Tuncer Bağışkan
Bugünkü yazımda yakın geçmişimizde adak amacıyla ziyaret edilen Lefkoşa’nın sokak aralarındaki mezarlar üzerine duracağım. Bunların kimileri dağıtılan mezarlıklardan geriye kalanlar, kimileri ‘makam türbesi’, kimileriyse Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethi sırasındaki sokak çarpışmalarında şehit olanlara bağlandığından “şehida” olarak bilinmektedir. Bunların bazıları zaman sürecinde yok olmuşlar, bazıları çevrelerine yapılan tekkeler ile camilerin birer parçası haline gelmişler, bazıları bir oda içine alınarak türbeye dönüştürülmüşler ve bazıları ise evlerin dış duvarlarında gelip geçenlerin adak mumu yakmalarına olanak yaratacak şekilde düzenlenmişlerdir.
Osmanlı ordusunun yaklaşık 51 günlük kuşatma sonrasında Lefkoşa savunma sistemi 9 Eylül 1570 tarihinde aşılmış ve yaklaşık 7-8 saat süren kanlı sokak çarpışmalarında çok sayıda asker şehit olmuştu. Bu nedenle adak amacıyla kullanılan mezarların çoğunluğunun sokak çarpışmalarında şehit olanlara ait olduğuna inanılmaktadır. Bunun dışında, kent içindeki eski mezarlıkların çoğunluğu 1936 yılına kadar dağıtılırken bu mezarlıklardaki mezarlardan bazıları yerlerinde kalmışlardı. Bunların da zamanla "Fetih Şehidi” (şehida) oldukları varsayılarak adak amacıyla kullanılır olmuşlardır.
Bu bilgilerin yanı sıra, İslamiyet’i benimseyen Araplar ile Osmanlıların, İslamiyet’i yaymak amacıyla fethettikleri ülkelerde adak yerleri oluşturdukları, yerel nitelik taşıyan kutsal kişilerin özelliklerini yarattıkları kutsal kişilere verdikleri ve oluşturulan bu türbelerin bazılarının "makam türbesi" olduğu bilinmektedir. Yine de Lefkoşa’daki adak yerlerinin birer şehit mezarı mı, ortadan kaldırılan sayısız mezarlıklardan arta kalan mezarlar mı, yoksa makam türbesi mi oldukları kesin olarak bilinmemektedir. Bu nedenle adak amacıyla kullanılan bu gibi yerler önceleri bir mezar olarak ortaya çıkmışlar, bazılarına zamanla ev, türbe, mescit, türbedar evi, misafirhane ve bazı yardımcı binalar eklenmek suretiyle büyütülerek son şekillerini almışlardır.
Bu gibi yerler batıl bir inanışla birer hastane, mezarlarda yatanlar ise birer doktor görevi görmekteydi. Bunlara çeşitli adakların adanması, ziyaret edilmeleri, ya da hastaların elbiselerinden kesilen çaput parçalarının mezarlara, türbelerin pencere demirlerine, ya da adak yerlerinin çevresindeki ağaçlara bağlanması adettendi. Bunların yapılması halinde hastaların sağlıklarına kavuşacaklarına, hastalıkların orada bağlı kalacağına, ya da bu gibi yerlere adak adayanların dileklerinin gerçekleşeceğine inanılırdı. Bu gibi durumlarda sağlıklarına kavuşanlar, bunun nedenini mezarların manevi gücüne bağlarlardı.
GÜNÜMÜZE GELEN ŞEHİDA MEZARLARI
Kurt (Kutup) Baba Türbesi
Asmaaltı ile Kurt Baba Sokaklarının kesiştiği köşede bulunan tek mekânlı bir yapıdır. Yakın geçmişimizde “Üçler” ile “Kutup Baba” olarak bilinmekteydi. Daha sonraları “Kutup Baba”nın halk ağzında “Kurt Baba” olarak anılması nedeniyle yaygın olarak “Kurt Baba” adıyla bilinmeye başlanmıştır. Türbedeki üç mezarın Lefkoşa’nın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi sırasındaki sokak savaşlarında burada şehit düşen Bektaşi şeyhlerinden “Kutup Baba” ile iki müridine ait olduğuna inanılmaktadır. Yakın geçmişimizde türbenin Kurt Baba Sokağı’na bakan penceresinin demir parmaklığına adak amacıyla yeşil çaput parçaları bağlanmakta ve mum yakılmaktaydı.
