Art Diary: Lefkara
Sevgili Serhat Selışık, seramik sanatçısı bana bir davetiye uzatarak “Lefkara’da bir sergiye gelmek ister misin?” dediğinde daha ilk anda heyecanlandım. En son iki yıl önce gezdiğim Lefkara köyü gerçekten de Kıbrıslı yaşamlara dair düş gibi bir şeydi. Hani “yanı başımızda tarih var” denince ilk aklıma gelen yerleşim yerlerinden biri.
İngiltere kökenli bir sanat kuruluşu olan Art Residency, Türk, Rum, Polonya, Estonya ve İngiltere’den katılan bir grup heykel sanatçısı ile Lefkara köyünde 2 hafta boyunca bir atölye çalışması yaptı. 15 gün boyunca Lefkara’da otelde kalan bu sanatçılar eski bir Türk evini atölye olarak kullanarak özgür ve özgün eserler yarattı. Neyle mi? Lefkara köyündeki çöpleri gezerek recycling (geri dönüşebilir) atık malzemeleri toplayarak ve bunları düşüncelerindeki özgür heykellere dönüştürerek. Her gün kontrolsüz artan dünya kaynaklarını kullanma çılgınlığına “dur” demeye çalışarak. Çevreci bir yaklaşımla; dünü sanatla bugüne bağlamaya çalışarak. Hem de çok özel bir bölgede; dünle bugünün koyun koyuna yaşadığı, buram buram tarih kokan Lefkara köyünde. Sergi 10 Eylül’de Lefkara İlkokulu’nda yapıldı. Sergide konsept yoktu, tamamen özgür ruhların yarattığı deneysel eserler vardı. Kullanılmış malzemelerle dünden bugüne anlamlı mesajlar yüklü yolculuk vardı. Yok, edilen çevrenin isyan çığlığını sanatçı duyarlılığı ile yansıtmak vardı. Sanatın ırk, din ve dil sormadan insanları birleştiren mucizevi gücü vardı. Serginin organizatörü Christos Avram’dı. Proje sorumlusu ise Anna Zobnina.
Peki, ama Lefkara’ya gidince tarihte ve kültürde yolculuğa çıkmamak mümkün mü? En az 3 bin yıllık Lefkara köyü, sizi öyle güçlü bir büyüyle içine çekiyor ki; zaman makinesi, Yukarı Lefkara’dan merkeze doğru inmeye başlayınca hızla geriye sarmaya başlıyor.
LEFKARA’NIN KONUMU…
Lefkara, Trodos Dağı’nın eteklerinde geniş bir vadi üzerinde kurulmuştur. Lefkoşa’dan 56 km, Limasol’dan ise 40 km uzaklıktadır. Lefkoşa - Limasol ana yolundan ayrılan bir yolla ulaşılan bu köy ikiz bir köydür. Aşağı ve Yukarı Lefkara. Aşağı ve Yukarı Lefkara arasından bir dere geçer. Lefkara köyünün, kalbine yolculuğa çıkmadan önce durup muhteşem manzaraya bakmanız gerekir. Her yanı el işi göz nuru örtülerle süslenmiş, tarihe meydan okuyan taş evlerin gizemi sizi içine almadan önce “yolun kenarında durun ve fotoğraf makinenizin düğmesine onlarca kez basın” diyorum. Karşıda, çok uzaklarda Limasol ve Larnaka denizi ve Trodos Dağları’nın göz alabildiğince uzanan dağlarını, vadilerini ve yaylalarını beyninize kazımak isteyeceksiniz. Hele de mevsim aylardan Eylül ise kupkuru serin havası ve burnunuza dolan dağın bin bir çeşit enfes kokusu ile büyüleyici yolculuk başlayacaktır.
