Fayka ARSEVEN KİŞİ
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Hidroloji ve Su Kaynakları Laboratuvarı Koordinatörü, İnşaat Mühendisliği Programı Bölüm Başkanı, Yrd. Doç. Dr. Bertuğ Akıntuğ, ülkedeki su basması ve taşkınlarının tehlikelerini YENiDÜZEN’e anlattı, “Lefkoşa ve Gönyeli’de olası taşkına hazırlıklı olmamız gerekir” çağrısında bulundu.
Kanlıköy ve Gönyeli göletlerinin dolu olmasının Lefkoşa için büyük tehlike oluşturduğuna da dikkat çeken Dr. Akıntuğ, Kanlıköy Gölet’inin üzerine taşkın koruma amaçlı yeni bir göletin yapılması gerektiğini vurguladı.
Toprağın suya doyduğunu, plansız yapılaşmalarla derelerin önünün kapatıldığını, havza yönetiminin olmadığını, iklim şartlarının değiştiğini vurgulayan Dr. Akıntuğ, kriz masasından sonra risk masasının oluşturulması gerektiğini ve risk masasının kış mevsimi boyunca aktif bir şekilde çalışmasını önerdi.
Dr. Akıntuğ, yağış şiddetlerindeki artıştan dolayı ülkemizin ciddi tehlike altında olduğunu ifade ederek, belediyelerin özellikle derelerde kapalı kesitlerden uzak durmalarını ve mevcut kapalı kesitleri biran önce açık kanallara dönüştürmeleri gerektiğini vurguladı.
“Kuzey Kıbrıs’ta mutlaka havza yönetimine geçilmelidir. Başka çare yoktur.”
- YENiDÜZEN: Geçen hafta yaşananlar ortada… Ne oldu da bunlar yaşandı?
- Bertuğ AKINTUĞ: Ülkemizde kişilerin özel mülklerinin sınırları dere yataklarının içine kadar girmektedir. Ancak inşaat izinleri verilirken dere yataklarına yakın olan arazilere inşaat izni verilirken çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Derenin normal durumlarda aktığı bir kanalı vardır. Ancak bu kanalın her iki yanında bir de taşkın alanları vardır. Bu taşkın alanlarında su her yıl akmaz. Ancak geçtiğimiz hafta yaşadığımız ekstrem yağışlarda su bu taşkın alanlarda da akar. Bu doğanın normal bir seyridir. Bu taşkın alanlarındaki yapılar yaşanan taşkınların şiddetini artırmaktadır. Hatta taşkın alanı içinde olmayan binaların da su altında kalmasına sebep olmaktadır.
Havza yönetiminde hangi bölgeye düşen yağmurun bu dereden aktığı belirlenir. Bu dereye aşırı yağmur gelmesi durumunda suyun hangi seviyeye kadar yükseleceği hesaplanır ve inşaat izinleri buna göre verilir. Yapılaşmaya bunları dikkate alarak izin verilmeliydi. Ama biz de böyle bir havza yönetimi hiç düşünülmedi. Sadece derenin mevcut görülen küçük kesiti dikkate alındı ve derenin dibine kadar hatta içine kadar arazisinin sınırıdır diye insanlar gidip evinin bahçe duvarını hatta evini yaptı. Bu izin verilirken de kontrol edilmedi. Şimdi aşırı yağmurlar gelince ve su akacak yer bulamayınca bu defa da su mevcut eğimlere göre gidebilecek başka yollar bulmaya çalışır. Bu basit bir olay değildir. Birileri dereye müdahale ettiği anda sadece kendisi için değil başkaları için de tehlike oluşturur.
- YENiDÜZEN: İnşaat izni verilirken hiç mi dere yatakları dikkate alınmadı?
- Bertuğ AKINTUĞ: Dikkate alınsaydı manzara bu derece olmazdı.
- YENiDÜZEN: Bugünden sonra ne yapılması gerekir?
