Türkiye’de laiklik tehlikede mi?
Görünen odur ki, gerçekten tehlikededir...
Ve en az 10 ulusal kanalda her gün izlediğimiz “Esra Erol” ve benzerlerinin sunduğu programlardan da net bir şekilde anlaşılacağı üzere, ülkenin ciddi orandaki nüfusuna göre, bu tehlike “sıkıntı” değildir...
-*-*-
Efendim, gelin bu duruma “cehalet” diyelim isterseniz...
-*-*-
“Ama sen koskoca Türk milletine cahil mi diyorsun?”
Evet diyorum ama bunu suçlamak ya da aşağılamak maksadıyla söylemiyorum!
-*-*-
Bu durumun yaratılmasının sorumlusu, bu ülkenin nüfusunun bu şekilde olmasından “mutluluk” duyan yönetenlerdir...
-*-*-
Ve laiklik tehlikedeyse, cehalet zirveye tırmanacaktır...
Laikliğin olmadığı yerde, demokrasi de olmayacaktır, sağlıklı eğitim de, eğitimli sağlık da!
-*-*-
Peki KKTC’de durum nedir?
Nüfusu iyice değiştirilmiş olsa da bu ülkede, benzer tehlike, Türkiye’deki kadar net olmayabilir...
Ancak, toplumsal yaşamın her adımı, kesinlikle tehdit altındadır...
-*-*-
Örneğin bırakın askerin, polisin, imamların, siyasetin, ekonominin, eğitimin, suyun, akaryakıt kaçakçılığının; kısacası her kurumun ve her şeyin Türkiye tarafından yönetiliyor olmasını; Külliye inşaatından alın, trafik akışı baskısından girin, elektrik prizlerine kadar ulaşan “algı” yöntemleri, kesinlikle demokrasiyle birlikte laikliğin de her an istenilen şekle çevrilebileceği anlamını taşır...
-*-*-
Cehalet mi?
Bir kere şu andaki Cumhurbaşkanı ve hükümetin davranış şekli, cehaletin bile gerisindedir...
Cumhurbaşkanı’nın “yürütme” anlamında hiç bir yetkisi yoktur...
Müzakerecilik konusu da Türkiye’nin çıkarı doğrultusunda kesilmiştir...
Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya aykırı olduğu halde yerel seçimlerde partisi için amigoluk yapabilmektedir...
Yine Anayasal anlamda doğru olmadığı çok iyi bilindiği halde, var olan veya sürdürülen her türlü “Türkiye siyasetine” doğru – yanlış hiç bakmaksızın, yine amigoluk yapmaktadır...
Ve tabii ki bu yaşanan cehaletin ta kendisidir...
-*-*-
Anayasaya, yasalara aykırılık demek, evet cehalettir ama daha büyük anlamıyla demokrasinin katli demektir...
Demokrasiye bu seviyede zarar verdiğini bile bile hiç çekinmeden amigoluğunu sürdüren Cumhurbaşkanı ve yine örneğin yasadışı bir şekilde Kıb – Tek’e doğrudan akaryakıt almayı sürdüren hükümet, yarın “laikliği yerle bir edecek biçimde” gelecek her türlü talimata kesinlikle “hey neler oluyor?” diye tepki veremez hale getirilmiştir...
Ve evet bu da cehalettir...
-*-*-
Buna, sırf koltuk aşkı uğruna yapılan “işbirlikçilik” de diyebilirsiniz...
Yukarıda belirttiğim gibi, zirvede yaşanıyor olan cehalet nedeniyle her anlamda teslim olmuşluk da diyebilirsiniz...
Net olan, şu anda “emir komuta” sisteminin çok iyi çalışıyor olduğudur...
-*-*-
Ve emir komuta zinciri çerçevesinde, Türkiye’yi bekleyen örneğin “şeriat” tehlikesi ya da “iç savaş dahil” çok sıkıntılı 2023 süreci; Kıbrıslı Türk toplumu için küçümsenmemesi gereken bir tehdittir...
-*-*-
Sizce Türkiye’de iç savaş ya da çok ciddi karışıklı beklentisi “abartı” mı?
