2015 yılının Aralık ayında ‘Ağustos Böceği, Karınca ve Lefkoşa Türk Belediyesi’ isimli köşe yazım ile Lefkoşa Türk Belediyesinin ekonomik akla uymayan yönetim anlayışını ele almıştım. Belediyenin tasarrufa gitmesi gerekirken, bilinçsizce yapılan harcamalar olmuştu ve bunlardan dolayı tehlike çanları çalıyordu:
- İhaleye çıkmadan ve tamamen kişisel arkadaşlık bağlantısı ile bir muhasebe şirketinden ayda 8 Bin TL’ye hizmet alımı yapılmaya başlanmıştı.
- Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde dört adet parkın çalışır durumdaki çocuk oyun grupları, uygulama maliyeti ile birlikte Yarım Milyon TL civarında bir para harcanarak değiştirilmişti.
- Bütçede 15 Milyon TL ile 30 Milyon TL arasında açık vardı. Ama her ay maaşın üzerine ek olarak 500 TL ile 1250 TL arasında aile yardımı ödeniyordu ve bu ödemenin yıllık bütçe karşılığı 7 Milyon TL idi. Bu ödenek kaldırılıp, sadece iş riski ödeneği verilmeliydi.
- Belki de en büyük uyarı overdraft borç hesabı ile maaş ödenmesinin belediyeyi iflasa götürebileceğiydi.
O gün yaptığımız uyarıların hiçbiri dinlenmedi. Adeta ‘Ağustos Böceği ile Karınca’ hikâyesindeki gibiydi durum. Belediye mali sıkıntıda değilmiş gibi davranılıyordu ve yaz ayları güle oynaya geçirildi.
Haziran ayında maaşlar ödenemez duruma geldiğinde, ilk önce 6 Milyon TL’lik overdraft hesabından para borçlanarak maaş ödemeye başladık. Sayın Harmancı birkaç kez bu sene içinde maaşları ödemekte sıkıntı yaşayacağını hem gazeteden hem de sözlü olarak duyurmaya başlamıştı artık.
Tabii, “maaş ödeyemedi” eleştirilerinden korkan belediye idaresi, Lefkoşa’ya çok büyük zarar veren bir yolu seçmiş oldu: Belediyenin acil durumlar için açtığı overdraft borç hesabını kullandı.
Borç ile maaş ödemek bu belediyeyi kurtaramadı haliyle. Dahası sorun büyütüldü ve ileri bir tarihe ötelendi. Bugün artık ötelenen tarih yaklaşmış ve belediyenin ekonomik olarak sıkıntı yaşadığı dönem kapıya dayanmıştır.
Yaz boyunca hazırlık yapmayan belediye idaresi ise kışın gelmesiyle birlikte merkezi hükümetin bu konuya el atması gerektiğini ve belediyeler yasasının değişerek vergileri artırılmasının ihtiyaç olduğunu söylemeye başlamıştır.
---
Yaklaşık bir yıl önce, ‘dünyada da durum böyle midir acaba’ diye düşünerek batmış belediyeler ile ilgili araştırma yapmaya başladım. Bu araştırmalarda öne çıkan en ilginç örnek ise Amerika Birleşik Devletlerindeki Detroit Belediyesiydi. Belki inanılması zor ama Detroit’in hikâyesini öğrendikçe bizim ne kadar şanslı olduğumuzu fark ettim. Çünkü batan ekonomimiz değil, belediyemizdi.
Detroit, otomobil endüstrisinin tavan yaptığı 20. yüzyılın ortalarında endüstriyel üretimin gözde Amerikan kentiydi. Büyüyen bir şehirdi. İçe göç alıyor, iş bulmak ve kendine hayat kurmak isteyen birçok insanı nüfusuna katıyordu.
Ardından Amerika’daki otomobil endüstrisi çöktü. Özellikle Detroit kenti büyük bir ekonomik sıkıntıya girdi. İşsizlik arttı ve bölge yavaş yavaş yaşayanları tarafından terk edildi. Geniş bir alana yayılmış olan şehir, nüfusunun önemli bir kısmını kaybettiğinde boş arsalar ve terkedilmiş evler gerçekliği ile karşılaştı.
Yaşananların ardından Detroit Belediyesi ekonomik olarak çöktü ve bundan dolayı iflasını ilan etmek zorunda kaldı. Dolayısıyla iflasını veren şehrin yönetiminde artık merkezi hükümet de söz sahibiydi. Bu durumdan rahatsız olan Detroit belediyesi ise tüm gücüyle kent ekonomisini canlandırmak için çalışmalara koyuldu.
Bunlardan bazıları şunlardı:
- Şehrin merkezinde kalan boş araziler tarımsal alanlar olarak kullanılmaya başlandı. Şehir içi kentsel tarım ve üretimle kent ekonomisine katkı sağlamak hedeflendi.
- Endüstri şirketlerine kolaylık sağlandı, otomobil olmasa bile endüstrinin tekrar şehre dönmesi için inisiyatif alındı.
- Şehir Planlamacılarından oluşan bir ekiple imar planı revizyonuna gidildi.
- Boş arsaları değerlendirip ticareti canlandırmak için teşvikler verildi.
İflas etmiş olan Detroit şehri, çareyi esnafına yeni vergiler yüklemekte aramadı. Bunun yerine ekonomiyi canlandıracak adımları atarak esnafı güçlendirme yolunu tercih etti. Dahası iflasını ilan ettiği halde, yerel yönetimlerin özerkliği bilinciyle merkezi hükümetten bağımsız çözümler üretmek üzerine kolları sıvadı.
Bizler ise Lefkoşa’da, giderimizi azaltacak önlemleri almadan, bu işin ancak merkezi hükümet ile çözüleceğini, merkezi hükümetin olaya el atması gerektiğini ve buna ek olarak da belediyeler yasasının değişerek vergilerin yükseltilmesine ihtiyaç olduğunu savunuyoruz.
Lefkoşa halkı ise aldığı asgari ölçüdeki belediyecilik hizmetinden ve vergi yükünün altında ezilmekten bıktı. Bugün artık Lefkoşa’ya kış gelmiş ve ağustos ayı geçmiş olsa da, Lefkoşa Türk Belediyesinde sorumlu siyaset yapmak için hala geç kalmış sayılmayız.
Siyasi kariyer hedeflerimizi, popüler olma arzumuzu ve hırslarımızı bir kenara koyarak bu yıl görüşeceğimiz toplu iş sözleşmesinde cesaretli olmalı ve giderimizi de azaltacak adımlar atmalıyız.
Sayın Harmancı’nın seçim kitapçığında vadettiği gibi “Düzlüğe çıkaracak ve sürdürülebilir ekonomik yapı oluşturacak formül şüphesiz mümkündür”
Bunun için ihtiyaç ise biraz istek, biraz irade ve bolca CESARET.