Grivas öldüğünde henüz doğmamış hatta Grivas öldükten belki de 20 – 30 sene sonra doğmuş sadece 300 kişilik aşırı sağcı Rum, Güney’de eylem yaptı…
Neydi bu eylem?
Bu eylem, Temsilciler Meclisi’nde, AKEL’in önerisiyle kabul edilen, “bu katil devletin parasıyla onore edilmemeli” şeklinde özetlenebilecek karardı…
-*-*-
Demokratik ülkelerde bu tür küçük marjinal gruplar mutlaka bulunmaktadır…
Tehlikeli midir?
Elbette!
Çünkü bu küçük marjinal grupların temel ideolojisi, “öldürmek” üzerine kurulmuştur…
Ama tekrar ediyorum, ortada abartılacak bir büyüklük söz konusu değildir…
Kaldı ki, Güney’de Grivas’ın devlet parası ile ya da özel olarak toplanacak parayla onore edilip edilmeyeceği de toplumun öncelikli olarak umurunda olan bir şey değildir.
-*-*-
Aslında özetle demeye getirdiğim, Güney’deki aşırı sağcı marjinal grup, evet Kıbrıslı Türkler için ciddi tehlikedir ancak o marjinal grubun “iki ıslıkla” bir araya gelebilecek bizim taraftaki “muadilleri”, inanın çok çok daha kalabalıktır.
-*-*-
ELAM, bu marjinal grubu tebrik etti.
DİSİ, kınamadı…
AKEL, DİKO, EDEK ve Yeşiller ile bazı diğer siyasi oluşumlar ise marjinal grubu eleştirdi, kınadı…
-*-*-
KKTC’de, “Elen” bu marjinal grubun eyleminden çok mutlu olan aynı siyasi düşüncede “Türk” gazeteler ise yapılan şiddet içerikli eylemi neredeyse alkışladı!
Manşetinden yayınladı!
Olayı, okuyucusuna, “Gördünüz mü, bunlar bizimle birlikte yaşamak istemiyor, katil Grivas’ın onore edilmesini istiyor” şeklinde aktarmaya çalıştı!
-*-*-
Oysa, Rum toplumunun çok büyük bir bölümü, Grivas’ı sallamıyor takmıyor…
Siyasi olarak hala adını kullananların çoğunluğu ise “devlet parasıyla onore edilmemesi için” yasa çıkarıyor…
Yani ortada “Türk toplumunu çok ciddi anlamda tehdit eden” bir durum söz konusu değildir.
Haaa elbette bu marjinal grup, çok ciddi anlamda faşisttir ve Türk düşmanıdır ama abartılmalarına (tekrar ediyorum) iki açıdan gerek yoktur; birincisi çok küçük bir grupturlar, ikincisi yukarıda da dediğimiz gibi bizdeki muadilleri inanın bunların en az beş katıdır… (1996 yılındaki Derinya sınır eylemlerini hatırlayanlar, ne demek istediğimi daha kolay anlayacaktır).
-*-*-
Bizim “Türk” gazete, ELAM’ın desteklediği 300 kişilik şiddet eylemini manşete çekti değil mi?
Çekti!
Peki, bizim aynı “Türk” gazetede, Türkiye’de tarikat şeyhi babanın altı yaşındaki kız çocuğunun başına gelenlerle ilgili haber okudunuz mu?
Yoksa, “yalandır onlar” mı diyeceksiniz?
-*-*-
Kardeşim, apaçık ortadadır her şey…
Peki bizdeki “Türk” gazete, laik KKTC için en ciddi tehlike olabilecek bu tarikatçılık şiddetini neden “haber konusu” dahi yapmadı?
Elbette çeşitli sebepleri olabilir ama en belirgin sebep, şu anda bizim “Türk” gazeteyi de, ülkeyi de, liderliğimizi de, hükümetimizi de, sözde devletimizi de Türkiye’de altı yaşındaki kız çocuklarının evlendirilebileceğine inanmış kişi ya da kişiler yönetiyor da ondan tabii ki!
Biilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Tarikatçı kirli zihniyetten kimse söz edemiyor!
Kimse yazmıyor, çünkü yazamıyor!
-*-*-
Literatürüde buna – yani korkudan yazamama durumuna “işgal” denir...
Haaa bunu yazmaya da gerek yok çünkü gerçekler apaçık ortadadır!
-*-*-
Evet Güney’de marjinal da olsa aşırı sağcı gruplar elbette Kıbrıs Türk toplumu için çok ciddi tehlike oluşturabilir…
Ama dediğim gibi, bunların babaları ve dedeleri, 15 Temmuz 1974’te bir kez bunu denedi ancak dersini çok sert bir şekilde aldı, bedelini de hala ödüyor…
-*-*-
Ancaaaaak, 6 yaşındaki kız çocuğunun evlenebileceğine inananlar, çok yakın bir gelecekte, sadece Kıbrıs Türk toplumu için de değil, koskoca Türkiye için, çok ciddi karanlık tehtididir!
-*-*-
Hani ELAM’I yazacaksanız yazın, korku verecekseniz de verin ki çözüm olmasın ama bu karanlık size korkutmuyor mu ki hiç bir şey yazamıyorsunuz?
***
Ronaldo
Gazeteciliğe futbol fotoğrafçılığı ve spor muhabirliği ile başladım…
Geçen bir kaç seneye kadar da maçlara gittim, fotoğraf çekmeye devam ettim…
Futbolu çok seviyorum…
Bazı maçları izleyemem…
Mesela İngiltere – Fransa maçını izlemedim…
İzlemek de istemedim…
-*-*
Ayrıca, o maç saatinde, hayatımda ilk defa – arkadaşlarımızın davetlisi olarak Soner Olgun dinlemeye gittim…
İyi ki de gitmişim…
En az altı senelik keyif depoladım…
Muhteşem bir sahne, harika bir performans ve benim zevkim adına “tam damar”…
Söylediği şarkıların tamamını ezbere biliyor olmak, çok kaliteli bir kardeş grubuyla orada olmak, keyfime keyif kattı…
-*-*-
Neyse, İngiltere – Fransa maçını iyi ki de izlememişim çünkü Harry Kane’in ikinci penalty vuruşunu kaçırmasını izlediğim anda, eminim kalbim dayanmayacaktı…
Sonradan öğrendim, sakindim…
-*-*-
Futbol izlerken veya akabinde maçla ilgili bir şeyler yazarken, “taktik” anlamda eleştiri yapmamaya özen gösteririm…
Ama başkalarının yaptığı yorumları okumayı çok severim…
Portekiz – Fas maçını izledim…
Yine korkunç heyecanlandım…
-*-*-
Fas’ın kazanmasına, “Afrikalı, Arap, üçüncü Dünya ülkesi, yoksul ülke” hesabıyla baktım ve Dünya sömürgeciliğinin üç beş kalleş devletinden biri olan Portekiz’i, hele öncesinde İspanya’yı elemesine kesinlikle sevindim…
-*-*-
Ama Ronaldo’yu, maç sonrası soyunma odasına giderken izlemek de ciddi anlamda kahrolmama sebep oldu.
Ronaldo, futbol aşığı herkesin son çeyrek yüzyılına adını yazdırmış bir efsanedir…
Eğer bir gün din kurar ve başına peygamber olarak geçerse, tereddütsüz yanına giderim…
O derece…
-*-*-
Ve evet yorum yapmayacağım ama eski portekiz efsanesi Luis Figo’nun bu konudaki bir yorumunu sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Fernando Santos denilen şarlatan bütün ülkenin umutlarını söküp aldı. Elinde bastonla yürüyor halde bile olsa bir çeyrek final maçında Ronaldo'yu yedek başlatamazsın."