- Bertuğ AKINTUĞ: En azından şuandan itibaren dere yakınlarındaki arazilere inşaat izni verirken buna dikkat edilmeli ve izin verilmelidir. Önceden izin verildiyse ve inşaat yapılmadıysa izin iptal edilmeli. Zararın neresinden dönsek kardır.
“Geçmişte bir günde (hatta 8-10 saatte) metrekareye 150-200 kg yağış düşmesi pek sık görülen bir olay değildi. Belki de birkaç nesil geriye bakıldığında bunun gibi ekstrem yağışlar çok seyrek meydana gelmiştir.”
- YENiDÜZEN: Vuni Palas Otel’in yeri çok tartışılıyor. Sizce nedir oradaki sıkıntı? Otelin yıkılması gündeme gelebilir mi?
- Bertuğ AKINTUĞ: Boğaz Piknik alanından başlayan havzadaki dere Vuni Palas’ın bulunduğu noktada denize dökülür. Hem yükseklik olarak hem alan olarak bu havzayı bir düşünün. Boğaz Piknik Alanı’na kadar dayanan bir havzanın en ucunda siz birkaç metreye birkaç metrelik büzlerle mevcut dereyi denize ulaştıramazsınız. Normal yağışlarda bu olabilir ancak şiddetli yağışlarda Vuni Palas’ta geçen hafta yaşananlar meydana gelir.
Vuni Palas’ın olduğu noktadan Boğaz Piknik Alanı’na kadar olan havza büyük bir havzadır. Bu havza incelenir, modellenir ve çeşitli ekstrem yağışlarda bu havzanın ne kadar su getireceği hesaplanır. Taşkın alanı Vuni Palas’ın arazisi olabilir. Vuni Palas başından buranın taşkın riski altında olduğunu bilirse ya otelini bir başka yere yapardı ya da taşkın alanlarına hotelin açık alanlarını yapardı. Böyle çok yağmurlarda da açık alanlardan su akar giderdi. Ama taşkın alanları bilinmeden yapılan inşaatlar işte geçen haftaki sonuçları ortaya çıkarmıştır.
- YENiDÜZEN: Sizin tehlike olarak gördüğünüz yerler nereleridir?
- Bertuğ AKINTUĞ: Taşkınlar normal doğa olaylarıdır ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de taşkınlar hep meydana gelmiştir. Örneğin 1949 yılında meydana gelen taşkınlarda o zamanki Mağusa-Lefkoşa yolu üzerindeki Gaziköy (Afanya) yakınlarında bir otobüsün sel sularına kapılmasından dolayı 15 kişi hayatını kaybetmiştir. Ancak yakın geçmişe baktığımızda ciddi anlamda ilk taşkınla 2010 yılında tanıştık. 2010 yılının Ocak ayı sonunda Bostancı ve Güzelyurt’ta ardından ayni yılın Şubat ayı sonunda da Lefkoşa, Gönyeli ve Girne’de taşkınlar meydana geldi. Küresel ısınmadan dolayı yağış şiddetindeki artışlardan ve plansız şehirleşmeden dolayı aslında içinden dere geçen tüm yerleşim yerleri taşkın riski altındadır. Ancak dağlara yakın olan yerleşim yerlerinin taşkın riski diğer yerlere göre daha yüksektir. Taşkın riskleri yağış şiddeti yanında havza özelliklerine (havzanın şekli, eğimi, yüzey türü ve toprak türü) göre değişir.
KKTC’de taşkın riski en yüksek olan yerler nüfus yoğunluğu ve havza eğimlerinden dolayı Girne dağlarının kuzeyidir. Ayrıca Girne dağlarının güneyi ve Trodos dağlarının kuzeyindeki yerleşim yerlerimizde (Lefke, Gemikonağı, Yedidalga gibi) de taşkın riski yüksektir. Girne dağlarından başlayan havzaların bir bir incelenmesi taşkın alanlarında bulunan yerleşim yerlerinin belirlenmesi gerekir. Daha sonra farklı yağış değerlerinde ne kadar akışın meydana geleceğini hesaplayıp bu akışı engelleyecek yerleri belirlemeniz gerekir. Suyun akışını sağlayabilmek için bazı yapıları yıkmanız gerekecek. Belki bazı yapıları yıkmanız gerekmeden derenin yönünü değiştirerek bu akışın rahat gitmesini sağlamanız gerekecektir.
