat birimleri” diyenler de vardır...
Son derece karaktersiz, toplum tarafından sevilmeyen, tek arkadaşları olmayan tiplerden oluşur bunlar...
En etkilileri, geçmişte Türk Bayrağı yakma derecesine kadar gelmiş kıp kızıl eski komünistlerdir.
Dönek denir bunlara bazen!
-*-*-
Bunlar, zaman zaman eğitime götürülen ve soğuk savaş taktikleri öğretilen elemanlar ile onların burada basitçe eğittiği elemanlarıdır...
-*-*-
Mesela “barış, çözüm, federasyon” dediniz...
Bu kişiler, o kişilerin etkisindeki öteki kişiler, anında size de, sizin iş vereninize de baskı yapmaya başlarlar...
Ne isterse olsun, ya bir daha yazmayacaksınız, konuşmayacaksınız; ya da iş vereniniz sizi işten kovacak...
-*-*-
Ersin Tatar ve eşi benle ilgili olarak bu faşist baskıyı çok sıkı bir şekilde yaşadılar...
Hem de gayet açık...
Onlara asla saygısızlık etmedim; yanlarında çalıştığım dönemde saydım, sevdim ama görüşlerim içerisinde “Türkiye’ye küfrediyor, Türkiye’ye katil dedi, Türkiye’ye şunu söyledi” gibi sonuçlar çıkararak, tehdit olarak önlerine koydukları anda, film bitmişti...
-*-*-
Tatar’ın yanında Cumhurbaşkanlığı’nda çalışmaya başlama hikayesinde de durum aynıydı...
“Helal süt emmiş bir Türk çocuğu yok mu Sayın Tatar?” diye sordukları anda, başlamayan iş akdim masaya dahi konamamıştı...
“Hade yeğenim güle güle”...
-*-*-
Haaa, kendimden örnek verdim, affedin ama daha kolay anlatmak amacıyla bunu yaptım...
Hayattan hiç bir beklentim yok...
Allah’a şükür, “Hem UK hem Cyprus” vatandaşıyım...
Siyaset de yapacak halde değilim...
-*-*-
Neyse, son günlerin önemli bir konusu; “bazı arkadaşlarımızın Türkiye’ye sokulmamaları” da “faşizm”dir...
Neden sokulmadı o kişiler?
Bir suçları mı vardı?
Allah aşkına, olmadığını herkes biliyor!
Ama faşizm budur işte!
Elindeki gücü, bu şekilde kullanıp, “eğer istediğimiz gibi düşünmezseniz, sizi Türkiye’ye sokmayız” diye baskılıyorlar...
Haaa kimisinin umurunda olmayabilir ama kimisinin orada ailesi vardır, arkadaşları vardır, gitmesi acil ve şart olan durumlar olabilir...
-*-*-
Faşizm, burada bazı kişiler yanında, örgütlerle de “sistem muhaliflerini” susturmaya çalışır...
Kıbrıs Medya Grubu’nda çalıştığım dönemde de kişiler veya örgütler, sık sık gerek Asil Nadir’i gerekse efsane patronumuz Bilge Nevzat’ı, genel yayın yönetmenlerimizden Süleyman Ergüçlü’yü çok sık rahatsız etmişlerdir...
-*-*-
Tıp Bayramı ile ilgili törende Tatar’ın doktora tepki vermesinin sebebi de faşizmdir...
Çünkü Tatar, “... Önünde Sayın Erdoğan’ı eleştirdiler ve sesini çıkarmadı” eleştirisi ya da “gammazlığı”nın geleceğinden emindi...
Korktu!
Kontratak sergiledi ve kendisine gelme ihtimali yüksek bu faşist saldırıyı önlemek için o zavallı ve utanılacak tavrı sergiledi!
-*-*-
Aynı Tatar, “Halil Falyalı’nın dostu olmak”tan da, yine aynı faşizm nedeniyle ürkmektedir!
