Tuncer Bağışkan
Toplumlararası çatışmaların başladığı 21 Aralık 1963 tarihinden itibaren kaderine terk edildiğinden teker teker yıkılan evleriyle bir yok oluş sürecine giren Arabahmet mahallesini adım adım gezme cesaretini uzun süre kendimde bulamamıştım. Aslında bu mahallenin 1950’li yıllardaki çocukluk anılarımda ayrı bir yeri vardır. Küçükkaymaklı’da oturduğumuz o yıllarda köpeğim Duman’ın ilaçlı suyla yıkanıp kenelerinden kurtulması için onu Baf Kapısı’nın batısındaki Millet Bahçesinde bulunan Veteriner Dairesine götürürken, mahallenin ortasından geçen Viktorya sokağını kullanıyordum. Sokaktaki evlerin yola uzanan balkonları ile cumbaları ilgimi çekerken, evlerden gelen piyano seslerini de hayranlıkla dinlerdim. Ortaokul yıllarımda İngilizce dersi aldığım Cevdet Başaran hocanın Tanzimat ile Derviş Paşa sokaklarının köşesindeki evi de belleğimde canlılığını koruyor. 1963 yılından sonra mahallede bulunan Bavlidis garajındaki araba yedek parçaları ile diğer eşyaların yıllarca ganimet edilmiş olmasına karşın bir türlü tükenmediğini de anımsarım.
ARABAHMET MAHALLESİ VE EVLERİ
Şimdiki bilgilerimize göre Arabahmet ile komşusu durumundaki Karamanzade mahallelerinin tarihi geçmişleri Lüzinyan dönemine kadar uzanıyor. Arabahmet mahallesi evlerinin büyük bir bölümü batıda Zahra ile Tanzimat sokaklarında, doğuda Şehit Salahi Şevket (Viktorya) sokağında ve bu üç ana sokağı birbirine bağlayan daracık sokaklarda yer alıyor. M.S XIII-XIV’üncü yüzyıllarda Lefkoşa’nın bu bölgesine ilkin Latinler yerleşmişlerdi. Yerleşim nedenleriyse “Benediction tarikatı kutsanmış rahibe manastırı” ile “Tortosa Meryem Ana Kilisesi”nin burada olmasıydı. Ortaçağlarda binaların ibadet yerlerinin çevrelerine yapılmak suretiyle mahallelerin oluştuğu bilindiğinden, mahallenin de bu şekilde oluşup zamanla geliştiği anlaşılıyor. Daha sonraları kilisenin Ermeniler tarafından kullanılmaya başlamasıyla mahallenin Ermenileşme süreci de başlamış olur. Ermeniler ilkin M.S 578 yılında Kıbrıs’a gelmişlerdi. M.S XIII-XV. Yüzyılda Kudüs, Akka ve Kilikya’dan kaçan Ermeniler de mahalleye gelip yerleşirler. Bu nedenle o sıralarda kilisenin çevresi Latinler ile Ermenilerin ikamet ettikleri bir merkez durumundaydı. Lefkoşa’nın Osmanlı idaresine girdiği 1570 yılından itibaren mahalledeki Latinlere ait konutlara Osmanlılar yerleşirlerken, mahalleye de Kıbrıs’ın fethinde komutanlık ile Kıbrıs Beylerbeyi görevinde bulunan (1584-1587?) Arab Ahmet Paşa’nın adı verilir. Sarayönü’ndeki Vali Konağına yakın olduğundan buraya devlette çalışan üst düzey görevlilerin, paşaların, varlıklı kişilerin ve elit tabakadan Müslüman Türklerin yerleşmeleri mahalleye bir saygınlık kazandırırken, mimari dokusunun bakımlı olması da sağlanmış olur. Ancak 1894-1896, 1909 ve 1915-1923 yıllarında İzmir, Kilikya ve İstanbul’daki Ermeni soykırımından kaçan Ermenilerin bir kısmı da bu mahalleye yerleşirler. Zamanla mahalleyi terk eden bazı Türklerin evlerini satın alırlar ve bu evlerden harap durumda olanların bir kısmını yıkarak yerlerine şimdiki İngiliz Sömürge dönemine ait evleri yaparlar. Bu nedenle evlerin giriş kapılarındaki yapım veya onarım tarihleri genellikle XIX. yüzyılın sonları (1984, 1891, 1893) ile XX. Yüzyılın ilk çeyreğine (1900, 1911, 1914, 1915) aittir. 1946 sayımında mahallede 576 Hıristiyan, 846 Müslüman ve 1195 Ermeni olmak üzere 2617 kişi ikamet etmekteydi. Ermeniler mahallede çoğunlukta olduklarından yaygın olarak “Ermeni mahallesi” adıyla bilinmekteydi. Mahalledeki nüfus değişimi 1950’li yıllarda daha da tırmandığından, o yıllarda mahallede sadece 5-10 Türk ailesi ikamet etmekteydi.
