“Larnaka ve Karpaz’dan Avustralya’ya uzanan bir çiftin öyküsü...”

Sevgül Uludağ

KIBRIS’TAN HATIRALAR...

Avustralya’dan değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı ve yazar Konstantinos Emmanuelle, “Kıbrıs’ın Öyküleri” (“Tales of Cyprus”) internet sayfasında Kıbrıs’tan hatıralara yer vermeye devam ediyor... Bu kez de Larnaka’nın Aradip köyünden Andreas Prastidis ile Karpaz’ın Leonarisso (Ziyamet) köyünden Eleni Dimitriu’nun öykülerini kaleme almış...

Biz de okurlarımız için bu ilginç hatıraları özetle Türkçeleştirmeye çalıştık... Arkadaşımız Konstantinos Emmanuelle, şöyle yazıyor:

***  Andreas Prastidis, 24 Aralık 1929’da, Larnaka’nın Aradip köyünde dünyaya gelmişti. Sekiz çocuktan biriydi – bunlar Kostas, Panayotis, Pandelu, Eleni, Andreas, Hristothea, Lukia ve Luiza idi... Annesi ve babası Theodula ve Zaharias’ın aslında 14 evlatları olmuştu fakat altı bebek, doğumdan hemen sonra vefat etmişti... Andreas, bu evlatçıkların neden doğumdan sonra çok küçükken öldüklerini hatırlamıyor fakat yetersiz beslenme, çevre faktörleri ve ilaç yoksunluğunun bu ölümlere yol açtığından kuşkulanıyor.

***  Andreas’ın babası Zaharias efendi fakir bir adamı ve büyük ailesini besleyebilmek için çok fazla çalışıyordu... Her gün eşeciğine binerek taze yumurta ve canlı tavuk satmaya gidiyordu. Zaharias bu yumurtaları ve tavukları, yerli çiftçilerden satın alıyor ve üstüne biraz da kendi karını koyarak komşu köylerin ahalisine ve İskele’de Pazar yerinde satıyordu.

***  Andreas sekiz ya da dokuz yaşlarındayken, bir başka öğrenciyle yaşadığı bir tartışma nedeniyle okuldan kaçmıştı. “Bu öğrenci bitli idi” diye anlatıyor. “Sınıfta yanımda oturuyordu ve bilinçli olarak bana doğru eğiliyordu ki bitler bana da sıçrasın, ben de onu uzaklaştırmaya çalışıyor ve onu itiyordum. Öğretmen beni yakalamıştı ve kemeriyle beni sert biçimde dövmeye başlamıştı. Öğretmenin elinden kurtulmayı başarmış, pencereden atlayıp kaşmıştım. Ondan sonra da bir daha okula dönmeyecektim...”

***  Andreas, annesiyle babasına okulda olanları anlatmamıştı. Her sabah kalkıyor ve okula gider gibi yapıyordu, sonra da bütün gün köyde saklanıyordu, ta ki eve dönüş zamanı gelinceye kadar... Bun bir sene boyunca sürdürdü, nihayetinde annesiyle babası bu durumu öğrenince, bir dayak da onlardan yiyecekti...

***  12 yaşına basınca, Andreas’ı köy yakınlarındaki bir madende çalışmaya göndermişti ailesi. Burada büyük kayaları parçalayıp kare şeklinde bloklara dönüştürüyor, sonra da bunları cilalayıp zemin için fayanslar yapıyordu. “Bu çok zor bir işti bir çocuk için” diye anlatıyor... “Önce düz bir kaya parçasını alıyorsunuz, kazma ile bunu kesiyorsunuz... Bir kaya parçasından dört fayans çıkarabiliyordum... Çoğunlukla bu kayaların içinde antik dönemlerden balık fosilleriyle karşılaşıyordum...”

***  Andreas 14 yaşındayken Larnaka yakınlarındaki “Doğal mermer ve mozaik” fabrikasında çalışmaya gidecekti. Her gün on millik yolu bisikletiyle gidip geliyordu eviyle işyeri arasında... Bir kez daha taşları kırmak ve bunları işçilerin kullanımına hazır hale getirmek için çalışıyordu – bunlar zeminde, binaların önyüzünde, otel lobilerinde, basamaklarda ve avlularda kullanılıyordu... “Herşey elle yapılıyordu – o günlerde makineler ya da özel aletler yoktu... Bir taş kullanarak bu mermerleri cilalıyorduk... Hatırlarım da ellerimin derileri soyulmaktaydı ve avuç içlerim de çoğunlukla yaralanıyor ya da kanıyordu. O günlerde kimsecikler eldiven de giymiyordu...” diye hatırlıyor...

***  Madende ve mermer fabrikasında çalışmak, genç Andreas için çok zor bir işti... Elleri ve ayakları o kadar sertleşmiş ki bu iş yüzünden, bir çivi battığında bunu hissetmiyormuş bile... Başlangıçta ona günde bir şilin ücret verilmekteymiş ancak birkaç sene sonra, günde 10 şilin kazanmaya başlamış...