Osmanlı döneminin sonu ile İngiliz Sömürge Dönemi’nin ilk yıllarında türbedarlığı ile şeyhliğini Hacı Hasan Baba, onun 1885 yılında vefatından sonra ise oğlu Abdulaziz bin Hacı Hasan üstlenmiştir. Türbe önceleri Evkaf Murahhaslarından Mehmed Sadık Efendi, Musa İrfan Bey ve Mehmet Münir Bey tarafından tamir ve bakıma alınmıştır. Geçtiğimiz günlerde bakımı yapıldığından ziyarete açık bulundurulmaktadır.
Abdi Çavuş Adak Yeri
Alay Bey Sokağı No.32’deki evin duvarında bulunan iki mezarın fetih şehitlerine ait olduğu varsayılmaktadır. Odanın içindeki mezarın Abdi Çavuş’a, sokakta olanın ise yaveri Abdullah’a ait olduğuna inanılmaktadır. Yakın geçmişimizde buraya adak adayıp dilekleri gerçekleşenler mezarların üst başındaki yola bakan mumluğa mum yakarlar, mezarların üzerine de yeşil renkli bir örtü örterlerdi. Şimdilerde adak amacıyla kullanılmadığı izlenimi edinilmektedir.
İttik Dede Türbesi
Lefkoşa’da Sultan Mahmut Kütüphanesi’nin karşısındaki Kütüphane Sokağı’nın köşesinde bulunan tek odalı küçük bir yapıdır. Eskiden şehitler hakkında herhangi bir kayıt tutulmadığından ve bu gibi kişilerin de şan ve şöhret peşinde olmadıklarına inanıldığından, bu gibi şehitler "Yitirilmiş" anlamına gelen "İttik" (yani yitik) adıyla anılırlardı.
İttik Dede’nin kimliği ile adına ilişkin bilgiler rivayetlere dayanmaktadır. Günümüze kadar gelen bir rivayet, adının İsmail Çavuş, ya da Alay Beyi Mehmet bey olduğudur. Diğer bir rivayet ise, Mora yarım adasında doğduğu, Kıbrıs’ın fethine Selimiye Camisi’nin ilk imamı olacak olan Moravizade (Moralı) Ahmet Efendi ile katıldığı ve Lefkoşa’nın fethi sırasındaki sokak çatışmalarında şimdiki yerde şehit olduğu doğrultusundadır.
Bu türbede 118 yaşında vefat eden Hasan Çalıcı adındaki kimsesiz bir adamın XIX. Yüzyılın sonlarına kadar oturduğu anlatılmaktadır. Sakallı olan bu şahsın hem şeyh, hem de eski bir Yeniçeri olduğu, ucu süngülü asasını elinden hiç eksik etmediği ve Cerreye (gezginci imamlığa) çıkıp yardım toplayarak geçimini sağladığı söylenmektedir. Küçük Mehmet zamanında (13 Temmuz 1819 - 15 Kasım 1820), bir görevlendirme üzerine, Osmanlı İdaresi’ne karşı isyan başlatmak üzere plan kurmakta olan piskoposların konuşmalarını gizlice dinlediği, ertesi gün Lefkoşa’nın Mağusa Kapısından geçmek üzere olan Başpiskopos Kiprianos’u katırından aşağıya çekip yakaladığı, başpiskoposun çizmelerini çıkartıp içindeki halkı kışkırtacak olduğu yazılı konuşmayı bulup Kıbrıs Valisine götürdüğü ve bu suretle onlunla birlikte Girne, Larnaka ve Baf Piskoposlarının idam edilmesinde payı bulunduğu anlatılmaktadır.