Mahallenin tek veya iki katlı cumbalı veya balkonlu evleri, evlerin ahşap detayları ve labirenti andıran daracık sokakları ilgi çekici. Konutların iç bahçeleri yüksek kerpiç duvarlarla çevrili. Evlerin cephesindeki küçük kapı ile pencereler, yüksek yapılmış pencereler ve cumbalı cepheler, evin içini gizleyecek şekilde düzenlenmiş durumda. Daracık sokaklardaki evlerin dışa kapalı cepheleri olmasının yanı sıra, ön girişleri verandalı evlerin de bulunması, mimari dokuya bir hareketlilik kazandırıyor. Mahallede dışa kapalı evler ile dışa açık evlerin kaynaşarak bir bütünsellik oluşturması dikkat çekici. Çoğu evlerin alt kısımları Lüzinyan, üst kısımları ise Osmanlı dönemine ait.
ERMENİ MANASTIRI, MANASTIR KİLİSESİ VE OKULLARI
Mahallenin en önemli yapılarından biri de eski Viktorya sokağındaki “Benediction Tarikatına bağlı kutsanmış rahibe manastırı” ile “Tortosa Meryem Ana Kilisesi”dir. M.S XIII-XIV. Yüzyılda gotik nizamda inşa edilen bu yapı Ortaçağda ibadet amacıyla Ortodoks Ermenilerin kullanımına verilir. Lefkoşa’nın Osmanlıların eline geçtiği 1570 yılından itibaren tuz deposu olarak kullanılmaya başlanır. Ancak Ermenilerin şikayeti üzerine Sultan Selim’in 5 -15 Mayıs 1571 tarihli beratıyla onlara iade edilir. Berat özetle şöyle: “Büyük ve şanlı Kıbrıs Beğlerbeyisi Muzaffer’e bu yazımız vasıl olduğu zaman bilesin ki zamanla azad olan Lefkoşa kalesi Ermenilerinden bazıları gelerek anılan kalede bulunan Tortosa ismi ile bilinen ve eskiden beri onlara ait olan kiliseye halen devlete ait tuz konulduğunu, boşaldığı zaman kendilerine geri verilmesini talep ettikleri cihetle, araştırılıp eğer camiye yakın değil ise içerisindeki tuz tamamen boşaltılınca yine batıl ayinlerini yapmak üzere kilise olarak kendilerine verilmesi…. 5-
15 MAYIS 1571”
Kilisenin çan kulesi ile çanı 1860 yılına tarihleniyor. Kiliseye ait olan deri üzerine yağlı boyayla yapılmış 11 adet büyük boy ikon 29.8.1977 tarihinde Eski Eserler Dairesi’ne mal ediliyor. Manastırdaki iki okuldan biri 1921 yılında kurulan Melikyan okulu, diğeri ise faaliyetlerini 1950-1963 yılları arasında sürdüren Melikyan-Uzunyan okuludur. Kilisenin avlusundaki yaklaşık 40 odalı büyük konak önce SYNGLİTİCOS ailesine ait iken, daha sonra Hayrabat Melikyan ailesinin eline geçiyor.
Ortodoks Ermeniler Viktorya sokağındaki kilisede ibadet ederlerken Protestan Ermenilerin mahallede herhangi bir kiliseleri yoktu. Bu nedenle onlar da 28.7.1946 tarihinde Mahmut Paşa sokağına açılan eski Amerikan Akademisi’nin arka bahçesine şimdiki kiliseyi inşa ederler.