-*-*-
Evet, gidebilsek, bir kaç hafta oraları dolaşabilsek, insanlarla doğrudan konuşabilsek daha sağlıklı yorum yapabiliriz...
Bizim Türkiye’ye sokulmuyor oluşumuz da cehalettir...
-*-*-
Sadece gazetelerden, televizyonlardan “izleyebildiğim”, beklentimin çok da gerçek dışı ya da abartı olmadığı noktasındadır...
-*-*-
Haaaa Başbakanımzı demiş ki, “Onların AB’si varsa, bizim de anavatanımız var”...
Sorun burada değil!
Başarılı bir başbakan, ondan daha başarılı bir cumhurbaşkanı veya hükümet; toplumunu bu türden “seçim propagandası” dışına çıkamayan garip ve gerçek dışı sloganlarla avutacağına, Kıbrıs sorununun çözümünün, çözümsüzlükten daha aydınlık olduğunu bildiği halde gizlemeye çalışmayandır.
Ve Kıbrıs sorununun federal çözümle aydınlığa kavuşacağını çok iyi bildiği halde, “aha Pakistan Dışişleri Bakanı bizimle temas kurdu” sevinmelerinden medet ummayandır...
-*-*-
Çözümsüzlük yanlısı siyaset derhal terk edilmelidir...
Rumlar masaya zorlanmalıdır...
Aksi takdirde, 2023 ortalarında Türkiye’de bence “mutlak” olan kavganın buraya da yansıyacağı gerçeği, sadece “çok karanlık günler” demektir...
-*-*-
Siz hala “Rumlar bizi kesecek”lerde misiniz?
Şu şekilde cevap vermek istiyorum:
Küçük kız çocuğunuz varsa, ya ses verin ya da ne bileyim ama bu ülkeden kaçın...
Çocuklarımız evet tehlikededir ve bu tehlike Rum tarafından geleceğinin propagandasını yaptığınız kurşun ya da bombalar olmayacaktır!
-*-*-
Kız çocuklarını 6 yaşına geldiğinde evlendirecekler ve buna karşı çıkan olursa da “hapse atacaklar”...
Haaa Sayın Başbakanım, “anavatanımıza elbette canımız feda” ama anlatmaya çalıştığım şekliyle bir anavatan olacaksa, “olmaz olsun” diyorum, üzgünüm!
Faşistin akıllı olanı!
Yeni Zelanda, önümüzdeki yıl itibarıyla sigarayı gelecek nesiller için yasaklayacak yasayı onayladı.
Geçtiğimiz Salı günü parlamentodan geçen yeni yasayla birlikte 2008’den sonra doğan hiç kimse tütün ve tütün ürünleri satın alamayacak.
BBC Türkçe’nin haberine göre, bu, yıllar içerisinde sigara satın alabilecek insan sayısının giderek daha da azalacağı anlamına gelecek. Örneğin 2050 yılına gelindiğinde sigara almak için 40 yaşındaki vatandaşların yaşı tutmayacak.
-*-*-
Öte yandan Hollanda hükümeti, çocuklarda obezite sorunlarıyla mücadele etmek amacıyla, okulların yakınında sağlıksız gıda ürünleri satan "fast food restoranları" açılmasına izin vermeyecek.
Hükümet, çocuklara yönelik sağlısız gıda reklamlarına da sınırlama getirecek ve 18 yaşına kadar olan çocukları hedef alan reklamlar yasaklanacak.
-*-*-
KKTC’de mi?
İçimizdeki hainlere inat prizler değiştirilecek!
Ve trafik yine içimizdeki hainlere inat, sağa çekilecek!
Ne zeki faşistlerimiz var ama ha!
Maria Skoullou... Kormacitli... Restoran işletmecisi... Güler yüzlü, arkadaş, kardeş... Canımız, ciğerimiz... Bir önceki seçimde ihtiyar heyeti üyesi olarak aday olmuş ve kazanmıştı... Demokratik hakkını kullanıp bu seçimde muhtar adayı olmak istedi... “Uygun görmediler”... Kim mi? Büyüklerimiz ve yüce devletimiz... Peki gerekçe nedir? Gerekçeye ne gerek var! Maria kardeşim, utanıyorum...