Köyün içine doğru inen daracık sokaklardan ve hepsi en az yüz yıllık evlerin arasından geçerken tarihi sorgulamamak imkânsız hale
El emeği, göz nuru, paha biçilmez Lefkara işinin tarihi ise 700 yıl öncesine Kıbrıs’taki Venedik dönemine dayanır. Bu muhteşem sanatın değerini ilk keşfedenlerden biri de büyük sanatçı Leonardo De Vinci olmuş. Venedik döneminde Kıbrıs’ı ziyaret eden sanatçı Lefkara işini o kadar çok beğenmiş ki “Dere” adlı motifi “Son Akşam Yemeği” adlı tablosunun kenarlarına koyarak dünyalılaştırdı ve ölümsüzleştirdi.
OSMANLI DÖNEMİ…
Sonra adaya Osmanlılar gelmiş. Osmanlılar adayı alırken özellikle Lefkara’da bulunan güçlü Venedik ordusu, Lefkaralıların Osmanlılara yardımıyla kolaylıkla saf dışı edilir. Osmanlı Padişah’ı İkinci Selim Lefkaralılara vergiden muaf olacaklarına dair bir ferman gönderince Lefkaralılar Osmanlılara destek verir. Osmanlılar adaya gelince Lefkara’ya da Konya Karaman’dan gelen Türkmenler ve Rumeli bölgelerinden gelen sarışın mavi gözlü Türkler yerleşmiş. Ve Lefkara’da da Kıbrıslı Türklerin tarihi böylece başlamış olur. İngiliz döneminde yapılan sayımda köyün nüfusu 2603 olarak bulundu. Bunun 2109’u Rum ve 494’ü Türk’tü. Kıbrıslı Türkler Lefkara’yı, o 493 yıllık yurtlarını,
Lefkara’nın, adını toprağının renginden Lefkos (beyaz) aldığı iddia edilir. Lefkara’da insanı büyüleyen bir başka unsur da hepsi tarih kokan evler ve daracık sokaklardır. Taşlardan yapılan iç avlulu birbirine yapışık bu evlerin hepsi sanki birer sanat eseri. Kapılar, kapı kolları, pencereler ve mutlaka tenekeler dolusu çiçeklerle dolu avluları olan bu evlerin hepsi orijinal. Özellikle Yukarı Lefkara’da yeni ev yok gibi. Evler hep atadan çocuğa geçerek restore edilmiş ve orijinal hallerinde halen kullanılıyor. Evlerin iç mekânları beyaz ya da maviye boyanmış. Hatta çiçek saksıları bile bu renge boyalı. Daracık sokaklarda maviye boyanmış tahtadan banka oturup evleri, çiçekleri ve tarih resmigeçidini izlemek rüya gibi bir an.
Restore edilmemiş, dökülen eski evlere rastlayınca bu mekânların bir zamanlar Kıbrıslı Türklere ait olduğunu anlıyorsunuz. Sohbet etme imkânını yakaladığımız bir Lefkaralı bize Kıbrıslı Türk evlerinin genellikle büyük güzel evler olduğunu ve burada yaşayan Kıbrıslı Türklerin de varlıklı olduğunu anlatıyor.
LEFKARA LEZZETLERİ…
Bunları neden mi anlattım? İstedim ki evimizde dekor olarak kullandığımız o güzelim örtülere bakarken Kıbrıs kültürüne muazzam katkıları olan çalışkan Lefkaralıları da hatırlayalım. Tarihimizi adeta bir bahçeden nadide çiçekleri toplar gibi toplayalım. Kıbrıslı Türklerin bellek oluşturma çalışmalarına katkı sağlayalım. Dünü bilelim ki, bugünü daha iyi anlayalım. Bugünü anlayalım ki, gelecek için umut toplayabilelim. Tüketim çılgınlığındaki dünyanın frenine miniminicik bir adımla biz de basalım. Tıpkı bir Kızılderili atasözünün dediği gibi ‘Dünya bize atalarımızdan kalmadı, biz dünyayı gelecek nesillerden ödünç aldık’.
Teşekkürler Serhat… Beni bu muhteşem tarih, sanat ve kültür yolculuğuna çıkardığın için.
Kaynak: Lefkara ve Lefkaralılar- Mehmet Ali İzmen