ERMENİ KULÜBÜ VE ÜÇ KATLI BİNA
Ermeni manastırının güney bitişiğindeki eski Notre Dame de Tyre (Şehit Mehmet Hüseyin) sokağında bulunan cumbalı konak, Lüzinyan, Osmanlı ve İngiliz Sömürge dönemi mimari özelliklerini yansıtması itibarıyla mahallenin tarihi evleri arasında ayrıcalıklı bir yeri var. Konağın bir odasındaki bezemeli ahşap tavan Osmanlı döneminin en güzel tavan süslemesi arasında yer alıyor. XX. Yüzyılın başlarında Anadolu’dan kaçıp mahalleye gelen göçmen Ermenilere belli bir süre ev sahipliği yapmış. 1908 yılında yanına, tiyatrosu da olan, ek bir ev inşa ediliyor. Çok uzun yıllar “Ermeni Kulübü” olarak kullanan bu binada 1963 yılına kadar tiyatro gösterileri, dini partiler, düğün törenleri ve diğer sosyal-kültürel etkinliklerin düzenlendiği anlatılmaktadır. Şimdilerde ise “Lefkoşa Belediyesi Kültür ve Sanat Evi” olarak kullanılıyor.
Ermeni manastırına girişi sağlayan batı kapısının karşısındaki üç katlı bina da mahallenin en güzel konutları arasında yer almaktadır. Alttaki zemin katın Anahid Nassibian Sarkissian ailesine, ikinci katın bir Latin aileye ve üçüncü katın ise Nigohossian ailesine ait olduğu anlatılmaktadır.
ERMENİ OTELİ VE PAPAZ EVİ
Mahallenin görkemli yapılarından biri de Viktorya sokağına açılan Ermeni manastırının kuzey bitişiğindeki “Papaz evi” adıyla bilinen binadır. XIX. Yüzyılın sonu ile XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu binanın bulunduğu yerde, Kevork (George) Sultanyan ile eşi Heghineh’in çalıştırdığı Osmanlı dönemine tarihlenen üç katlı bir Ermeni oteli vardı. Ancak bu otel yıkıldıktan sonra yerine şimdiki iki katlı bina 1922 yılında yapıldı. Bu binada bulunan taş kitabede “Değirmen bağışında bulunan Arşimandrid Hovsep ile Mardiros’un anısına inşa edildi. 1922” kaydı bulunmaktadır. Bu din görevlilerinin XVIII’inci yüzyılın ikinci yarısında manastırda görev yaptıkları kaydedilmektedir. Aralık 1963 olayları başladığında bu evde Ermeni manastırına uzun yıllar hizmet veren papaz Shahinian’ın Koharig adındaki kızı oturuyordu. Mahallenin Ermenileri o sırada güney Lefkoşa’ya gitmiş olmalarına karşın o kedilerine bakmak için evde kalmıştı. Ancak bu ev Türk ile Rum barikatlarının arasında kaldığından orada açlıktan ölmüş, cesedi saptanınca da İngiliz askerleri ile Kızıl Haç aracılığıyla güney Lefkoşa’ya götürülmüştü.
KUTSAL HAÇ KATOLİK KİLİSESİ
Ermeni kilisesinin güneyinde ise şimdilerde Kudüs’deki Latin Patriğine (Franciscan mezhebine) bağlı olan “Kutsal Haç Katolik Kilisesi” yer alıyor. Bu kilise, 1642 yılında inşa edilen ayni adı taşıyan Franciskan mezhebine ait manastır kilisesinin yerine 8.Nisan.1900 tarihinde inşa edilmeye başlanır, 16 Şubat, 1902 tarihinde ise ibadete açılır. Şimdilerde Vatikan Elçiliği olarak kullanılan yanındaki manastır binası ise 1959 yılında inşa edildi. Ortaçağda kurulan Franciscan mezhebi ilkin Aziz Francis’in hayatta olduğu 1217 yılında Kıbrıs’a gelmişti. 1400 yılına kadar adanın her tarafına yayıldığından Kıbrıs’ın en büyük tarikatları arasında yer alıyordu. 1570 yılında Osmanlılar tarafından ilkin kapatılmış olmasına karşın, Kutsal topraklarda bulunan Kutsal Haç Kilisesi’nin koruması altında Lefkoşa’da bir kilisenin, yanına da bir manastırın oluşturulması 1592 yılında Osmanlılar tarafından onaylanıyor.
