Brexit sonuçlarının açıklandığı sabah 7.00 uçağı ile Ercan’dan Londra’ya doğru yola çıktık..O saatte herkes mahmur ve sessiz. Koltuklarımıza oturup dinlenmeye çalışırken, yan koltukta oturan ve Londra’da yerleşik olduğu belli bir erkek, yüksek sesle şakalar yapıp iki kadını kahkahalara boğuyordu. Ters bir bakışım onlara yetmedi. “Lütfen sessiz olun” uyarım da sonuçsuz kaldı. Hostesten yardım istedik. Başka yolcuların serzenişine de aldırmadılar.“Siz bunu İngiltere’de yapın da göreyim!” dedim.
Binbir milletin yaşadığı Londra’ya iner inmez farkedilen ilk şey, düzen, sessizlik, kibarlık, başkalarına saygı ve yardımcı olma kültürünü hemen hissediyorsunuz. Ne ilk gün ne de kaldığım bir hafta boyunca İngiltere’nin AB’den ayrılma kararını tartışan birisine rastlamadım. O işi siyasetçilere, devlete bırakmışlar. Başbakan hemen istifa etmiş. Yeni kadın başbakan yolda. Toplum ve devlet yönetmenin kimlerin sorumluluğunda olduğunu yurttaşlar özümsemiş.
O ülkede “yönetme görevi” olmayan insanlar işinde, gücünde, koşa koşa metrolara binip çıkıp yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Koca metropolde gerek yurttaşlar gerekse turistlerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak tıkır tıkır işleyen düzen kurulmuş. Metrolarda anonslarla yolculara yardımcı olunuyor. Makinelerle işinizi göremezseniz birileri imdadınıza yetişiyor. Yanlış bir şey ya da haksızlık yaparsanız kibarca uyarılıyorsunuz.
Kıbrıs 1878’de Osmanlı devleti tarafından Büyük Britanya’ya kiralandıktan ve 1914’te ilhaktan sonra Kıbrıslılar İngiltereye göç etmeye başladı. 1. ve 2.dünya savaşından sonra özellikle 1950-60 yıllarında “British Subject” imkanınını kullanarak İngiltere’ye yoğun biçimde göç etti. Bu tarihlerde Avustralya’ya da göç başladı.
1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulunca, Kıbrıs’ta yaşayan insanlara “KC mi İngiliz vatandaşı mı olmak istersiniz” diye soruldu. İlk okul öğretmeni olan rahmetli babacığım KC’ni seçmiş. Yurtsever bir karar almış ama bazan Kıbrıs sorunu nedeniyle sıkıntı yaşadığımızda ona ufak ufak serzenişte bulunurduk.!
Kıbrıs’ın AB’ye giriş sürecinde AB karşıtlığını yazı ve söz ile dile getirenleri tümüne yakını, ilginçtir İngiliz, bir kısmı da ABD vatandaşlığı taşıyordu. Talasemiya binasında galiba Vasiliu’nun da konuk olduğu toplantıda bu tipler “zırlamaya” başlayınca, ayağa kalkıp, “Bunlar İngiliz vatandaşı, iade etsinler, sonra karşıtlık yapsınlar!” dedim..
2003 referandumunda çoğu yurtsever ama bir kısmı da milliyetçi olanlar “evet” oyu verip AB vatandaşlığına adım attı. Bu gerçek hiçbir zaman elimizden alınamıyacak bir hediyedir. KC pasaport-kimlik dairesine her uğradığımda Kıbrıslıtürklerin yığınlar oluşturup yeni kimlik pasaport çıkarma veya uzatmak telaşında olduklarını görüyorum.
Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den yapılan göçün nedeni AB yurttaşı olma hayalidir. KKTC yurttaşlığı istemenin de en büyük amacıdır. Baksanıza Akıncı, “Tüm KKTC yurttaşları hem federasyonun hem de AB’nin yurttaşı olacak” diyor sık sık. Hangi tarihe kadar yapılan yurttaşlıkları kapsayacağını belirtmesini bekliyoruz.
7 Nisan tarihli makalemde, Kuzey Kıbrıs’ın Hatay gibi Türkiye’ye ilhak edilebileceğini yazmıştım. Bu süreç hızlı biçimde ilerliyor. TR’den gelen bir sürü rahatsızlık var, insanlarımız bunları eleştirmekle geçiştiriyorlar da asıl amacın ve sonumuzun ne olacağını düşünemiyor veya düşünmek istemiyor.
Peki kuzey bölgesi ilhak edilirse Kıbrıslıtürkler ne olacak?
Görebilip, hissedebildiğim kadarıyla, başta yeni nesil iyi yetişmiş insanlarımız güney bölgesine göç edecek. Elindeki AB yurttaşlığı buna imkan veriyor. İki bölgede de serbest dolaşımın, halkların karışmasının da büyük etkisi oldu. Kuzeydeki ekonomik sıkıntılar, hizmetlerin pahalı ve kalitesiz olması diğer tarafta yaşamayı teşvik edecek..
Şu sıralar bile, bu göç sayısı az da olsa yaşanıyor. Yıllar içinde artacağı kesin gibi..