-*-*-
Aynı Tatar, kesinlikle inandığı için değil, faşizm nedeniyle Cuma günleri camiye gider gibi yapmaktadır!
-*-*-
Bu ülkede, 1958’den beri faşist bir sistem vardır...
Bu yüzden inatla ve ısrarla “çözüm, illa ki çözüm, kesinlikle çözüm” diye bağıranlarımız bulunmaktadır...
-*-*-
Efendim UBP veya başka parti fark eder mi?
Etmez!
Çünkü, aynı faşizm her yerdedir...
“Yeterince biat etmediniz” diye, çeşitli siyasi partiler veya kişiler baskı altına alınabilmektedir...
-*-*-
Haliyle, demokrasi yerle birdir...
Sistem çökük olduğu için, hiç bir planlama yapılamamakta, yapılmamaktadır!
Ve morg bile doğru dürüst hizmet verememekte, vermemektedir!
-*-*-
“Be arkadaşlar, bu nüfusu, bu alt yapı kaldırmaz” demek bile bu ülkede faşizmin hedefindeki önemli suç kapsamları arasındadır...
Oysa, suyumuz, elektriğimiz bu nüfusa yetmemiştir...
Kanalizasyon yetmemektedir...
Ve şimdi morg yetmemektedir...
-*-*-
“Çok memurunuz var” saptaması faşizmdir...
“Emeklilerinizin maaşı çok yüksek” iddiası faşizmdir...
“Maaşın ne kadar İrsen bey?” sorusu, açık faşizmdir...
-*-*-
Tahsin beyin bakan yapılması, faşizmin dik alasıdır...
Ersin Tatar’ın, kaymakam seviyesinde Türkiye’de karşılanıyor olması da faşizmdir ama garibimin umurunda değildir...
-*-*-
Çünkü, faşist diktatörlüklerde veya Amerika gibi faşist demokrasi görüntülü ülkelerde; Tatar veya çok açık ve taze bir örnek vermek gerekirse Volodimir Oleksandroviç Zelenski gibi kişiler, faşizmin sadece ya oyuncağı ya da piyonudur...
-*-*-
“Şimdi, morgta cenazelerimize saygısızlık yapılıyor...” diyoruz...
Ölüler, mezarlıklara, yani yıkama işleminin yapılacağı birimlere, üzerlerinden kırık organlarındaki alçılar hatta sidik torbaları alınmadan dahi gönderilebiliyor” desek ve “bu düzen böyle gitmemeli” diye yazsak, anında ve otomatik olarak “bunu yazan Rumcudur, haindir” diyenler olacaktır...
Bunu diyecek olanlar, emin olun sizden çok daha keskin düşüncelere sahiptir ama “faşizmden korku” burada baskın çıkmaktadır...
-*-*-
Haaaa bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum;
“... Federal çözüm yanlılarıııı...” diyerek ikide bir eleştiri veya suçlama getirmeye çalışan Ersin Tatar’ın bizzat kendisi, bu faşizmden en çok nasibini alanlardan biridir...
Ve hala almaktadır...
Ahı gitmiş, vahı kalmış Tahsin Ertuğruloğlu’nu ısrarla dışişleri bakanı yapmak isteyen zihniyetin asıl amacı, Tatar’ın tüm kontrolünü elde tutmaktır...
“Bak Ersin bey, en ufak bir hatanı görürsek, yedeğin hazırdır” mesajı çakılmaktadır...
Haliyle Tatar çok gergindir...
Gergin olunca da, gördüğünüz gibi, doktora da gazeteciye de çığlık atabilmektedir!
Faşizm mi? Lütfen, Sırrı Süreyya Önder’in, “Bir Türk, bir Ermeni, bir Kürt üzüm çalmışlar...” anlatımını internetten bulup dinleyin... Ve defalarca yazdım, Alman Papaz Martin Niemöller’in (Fotoğraf) şu sözlerini siz de bir kenara yazın:
“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
Sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim.
Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı…”
(Senin için de gelebilirler Ersin Tatar, mesajı çoktan verdiler, unutma!)