İzzet Efendi Sokağı Adak Yeri
Lefkoşa İzzet Efendi Sokağı’ndaki 7 numaralı evin dış duvarının içinde bulunan bir adak yeridir. Mezarın kime ait olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, iki ayrı kişinin rüyasına girerek adını söylediği iddia edilmektedir. Evin sahibi Beliğ Bey’in babası Arif Bey’in rüyasına girdiğinde adının Ahmet Selim olduğunu söylemiş. 87 yaşındaki emekli polislerden Mehmet Derviş Mustafa’nın rüyasına girdiğindeyse "Benim adım Nedim Efendi’dir. Aydın’dan gelmeyim. Yok ki Kıbrıs’ın Aydın’ı, Türkiya’nın Aydın’ı" demiş.
Eskiden tatlıcı Menteş Bey’e ait olan bu evde annesiyle kız kardeşi otururmuş. Mezar o zamanlar evin giriş odasının içindeymiş. Dışında şimdiki gibi herhangi bir demir parmaklık yokmuş. Harap durumda olan bu mezar bir gün çökünce yan tarafında bir delik açılmış. Menteş Bey’in annesi de evin zibilini bu deliğin içine süpürmeye başlamış. Bir gece yaşlı kadının rüyasına giren şehida: “Evin zibilini üstüme dökme. Beni temiz tut” dedikten sonra gözden kaybolmuş. Beliren hayal aynı uyarıyı üç gece üst üste tekrarlamış. Ancak kadın uyarılara aldırış etmemiş. Bir gece mangalın başında otururken elbiseleri aniden mangaldaki kömürlerden tutuşmuş, acılar içinde yanarak can vermiş.
Tatlıcı Menteş Bey bu evi Arif Bey’e sattığında, mezar oldukça bakımsız ve yıkık durumdaymış. Şehida bir gece hem Arif Bey’in, hem de Rum garotsacısı Savis’in rüyasına girerek onlardan mezarının tamir edilmesini istemiş. Ertesi gün aynı rüyayı gördükleri ortaya çıkınca, Arif Bey mezarı tamir ettirmiş ve evin dışına şimdiki demir parmaklığı yaptırmış. Banaya Faneromeni kilisesi yanındaki şehida mezarının bir benzeridir.
Faneromeni Şehidası Adak Yeri
Güney Lefkoşa’daki Banaya Faneromeni Kilisesi karşı yoluna açılan ve eski adı "Üçler Sokağı" olan şimdiki Nicocles Sokağı’nın köşesindeki binanın duvarı içinde bulunan bir adak yeridir. 1933 yılı itibariyle sokağın köşesindeki dükkân İdare-i Vehide kapsamında bir Evkaf malıydı. Sokağın genişletilmesi söz konusu olunca dükkâna Faneromeni Kilise Komitesi talip olur. Talip olurken de buradaki mezarı anıt şeklinde bir niş içine alıp cephesine demir parmaklıklar koymayı 14 Mart 1933 tarihli yazısıyla taahhüt eder. Böylece köşe binası 22.7.1933 tarihinde £ 120 karşılığında Evkaf İdaresi tarafından Faneromeni Kilise Komitesi’ne satılır. Mozaik mezar demir parmaklıklarla korunan bir niş içerisinde iyi durumda günümüze gelmiştir. Halk arasında anlatılan bir başka rivayet ise, bu şehidanın, Rum olan ev sahibine görünüp ondan mezarını inşa etmesini istemesi üzerine inşa ettirildiği doğrultusundadır. Adak yerinin demirleri ile nişi İzzet Efendi Sokağında bulunan adak yerinin bir benzeridir.
Mahmut Paşa Adak Yeri
Polis Sokağı’nın Mahmut Paşa Sokağına birleştiği köşede bulunan bir mezardır. Bir fetih şehidine veya ermiş birine ait olduğuna inanılmaktadır. Zahra Burcunda mezarı bulunan Zehra Sultan’ın eşi olduğu da öne sürülmektedir. Çok eskiden burada bir Osmanlı mezarlığı vardı. Ancak Mahkeme Binaları’nın yapılacağı 1896 yılında dağıtılmış, ceset kalıntıları ise Girne Kapısı Mezarlığı’na taşınmıştır. Mezarlığın dağıtılmasına karşın Polis avlusundaki üç mezar dağıtılmayıp yerlerinde bırakılmışlardır. Mahmut Paşa’ya ait mezar önceleri yolun ortasında iken, ya 1896 yılında, ya da 1930’lu yıllarda şimdiki yere aktarılmıştır. Bu arada mahkeme binalarını çeviren duvarın içine bir de mumluk yapılmıştır. Bu mumluğun şimdi bile adak amacıyla kullanıldığı gözlemlenmektedir.