DERVİŞ PAŞA KONAĞI
Beliğ Paşa Sokağında bulunan Derviş Paşa Konağı geleneksel Kıbrıs mimarisini yansıtan yapılar arasında yer alıyor. Yıkılma tehlikesi geçirdiği 1979 yılından sonra restore edilen konak 21 Mart 1988 tarihinde yaşayan bir etnoğrafya müzesi olarak ziyarete açılır. Bu konak, 25.12.1891-2 Eylül 1900 tarihleri arasında Kıbrıs’ta Zaman Gazetesini çıkartan ve kendisine verilen paşalık unvanı daha sonra geri alınan Lefkoşa’nın tanınmış zenginlerinden Tüccarbaşızade Hacı Ahmet Derviş Efendi’ye aitti. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte sonradan eklendiği belli olan başodanın süslemeli tavanında 1869 tarihi, giriş kapısının üst başındaki kilit taşında ise “Yapım sene 1216 H” (1801/02) kaydı bulunmaktadır. İki katlı olan konağın alt katı taştan, üst katı kerpiçten ve yola çıkıntı yapan başodası ise Bağdadi sistemde yapılmıştır.
AHMET BELİĞ PAŞA’NIN KIZI HİDAYET HANIM KONAĞI
Arabahmet mahallesinin en görkemli yapılarından biri de önceleri Kaytazzade ailesi bireylerinden İzzet Bey’e ait olan Tanzimat sokağındaki 23 odalı konaktır. Daha sonra, Ahmet Rasım Bey ile evlenecek olan Hidayet hanıma düğün hediyesi olarak babası Ahmet Beliğ Paşa tarafından 1900 yılında satın alınıyor. Hidayet hanımın vefatından sonra önce oğlu Dr. Fikret Rasım’a, onun da 4.3.1998 tarihinde vefatından sonra varislerine kalıyor. Konakla ilgili olarak anlatıldığına göre, İngilizler’in adaya geldikleri 1878 yılında orduda görev yapan Anglikan Protestan mezhebine mensup askerler ile ailelerinin ibadet etmeleri için İngiliz başdiyakozu Reverend Archdeacon Joshua Spencer’in konağın sahibi olan İzzet Bey’e müracaatı üzerine, konağın başodası (selamlık) kiliseye dönüştürülüyor. Belli bir süre sonra da konağın diğer bir odası İngiliz okulunun dersliği olarak kullanılıyor. Böylece İngiliz Sömürge dönemi yönetimi yeni bir kilise ile okul yapıncaya kadar konağın iki odası bu şekilde kullanılmış oluyor.
CİRİT HİSARI, ZAHRA BURCU VE ÇETİNKAYA TÜRK SPOR KULÜBÜ
Osmanlı döneminde Mula (Zahra) ile Roccas (Kaytaz Ağa/Yiğitler) burçları arasındaki hendekte cirit oyunları oynandığından burası “Cirit Hisarı” olarak bilinmekteydi. İngiliz Sömürge döneminden başlayarak 1963 yılına kadar bu hendekte resmigeçit törenleri, hayvan güzellik yarışmaları, futbol karşılaşmaları, milli kutlamalar ve değişik yarışmalar yapılırdı.
1890-1952 yılları arasında şimdiki Çetinkaya Türk Spor Kulübünün bulunduğu Mula (Zahra) burcunun kuzey ucunda Zahra Kadın (Abu Zahra/Zehra Dadı) adıyla bilinen bir türbede Elmaz Efendi adında ama bir adam oturuyordu. Türbenin türbedarlığını yapar, namaz kılar ve mahalleli de ona göz kulak olurdu. Ancak bu türbe daha sonra yıktırılır ve yolun kenarına şimdiki mezar inşa edilir.
Çetinkaya Türk Spor Kulübü değişik adlarla ilk kurulduğu 1943 ile 1949 yıllarında herhangi bir kulüp binasına sahip değildi. Bu nedenle Zahra burcuna şimdiki kulüp binasının yapılması için kulüp yönetim kurulu 1 Temmuz 1952 tarihinde karar alıyor. Böylece inşaat Miltiades Hacullis usta tarafından üstlenildikten sonra ilk temel atma töreni 31.8.1952 tarihinde gerçekleşirken, 22.3.1953 tarihinde düzenlenen bir açılış töreniyle de hizmete girmiş oluyor.