- YENiDÜZEN: İnşaatlar, plansız yapılaşma, peki iklim değişikliğinin etkisi nedir?
- Bertuğ AKINTUĞ: KKTC’de yağış ölçümleri 1978 yılından günümüze kadar düzenli olarak ölçülmektedir. Ancak bilinmelidir ki 40 yıllık bir süre hidrolojide pek uzun bir süre değildir. Geçmişte bir günde (hatta 8-10 saatte) metrekareye 150-200 kg yağış düşmesi pek sık görülen bir olay değildi. Belki de birkaç nesil geriye bakıldığında bunun gibi ekstrem yağışlar çok seyrek meydana gelmiştir. Ancak son 50 yıl içerisinde atmosferdeki sera gazlarının (karbondioksit ve metan gibi) artışıyla atmosfer kalınlaşmıştır. Bu da daha çok ısının dünyanın yüzeyinde kalmasına sebep olmaktadır. Buna küresel ısınma diyoruz. Dünya yüzeyindeki ısınma iklimlerin değişmesine sebep olmaktadır. Son 20 yıldır dünyaca ünlü birçok araştırma merkezi küresel ısınma sonucu ekstrem yağışların daha sık meydana geleceği hakkında raporlar hazırlayarak tüm dünyayı uyarmaktadır. Son 10 yılda bu ekstrem yağışları bizler de adamızda gözlemliyoruz. Dolayısıyla gerek hidrolik yapıların (köprü, menfez, gölet, kanal, yağmursuyu drenaj hatları gibi) tasarımını gerekse taşkın alanlarındaki yapılaşmanın planlanmasını bu ekstrem yağışları dikkate alarak yapmalıyız. Aksi taktirde taşkınlardan dolayı can ve mal kaybı meydana gelmeye devam edecektir.
“Taşkın alanlar daha da büyüyecek"
- YENiDÜZEN: Kıbrıs adasında yapılan ölçümlerde ilk kez mi bu kadar yağış düştü?
- Bertuğ AKINTUĞ: Taşkın günü Selvili Tepe’ye bir günde 246 kg, Boğazköy’e ise 176 kg yağış düştü. KKTC’de yağışlar 1978 yılından sonra ölçülmeye başlandı. Ondan öncekileri bilmiyoruz. 1978’den bugüne bu şiddette yağış görülmemişti. 2010 yılında Bostancı ve Güzelyurt’ta bir günde metrekareye 160 kg yağmıştı.
Daha önce yaptığımız çalışmadaki sonuçlara göre 1978-2015 yıllarına ait yağış verisine göre Selvili Tepe’ye düşen 246 kg yağışın ortalama tekrarlama (tekerrür etme) süresinin yaklaşık 500 yıl olduğunu görüyoruz. Ama 500 yılda bir demek bugün yaşadık bunu bir de artık 500 yıl sonra yaşarız anlamında değildir. Bunun anlamı her yıl buna benze bir yağışı görme ihtimalimizin 1/500 yani 1000 de 2 olduğu anlamına gelir. Ancak uzmanlar iklim değişikliğinden dolayı bu ve buna benzer yağışların daha sık yaşanacağı uyarısında bulunmaktadırlar. Yani bu olasılık her geçen yıl büyümeye devam ediyor.
“Eğer önümüzdeki aylarda buna benzer bir yağış olacağı uyarısında bulunursa, Lefkoşa ve Gönyeli’nin hemen alarma geçmesi gerekiyor.”
- YENiDÜZEN: Lefkoşa için Gönyeli ve Kanlıköy Göletlerinin tehlike arz ettiği ifade ediliyor. Sizin tespitleriniz nelerdir?
