KUZEY KIBRIS’TAKİ SU DEĞİRMENLERİ

KUZEY KIBRIS’TAKİ SU DEĞİRMENLERİ

Neriman Cahit

Bizim için inanılmayacak derecede bir kitap bu; Çünkü, “İnsan yaşamının en temel gereksinimlerinden biri olan su, yüzyıllar boyunca Kıbrıs’ta tahılın öğütülmesinde ana enerji kaynağı olarak kullanılmış olmasına rağmen, ülkemizde bu konu ile ilgili ilk kez ve çok kapsamlı / başarılı bir çalışma yapılmış ve kitaplaştırılmıştır. Dr. Nurbanu Tosun Soyel” tarafından.
Geniş kapsamlı (296) sayfalık kitap, aynı zamanda yazarın ‘Doktora tezi…’
Yazar, bu tez çalışmasında Güney Kıbrıs ve Türkiye de dahil konu ile ilgili örnek ülkeleri de örneklemiş…

UTANILASI GERÇEĞİMİZ…
Bu konuda, öncelikle o müthiş araştırması ile bize kültürümüzün “ana konularından” birini gün ışığına çıkaran bir bilim insanına, Sevgili Nurbanu Tosun Soyel’e yürekten teşekkürlerimi sunuyorum: Kitabı basan Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği’ne de.
2002 tarihinde başlayan çalışma, 1950’lerden beri atıl durumda olan değirmenler konusunda – diğer pek çok konuda olduğu gibi: “K.Kıbrıs’ta yaşayan halkın ve devlet görevlilerinin atıl durumda olan pek çok konu gibi değirmenler konusunda da ‘bilgi sahibi’ olmaması, “Eski Eserler ve Müzeler Dairesinde envanterleri bulunmayışı” çalışmayı gereksiz yere uzatmış ve zorlaştırmıştır. (Bereket Kitchener’in hazırlamış olduğu (1882) tarihli haritadan yararlanılarak kitaba konu olan çalışmalar yapılabilmiştir.

***
Tez kapsamında, K. Kıbrıs’ta tespit edilen 18 adet değirmenden - değirmen evi ile birlikte korunan yedi tanesinin ayrıntılı rölöveleri hazırlanmıştır. (İçlerinde ağaçlar büyümüş olması, dere yatağı – sazlıklar içinde yer almaları, yollarının bulunmaması ve belediyelerinin yapıları temizlemek için çaba sarfetmemesi nedeni ile bunların ölçümleri yapılamamıştır.

BELEDİYELERE ÇAĞRI…
Bu kitabın çok özenli araştırmacısına göre: Ülkemizde tesbit edilen 18 adet değirmenden: Lapta’da Özgün durumunu diğerlerine göre daha iyi korumuş olan: “Başdeğirmen, Maskırılo, ve Kahveci” Değirmenleri…
Değirmenlikte, ‘Makhere değirmeni, Xeropotamos Nehri kenarındaki değirmen ve ‘Başpınar Değirmeni… Lefke’de ‘Battal Ağa Değirmenine’ su taşıyan (10) gözlü su kemeri… Tatlısu’da, dikey çarklı un değirmeni… Kırnı’da (benim köyümde) ise, teknik donanım ve su kemerini koruyan değirmenlerin rölöveleri hazırlanmış… Diğer değirmenler çalışma güçlüğü nedeniyle, sadece krokileri çizilerek fotoğraflanmıştır.

DAHASI VAR…
Daha ötesini de sunmuş bize Dr. Nurbanu:
Rölöveleri hazırlanan değirmenlerin hasarları, ‘çizim ve fotoğrafları’ ile belgelenmiştir.
Kıbrıs’taki su değirmenlerinin yeniden kullanım olanaklarının belirlenmesinde, Anadolu, Ege ve Akdeniz çevresindeki ülkelerde, ‘Restore edilerek’ kullanılmakta olan değirmenler incelenmiş ve ‘KKTC’nde su değirmenlerinin konumu, mimari özellikleri ve işleyiş şekilleri dikkate alınarak uygun öneriler geliştirilmiştir…

***
ŞİMDİ
Gerçekten de, çok çok iyi hazırlanmış bu kitaptaki “bilgi ve önerilerden” yararlanılarak bölgelerindeki 18 değirmenden birisi bulunan “Onur sahibi Belediyeler, bu konuda çalışma yaprak, bölgelerine böyle bir kültür armağanı kazandırırlarsa…
Bu sayfada tanıtıp halkımızın yüreğinde onları onore etmeye söz veriyor…
Böylesi, çok önemli bir “kültür borcunu” yerine getirme onurunu asla unutmayacağımızın altını çiziyoruz. (Tüm değirmenlerimizin çok geniş kaydı ve ne yapılması önerileri bu kitapta bulunuyor…)