***  Andreas, 20 yaşına kadar altı sene boyunca mermer fabrikasında çalışacaktı. Sonra 1951 yılında Avustralya’da yaşayan dayısı Kostas Zaharullas, ona Kıbrıs’tan ayrılarak Avustralya’ya gitmesi için davetiye gönderecekti.

***  12 Temmuz 1951’de Andreas ailesiyle vedalaşarak Hellenic Prince adlı gemiye binmişti, bu gemi vadedilmiş topraklara gidiyordu. Gemi bir ay kadar sonra 8 Ağustos 1951’de Melburn’a varacaktı... “Gemide küçük kamaraların olmadığını hatırlıyorum” diyor Andreas... “Erkekler bir yerde, kadınlar başka bir yerde uyuyordu... Benim olduğum yerde bir büyük odada 200 kadar erkek vardı ve hepsimiz de ranzalarda yatıyorduk...”

***  Yurtdışındaki ilk yılında Andreas Spotswood’da bir cam fabrikasında çalışacaktı... Haftada sekiz lira kazandığını hatırlıyor. Bu dönem dayısıyla kalıyormuş, dayısının Williamstown’da bir “fish and chips” (“balık ve patates”) dükkanı varmış. Andreas’ın kaldığı oda, dükkanın üstündeymiş.

***  Andreas her haftasonu Williamstown’dan kente giden trene binerek arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyordu. Birlikte orada bulunan birkaç Yunan kahvehanesine, barlara ya da kentteki kulüplere gidiyorlardı... “Altı ya da yedi tane arkadaşım olduğu için çok şanslıydım, bunlar benim köyümdendiler ve benimle aşağı yukarı aynı dönemde Avustralya’ya göç etmişlerdi... Çocukluğumdan beri onları tanıyordum... Lonsdale Sokağı’ndaki Kıbrıs Kulübü’ne gidiyorduk daha çok ya da St. Kilda plajına gitmek üzere trama biniyorduk... Çok güzel vakit geçiriyorduk, şikayet edemem yani” diye anlatıyor.

***  1952 yılının Aralık ayında, Andreas, yüzlerce diğer çalışanla birlikte ekonomik kriz nedeniyle cam fabrikasındaki işini kaybetmişti. Ancak “Country Road Board” (CRB) yani “Köy Yolu Kurulu”nda iş bulabilmişti ve kırsal alandaki Sale kentinde çalışmaya gönderilmişti. Bu kent, Melburn’dan 132 mil uzaktaydı... Burada, West Sale havaalanında uçak hangarlarının beton yollarını inşa edecekti. Tüm göçmen işçiler barakalarda kalıyorlar ve onbeş günde bir 24 lira ücret alıyorlardı...

***  1954 yılının Mart ayında, Kraliçe Elizabeth ilk Avustralya turu için West Sale havaalanına inmişti...  Genç kraliçeyi görmek için diğer yol işçileriyle birlikte sıraya girdiklerini hatırlıyor Andreas. O yılın ilerleyen döneminde Andreas Melburn’a geri dönerek kentin içlerinde ve varoşlarında pek çok yolun ve köprünün yapımında çalışacaktı... Johnston Sokağı Köprüsü’nde çalışırken, 27 ayak yükseklikten alttaki Yarra Nehri’ne düşecekti... Mucizevi biçimde herhangi ciddi bir yara almadan kurtulacaktı...

***  1954 yılı sonlarında bir aile dostları onu Eleni Dimitriu ile tanıştıracaktı... Eleni, annesi Despina ve iki kızkardeşi Katerine (Katina/Gadina) ve Kiriakulla (Kiriaku) ile birlikte 1950 yılında Melburn’a göç etmişti. Andreas’la tanıştığında Eleni, Prahran’da bir dondurma külahı fabrikasında çalışmaktaydı... Babası Dimitris Çarnakas, 1930’lu yıllarda Avustralya’ya göç etmişti ancak nedense ancak 20 sene sonra ailesini Kıbrıs’tan Avustralya’ya getirtebilmişti...

***  Andreas’a göre Eleni’nin çok büyük fakirlik nedeniyle çok zor bir çocukluğu olmuştu. 10 Ekim 1923’te Karpaz’daki Leonarisso köyünde (şimdiki adı Ziyamet – S.U.) dünya agelmişti. Dokuz yaşından itibaren Mağusa çevresinde ve sonraları Lefkoşa’da zengin Kıbrıslırum ailelerinde hizmetkar olarka çalışmaya gönderilmişti. Babası Avustralya’daydı, Eleni’nin annesi Despina çok ama çok fakirdi – herhangi bir geliri yoktu... Kadının belki de küçük kızını, o günlerde oldukça yaygın olan çocuk işçiliğine katmaya çalışmaktan başka seçeneği yoktu... Bazılarına göre bu, çocuk köleliğidir...