- Bertuğ AKINTUĞ: Girne dağlarına kuzeyden gelen bu yağışlar sonucunda boş olan her iki gölet de dolmuştur. Bu göletlerin boş olması Gönyeli ve Lefkoşa’yı olası bir taşkından korumuştur. Ancak daha kış mevsiminin başındayız ve bu göletlerin dolu olması bundan sonra gelecek şiddetli bir yağışta Gönyeli ve Lefkoşa’nın taşkın yaşama riskini artırmıştır.
2010 yılındaki taşkınlar Güzelyurt’ta Ocak ayı sonunda, Lefkoşa ve Girne’de ise Şubat ayı sonunda meydana gelmişti. Eğer bu kış mevsiminde Meteoroloji Dairesi şiddetli bir yağış beklentisi olduğu uyarısında bulunursa, Gönyeli ve Lefkoşa’nın hemen alarma geçmesi gerekmektedir. Çünkü bu göletler doludur, toprak doymuştur. Yağan yağmurun büyük bir oranı akışa geçecek ve belki de Lefkoşa’da hiç yağmur yağmasa bile sadece dağda yağacak yağmur Gönyeli ve Lefkoşa’da taşkın yaşanmasına sebep olacaktır.
“Bu göletlerin son yağışlar öncesi boş olması Lefkoşa ve Gönyeli’yi korumuştur. Ancak daha kış mevsiminin başındayız.”
- YENiDÜZEN: Acilen kısa vadede ne tür önlemler alınabilir?
- Bertuğ AKINTUĞ: Bu yıl Gönyeli ve Lefkoşa büyük taşkın riski altındadır. Ne yazık ki kısa vadede yapılabileceklerle bu taşkının etkilerinin azaltılması pek mümkün değildir. Bugün yapabileceğiniz tek şey en az zararla bu kış mevsimini atlatmamız olmalıdır. Bu da olası bir taşkına hazırlıklı olmamız anlamına gelmektedir. Bir erken uyarı sistemi kurulabilir. Girne dağlarında anlık yağış değerlerini ölçebilen otomatik meteoroloji istasyonlarımız vardır. Bu ölçümler online sistemle anında Meteoroloji Dairesi’ne ulaşır. Girne dağlarına yağan yağmurun Gönyeli ve Lefkoşa’ya ulaşması 3-4 saat alır. Aşırı yağışın ölçülmesi durumunda Meteoroloji Dairesi önceden kurulacak risk masasını uyaracak ve bu halka duyurulacaktır. Taşkın suları Gönyeli ve Lefkoşa’ya gelmeden insanların taşkın alanlarından uzaklaşması istenecektir. Bu olay hafta arası ve iş saatlerinde meydana geliyorsa okullar hemen tatil edilecek, kamu ve özel sektör çalışanlarının evlerine dönmesi istenecektir. Dünyada bu tür erken uyarı sistemleri vardır. Kişiler ev ve iş yerlerini kum torbaları kullanarak taşkından korumaya çalışırlar. Burada da benzerini yapmamız gerekir. Taşkın gelmeden taşkın alanlarında evleri ve iş yerleri olan kişilere kum torbaları dağıtılmalıdır. Kum torbalarıyla taşkın suyunun binalara girmesi engellenebilir. Şimdi kısa sürede yapılabilecek olan en önemli tedbirin bu olduğunu düşünüyorum. Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı bu konuda destek verebilir diye tahmin ediyorum. Biz üniversite olarak yaptığımız bir doktora tezi çalışmasında 2010 yılında Gönyeli ve Lefkoşa’da meydana gelen selin haritasını Gönyeli Belediyesi’ndeki, Lefkoşa Belediyesi’ndeki ve Sivil Savuna Teşkilatı Başkanlığı’ndaki teknik kişilerinin yardımlarıyla oluşturduk. Bu oluşturduğumuz haritayı ilgili kurumların aracılığıyla halka dağıtacağız. 2010’ndan bu yana 8 yıl geçti. 8 yıl içerisinde taşkın yaşanan bölgelerde yeni ev almış insanlar var. Bu insanlar bulundukları yerin ne kadar taşkın riski taşıdığını bilmiyor. Bu alanlardaki insanların taşkın yaşama ihtimalinin yüksek olduğunu bilmesi gerekir. Bunu bilerek yaşayacaklar ve olası bir taşkına önceden hazırlıklı olacaklar. Örneğin olası bir taşkın durumunda evindeki değerli eşyalarını nereye kaldıracağını, arabasını evinin bahçesine değil de taşkın riski olmayan bir yere park etmesi gerektiğini önceden bilecek.