Musalla Burcu Adak Yeri
Venedikliler döneminde “Barbaro Burcu”, yakın geçmişimizde “Musalla Burcu” ve günümüzde ise “Barbaros Burcu” olarak bilinen burç üzerinde bulunan yan yana üç mezardan ibaret bir adak yeridir. Resmi kayıtlarda adı “Üçler” olarak geçerken, halk arasında “Musalla Dede” olarak bilinmektedir. Osmanlı ile İngiliz Sömürge Dönemlerinde burada “Musalla Mezarlığı” bulunmaktaydı. Ancak bu mezarlık İngiliz Sömürge döneminin ilerleyen yıllarında dağıtılmıştır. Mezarlıktaki üç mezar önceleri bir türbe içindeydi. O zamanlar mahalle sakinleri Ramazanlardaki teravi namazlarını türbede kılarlar, adak mumlarını da mezarların etrafında bulunan şamdanlarda yakarlardı. Ancak bu türbe 1938 yılından önce yıkılmak suretiyle mezarlara şimdiki şekli verilmiştir.
Abu Zahra Türbesi
“Abu Zahra”, “Zahra Kadın”, “Zehra Türbesi” ve “Zehra Dadı Türbesi” adlarıyla bilinen adak yeri Zahra Sokağı’ndaki Çetinkaya Spor Kulübü’nün önünde yer almaktadır. Bir rivayet, mezarda gömülü olan Zahra’nın Polis Sokağındaki Mahmut Paşa Şehidası’nın eşi olduğu doğrultusundadır. Mezar çok eskiden Zahra (Mulla) Burcu’nun kuzeyinde bulunan hisarın köşesindeki bir türbe içerisindeydi. Bu türbe kötü durumda olduğundan 1890 yılının Temmuz ayında Evkaf murahhassı Asaf Bey’in kararıyla yıktırılmak suresiyle yeniden inşa edilmişti. Anlatıldığına göre bu türbede Elmaz Efendi adında gözleri görmeyen bir adam otururmuş. Bu adam türbenin türbedarlığını yapar, mahalleli de ona yemek vermek suretiyle göz kulak olurlarmış. Ancak 1952 yılında buraya Çetinkaya Spor Kulübü yapılacağından türbe yıkılmış ve kulübün önüne şimdiki mezar yapılmıştır.
Mevlevi Tekke Türbesindeki Ahmet Paşa mezarı,
Mevlevihane türbelerine girişteki Ahmet Paşa’ya ait ikinci mezar, yakın geçmişimizde, Mevleviliği benimseyen ya da benimsemeyen kadınların adak adadıkları önemli ziyaret yerlerinden biriydi. Kimliği tam olarak belirlenebilmiş değildir. Ahmet Paşa’ya dilek dileyip adakta bulunacak olanlar, Perşembeyi Cuma gününe bağlayan gece ve/veya Cuma günleri mezarını ziyaret ederler, türbenin batısındaki pencerenin parmaklığına çaput bağlarlar, mum yakarlar ve dileklerinin gerçekleşmesi için ondan yardım dilenirlerdi. Çocuk yaşatmayan kadınlar, son doğan çocuklarının yaşaması için onları Ahmet Paşa’ya adarlar, onlara Ahmet adını verirler ve çocukları doğar doğmaz onları bir kadın aracılığıyla tekkeye bırakırlardı. Daha sonra tekkeye giden başka bir kadın, oraya bırakılan çocuğu alır ve tekkeye geliş yolunun dışındaki başka bir yoldan evine götürerek para karşılığında onu annesine satardı. Böyle yapılması halinde bu çocuğun yaşayacağına inanılırdı.
Devamı haftaya