***
Çabanıza,yüreğinize sağlık Sn. Dr. Nurbanu Tosun Soyel…

//////////////////////////////////


RÜZGARA YAZILANLAR

(428)
Lefkoşa’yı yazmak istiyorum sürekli… Ama, sıradan Lefkoşa’yı değil… Düpedüz benim Lefkoşamı – Şeherimi… Joyce’un Dublin’i, Musil’in Viyanası, Aragon’un Paris’i, Yahya Kemal’in İstanbul’u…
Bir mektup, bir öykü ya da bir roman.
İçten, en içerden okuyup yazacağım… Belki, hiç dönmeyeceğim bir tünele gireceğimi bile bile…

***
Lefkoşa – Şeherim benim hem yurdum hem sürgünlüğüm hem de cehennemim olmuştur… Çocukluk günlerimden beri, iyileşmez yaralar, düşkırıklıkları ve kaygalarıyla kırılıp dökülen cam kıymıkları gibi ruhuma yapışan…

(429)
Gittikçe, yanımız – çevremiz doluyor apartmanlarla… Apartmanlar… O, insan istifleri, o sefer tasları gibi, insanı içlerine kapatan…
Ve, bitip tükenmeyen bir ‘göç – Kuzey’den. Artık, sadece Lefkoşa’nın değil… bütün Kuzey’in doğal ve tarihsel şiiri yok ediliyor, her şey paraya ve çıkara dönüştürülüyor…
Sanki, arsa mafyasıyla, politik mafya ve para babaları için yapılıyor her şey !

(430)
Pek işim yoktu bugün…
Daha doğrusu iş yapmamaya ve hiçbir şey okuyup yazmamaya karar verdim! Ne komik ve bana ne aykırı! Üstelik tutamayacağımı bile bile…”
Uzun gitmedi… Yavaştan bozmaya başladım kararı: ‘Eh, televizyon seyredeyim bari…
Aman Tanrım, bir gün televizyon seyretmek neredeyse delirtti beni… Nedir yaratılmak istenen?..
Reklamından tut – dizilerine kadar, genelde çizilen insan tipi içimi ürpertti. Obur bir insan yaratıldı / yaratılıyor…
Kazanmaya ve tüketmeye şartlanıyor insanlar sürekli…
Ve insanlar, kimliksizleştiriliyor, belleksizleştiriliyor, özünden soyuluyor…

(431)
Toplumumuz hızla değişiyor. Böylesi hızlı bir değişime uğramış toplumlarda değer yargıları çarpıtılır, yozlaştırılır, sanat arada güme gider… Çok geri planlara gereksinme dışına itilir… Yerini, düzmecelere güncel sanat yutturmacılığına bırakır…
Alçakgönüllü sanatçının hakkı hiç teslim edilmez. Oysa,  alçakgönüllü olmak bir erdemdir aslında…
Ama bizim ülkemizde alçakgönüllü olmak, başkalarına kendinizi daha aşağılarda görme hakkını verme anlamındadır.
Değer yargılarının aşındığı bir toplumda herkes, kendi değerini saptırıyor ve onu satıyor bir mal gibi topluma!..

***
“Ansiklopedilere geçeceğiz, arkamızda büyük ünler bırakarak, en büyük ‘ben/biz’ kompleksi içinde…” Oysa, ansiklopediler ne denli kuru ve gereksiz bilgi kumkumalarıdır…
Ne yazık ki, 20. Yüzyıl, “Söz Çağı” olmadı. Makine kaptı işlevi… sustu insan… susturuldu…
Makine, ele geçirdi insanı…
O güzelim insanı…
İnsan insana kıydı,ezdi, sindirildi, neredeyse yok olma durumuna girdi… Medya en büyük güç oldu… Makinenin yanında, mekanik bir üçüncü güç, “Para da” devrede oldu hep…
Teknolojik gelişme göz kamaştırdı, ama, insanın susması… Neredeyse… “söz”ü unutması pahasına…

(432)
Uzun süredir, verdiğim kararı uyguluyorum: “Kendim olmak…”
Ucuz ün, ucuz mevki, ucuz ilişkiler, ucuz aşklar… Artık insanımız bunu istiyor…
Daha doğrusu buna razı… Kendi sahasındakileri yok ederek, “tekil” kalmak istiyor ve bundan da son derce mutlu oluyor!
Bu, sanat ve edebiyat için de geçerli…

Dergiler Haberleri