- YENiDÜZEN: Lefkoşa-Girne anayolunun yeni yapılan kısmı da çok konuşuluyor. Özellikle yolda hataların olduğu, kanalların kapatıldığı iddiaları var. Sizin bu konudaki bilginiz nedir?
- Bertuğ AKINTUĞ: Bu yol benim de sık sık kullandığım bir yoldur. Ancak projeyi görmeden ve yerinde incelemeler yapmadan hemen suçlamada bulunmak doğru değil diye düşünüyorum. Yeni yol daha geniş bir emniyet şeridiyle eskisine göre daha geniş tasarlandı. Ancak anladığım kadarıyla bazı noktalarda bu genişliğe ulaşabilmek için yol kenarındaki açık kanal olan drenaj hatları kapalı drenaj hattına dönüştürüldü. Kapalı drenaj hatlarının tıkanma olasılığı yüksek olduğundan bu noktalarda sorunlar yaşanabilir. Bu drenaj sistemleri yol üzerine düşen yağışın yoldan uzaklaştırılması için yapılmaktadır. Topoğrafik haritaları incelediğimizde yolun güzergahında dere olduğu görülüyor. Bu derenin akışının sağlanması için yol tasarımında gerekli menfezlerin yapılması gerekir. Ancak yerinde herhangi bir inceleme yapmadığım ve yolun drenaj projesini görmediğimden dolayı projede hata olup olmadığı hakkında yorum yapamam. Ancak 4 gencimizi kaybettiğimiz akşam yaşanan drenaj sorunu çok faklıdır. Yol resmen dere gibi akmıştır. Böyle bir durumda yolun tamamen kapatılması gerekirdi diye düşünüyorum. Çünkü bu denli şiddetli yağışlardan meydana gelecek sel yanında, kaya düşmesi ve toprak kayması da meydana gelebilir.
“İmar izinleri havza yönetimine dayanarak verilmeli”
- YENiDÜZEN: Sizin gördüğünüz en önemli eksiklik nedir?
- Bertuğ AKINTUĞ: İmar izinleri havza yönetimine dayanarak verilmelidir. Havza yönetiminde taşkın alanları belirlenir ve imar izinleri ona göre verilir. Taşkın alanlarının bazı yerlerine inşaat izni verilebilir fakat oralardaki evlerin bahçe duvarlarının suyun geçebileceği şekilde tasarlanması ve evlerin belli yükseklikte yapılması istenir. Buna ek olarak bu evlerin taşkın sigortası alması zorunlu hale getirilir. Bu durumda bir taşkın anında zarar ziyan sigorta tarafından karşılanır. Havza yönetimine taşkın riski en yüksek olan bölgelerden başlanabilir.
Dereler üzerinde yapılan her türlü inşaatın projelendirilmesi gerekmektedir. Dereler bir bütün olarak çalışır. Noktasal çözümler bir başka yerde daha büyük problemlere sebep olabilir. Bir de belediyeler büz kullanımından vazgeçmelidir. Özellikle uzun ve paralel olarak birden çok büz kullanımı yüksek akışlarda sonuç vermemektedir. Bu durumlarda büzler hemen tıkanmaktadır. Büzler yerine eskiden olduğu gibi açık kanallar kullanılmalıdır.