***  Eleni’nin bir çocuk hizmetkar olarak çalıştığı bu dönemdeki deneyimleri çok korkunçtu. Mağusa’da evin sahibi adam tarafından sürekli dövülüyor, zaman zaman aç bırakılıyordu ve ödenmiyordu... Ne yazık ki onun ilkgençlik çağı ve genç bir insan olarak Kıbrıs’taki hayatına ilişkin pek birşey bilinmiyor.

***  Bilinen odur ki 17 yaşındayken Lefkoşa’da Peridu ailesinin küçük oğlucukları Afkis’e dadı olarak bakmaya gönderilmişti... On sene boyunca orada çalışmış ve sevindiricidir ki ona adil davranılmış ve saygı gösterilmişti... Dövülmediği tek işyeri buydu...

***  Eleni çarpıcı güzellikte bir kadındı ve Andreas derhal onun büyüsüne kapılmıştı. Köydeki annesinin birkaç protestosuna rağmen Andreas gidip eleni’yle evlendi... Andreas’a annesinin neden üzüldüğünü sorduğumda, “Kostacığım... Hangi anne oğlunun evlenmek istediği kadınla ilgili mutlu olur ki?” diye yanıt verdi... “Annem köyümüzden bir kızla evlenmemi istiyordu. Eleni’nin yaşı değildi onu düşündüren... Aslında Eleni’nin benden altı yaş büyük olduğunu bilmiyordu bile...”

***  Eleni ve Andreas, 23 Ocak 1955’te evleneceklerdi... Evliliklerinin ilk üç yılı boyunca, Eleni’nin Prahran’daki ailesiyle birlikte yaşadılar, ta ki aynı bölgenin varoşlarında Andreas kendi evini satın alacak güce kavuşuncaya kadar... O günlerde ev için 3 bin lira ödediğini hatırlıyor.

***  1958 yılının Şubat ayında Andreas ve Eleni, Despina adını verdikleri ilk kızlarının doğumunu kutluyorlardı... 1959 yılı Ekimi’nde ise ikinci kızları Zaharulla (Lulla) dünyaya gelecekti.

***  Andreas, “Köy Yolu Kurulu”nda 27 sene boyunca çalıştı ve 60 yaşına geldiği zaman 1990 yılında emekli oldu. Emekli oluncaya kadar çok şiddetli omuz ağrıları ve artrid nedeniyle korkunç bel ağrıları çekiyordu, bunlar iş nedeniyle meydana gelmiş sağlık sorunlarıydı. Çok küçük yaşlardan başlayarak ileri yaşlara kadar yaptığı bu ağır iş, en sonunda bedeninde derin izler bırakacaktı...

***  Andreas gözyaşları içinde bana Kıbrıs’tayken en güzel hatıralarını anlatıyor, arkadaşlarıyla yaramazlık yaptığı ve oynadığı günleri hatırlıyor... “Şimdi bütün arkadaşlarım göçüp gitti” diyor. “Lazaros, Andreas, Andonis, Hristos, tümü de vefat etti...” Sıcak yaz günlerinde güneşten kararmış bu gençler Larnaka’da sahile doğru sürüyorlardı bisikletlerini, kumlarda oturup şakalaşıyorlardı ve birbirlerini incitiyorlardı...

***  “Gençken okula geri dönmemekten pişmanım” diyor aniden... “Genç yaşlarımda çoğunlukla okuyup yazamıyordum. Avustralya’ya geldiğimde anneme bir mektubu bile zar zor yazıyordum... Çok şükür yaşım ilerledikçe kendi kendime Rumca okuma yazmayı öğrenmekte kararlı oldum... Sonra da “Köy Yolu Kurulu”nda iş bulunca da kendi kendime İngilizce öğrendim... Okuyup yazmayı öğrenecek kadar akıllı olduğumu kendi kendime kanıtladım...”

***  Eleni 1999 yılında geçirdiği bir kriz ardından 2001 yılında 77 yaşındayken vefat etti.  Andreas hala aynı evde yaşıyor, Prahran’da altmış küsur yıl önce satın aldığı evde. İki torunu ve iki de büyük torunu var.

***  Andreas Prastidis’e hayatını “Kıbrıs’ın Öyküleri”nde yazmama izin verdiği için çok teşekkür ederim. Son beş senedir tanışıp röportaj yapmış olduğum pek çok Kıbrıslı gibi, onun bana yönelik misafirperverliği ve kibarlığı eşsizdir... Evinden ayrılırken Andreas beni ailemle birlikte yakında sufla yapmak üzere tekrar evine davet ediyor. Genel olarak Kıbrıslılar, özellikle de annemle babamın kuşağından Kıbrıslılar, hayatımda tanıdığım en misafirperver insanlardır... Andreas’ın kızı Lulla’ya ve torunu Elizabeth’e de nazik destekleri için teşekkür ediyorum...

(TALES OF CYPRUS’tan Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).