Halkımız artık dere yataklarına yapılan müdahalelere karşı daha duyarlı davranmalıdır. Beni ilgilendirmez dememelidir. Unutmamalıdır ki dere yataklarına yapılan müdahale dereye yakın olmasa bile bir gün kendi evinin de sular altında kalmasına sebep olabilir.
- YENiDÜZEN: İmar Planları tartışılırken, havza yönetimi dikkate alınmadı mı?
- Bertuğ AKINTUĞ: Hiç gündeme gelmedi diye biliyorum. Çeşitli konferanslarda, çalıştaylarda ve toplantılarda biz bunları söylüyoruz. Ama ne yazık ki dikkate alınmıyor. Basın da bu konuda duyarsız. Bilimsel toplantılar yapıyoruz. Basın mensupları sadece bu bilimsel toplantıların başındaki açılış konuşmalarını dinliyor ve siyasilerin dilek ve görüşlerini haber yapıyor. Oysa bilimsel çalışmalar çok değerlidir, neler konuşuldu, öneriler ne oldu, ne çözümler üretildi? Bunlar hiç yazılmıyor.
“Gönyeli ve Kanlıköy göletleri aşırı şiddetli yağışlardan dolayı dolmuştur. Yeni bir yağış Lefkoşa için ciddi tehdittir.”
- YENiDÜZEN: Lefkoşa için bir çalışmanız var mı?
- Bertuğ AKINTUĞ: Lefkoşa’nın olası bir taşkından nasıl korunması gerektiğiyle ilgili bir doktora çalışması yaptık. Ama bu çalışmayı yaparken ne yazık ki devletten mevcut verilerin paylaşılması dışında bir destek alamadık. Taşkın koruma projelerinde en gerekli verilerden bir tanesi dere kanalının ve taşkın alanlarının detaylı bir topoğrafik ölçümünün yapılması gerekmektedir. Topoğrafik haritanız ne kadar hassas olursa elde edeceğiniz sonuçlar gerçeği o kadar iyi yansıtır. Devlet yetkilileri herhangi bir kriz masası oluşturduğunda ne yazık ki akademisyenlerden destek almayı düşünmüyor. Afet öncesi yapılan risk masasına ilgili akademisyenler de davet edilse afet sonrası kurulan kriz masasına davet edilmeleri düşünülebilecek. 2014 yılında Lefkoşa’da yaşanan selin ardından Başbakanlıkta yapılan toplantıya ilgili devlet kurum ve kuruluşları yanında ilgili meslek örgütü olarak KTMMOB, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) da davet edildi. Zamanın KTMMOB ve İMO başkanı İMO Su Yönetimi Komitesi üyesi olarak beni de toplantıya katılmak için çağırdı. Katıldığım bu toplantıda Gönyeli ve Lefkoşa taşkın koruma projesinin nasıl yapılması gerektiğini anlatım. KTMMOB olarak Başbakanlıktan böyle bir projenin yapılması için maddi destek talep ettik. Özellikle detaylı arazi ölçümüne gerek vardı. Daha sonra yapacaklarımızla ve ihtiyacımız olan veriyle ilgili olarak dönemin Başbakanının, belediye başkanlarının ve ilgili daire müdürlerinin de katıldığı toplantıda bir seminer verdim. O seminer sonrasında Başbakanlığın bu projeyi destekleyeceği onayını almış olduk. İşe öncelikle Organize Sanayi Bölgesi’nin taşkın sorununu çözmekle başladık ve çözüm projesini belli bir sürede ihaleye çıkılabilecek seviyeye kadar getirdik. Ne yazık ki bu proje 2-3 yıldır hayata geçmek için bekliyor.
“Kanlıköy Gölet’inin gerisine taşkın koruma amaçlı bir göletin yapılması gerekmektedir. Gönyeli göleti ise derinleştirilmelidir.”
Gönyeli ve Lefkoşa taşkın sorunu için Kanlıköy ve Gönyeli göletlerinden başlayarak topoğrafik ölçümlere ihtiyacımız olduğunu belirttik. Ama bunun geçekleşmesi için bir türlü maddi destek ayrılmadı ve istediğimiz ölçümler bir türlü yapılmadı. Bu arada yeni gelen hükümetlere konuyu tekrara anlattık. Onlar da projeyi destekleyeceklerini söylediler fakat yine bir sonuç çıkmadı. Bu kez çalışmayı bir araştırma projesi olarak doktora tez çalışmasına çevirdik ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampusu’ndan maddi destek aldık. Doktora öğrencim Hasan Zaifoğlu kendi imkanlarımız ile 3 ay bölgede topoğrafik ölçüm yaptı. Daha sonra yapılan çalışmalar sonucunda Gönyeli ve Lefkoşa’nın taşkından korunması için ne yapılması gerektiğini bulduk. Kanlıköy Gölet’inin gerisine taşkın koruma amaçlı bir göletin yapılması gerekmektedir. Gönyeli Gölet’i ise derinleştirilmelidir. Ayrıca Lefkoşa içerisindeki derelerin bir kısmının da temizlenerek, suyun akışı hızlandırılmalıdır. Bunların yapılması durumunda Gönyeli ve Lefkoşa’nın taşkınlardan korunması mümkün olabilecektir.
Diğer taraftan çevre örgütleri de derelerdeki doğal yaşama dikkat çekiyor. Bunu da anlayışla karşılarım. Derelerdeki doğal yaşamı tamamen ortadan kaldıralım demiyorum fakat çevreye ve doğal yaşama da zarar vermeden ortak bir yol bulunabilir. Doğal yaşamın bir kısmı belki de Domuzcular Burnu’ndaki alana aktarılabilir. Orası doğal bir alan olarak kalabilir. Ama derenin bazı bölgelerinde akışın hızlanması için beton kanala çevirmek gerekecektir. Dünyada da böyle uygulamalar vardır. Dere içerisindeki sazlıklar akışı yavaşlatmaktadır. Akışın yavaşlaması demek suyun daha geniş bir alana yayılması demektir. Daha geniş alana yayılması demek daha çok evin su altında kalmasıdır. Oysa temiz ve pürüzsüz bir yüzeye sahip bir kanalda taşkın suları kısa bir sürede hızlı bir akış ile bölgeden uzaklaştıracaktır.
- YENiDÜZEN: Girne’de kısa vadede ne yapılabilir?
- Bertuğ AKINTUĞ: Girne’de kısa vadede mevcut derelerin dağdan denize doğru bir bir adım adım incelenmesi ve suyun akışını önleyici cisimlerin dere yatağından çıkartılması gerekmektedir. Ayrıca dere boyunca büz kullanımının olduğu yerlerin mutlak açık kanala çevrilmesi, yol olan yerlerde ise büz yerine geniş açıklıklı kutu menfez kullanılması gerekir.
- YENiDÜZEN: Güzelyurt da sel felaketini geçmişte yaşadı. Orada yeniden bir tehlike var mı?
- Bertuğ AKINTUĞ: Güzelyurt’ta daha önce Bostancı’da yaşanan tehlike aynı şekilde duruyor. Orada da hiçbir şey yapılmadı. Biz orayı 2010’ndan sonra çalıştık. Ne yapılmasını raporlarla yöneticilere sunduk. Oranın havzası Trodos Dağları’na kadar çıkmıyor. Derenin havzası Astromerit köyünün güneyindeki alandır. 2010 selinde Astromerit köyüne 10-12 saat içinde 175 kg yağmur düşmüştü. Dar uzun bir havzadır ve 4 yan kol ara bölgede tek bir ana dereye dönüşür ve Bostanı’ya doğru ilerler. Yaptığımız çalışmada dere üzerine Bostancı’ya girmeden bir sel kapanı yapılabileceğini bulduk. Ayrıca fazla suyun yandaki havzaya bir kanalla yönlendirilmesinin mümkün olduğunu hesapladık. 2010’nda yaşanan selde devletin verdiği yardımların yarısı kadar maliyetle bu yapılabilir.