Lefkoşa Surlariçi bölgesi, başkentimizin yüz yıllardır kalbi niteliğinde bir bölge. Kıbrıs’ı ilk kez ziyaret eden kimselerin sadece bu bölgeyi gezerek Kıbrıs tarihi hakkında oldukça fazla ve önemli derecede bilgi edinebileceği tarihi ve halen daha canlı olan bir alan. Kişisel olarak benim Kıbrıs’ta vakit geçirirken en mutlu olduğum yerlerin başında gelmektedir. Ne yazık belirtmeliyim ki mutlu olmamın yanın da bir o kadar da içimi karartmaktadır. Aslında içimi karartan şey şehrin kendisi değil bizim ona karşı olan tutumumuzdur. Modern şehrin içinde ayrı bir yapı olarak yaşamaya devam eden tarihi bir alanı bu kadar özensiz ve kötü kullanan başka bir toplum yoktur. Bu yazımda son zamanlarda dikkatimi çeken, her gördüğümde üzüldüğüm dahası utandığım bir konuya değineceğim.
Adımızın tarihini yansıtan Lefkoşa Surlariçi’ne olan bakış açımızı değiştirmeliyiz
Her ne kadar son zamanlarda, belki son on yıldır, Lefkoşa Surlariçi’ni öncesine nazaran daha iyi kullanmaya çalışıyoruz diyebilirsek de şahsi fikrim halen oldukça yetersiz ve özensiz bir şekilde kullandığımızdır. Surlariçi’nin tarihi yapısının korunması ve kullanımı başlı başına ayrı bir yazı başlığı olabilecek bir konudur. Budundan dolayı bu yazımda işin detayına inip konuyu saptırmak istemiyorum. Tahminimce Lefkoşa Surlariçi’nde vakit geçiren herkes, en azından dikkatli ve duyarlı olan herkes bu tarihi alanı neredeyse zibillikten farksız bir şekilde kullandığımızı fark edecektir. Laflarımı kasten ve bilerek seçiyorum! Hani olur da belki utanırız diye. Evet, yukarıda da bahsettiğim gibi önceye kıyasla Surlariçi’ne yatırım yapmaya çalışıyoruz. Gördüğüm o ki yeni jenerasyonun da bu bölgeye ilgisi artmaktadır. Şüphesiz bunlar iyi şeyler, sonuna kadar destekliyorum. Ancak, diğer taraftan da şunu da anlamamız gerekmektedir sadece hoş, güzel ve piyasayı oraya çekecek işletmeler açmak bizim Surlariçi’ne bakış açımız olmamalıdır. Orası sadece biz yiyip içelim, eğlenelim diye var olan bir alan değildir. Aksine, yüzyıllardır var olan, adamızın kronolojik olarak tarihini maddi kültür kalıntıları ile yansıtan korunması ve özen gösterilmesi gereken çok değerli bir mekândır. Peki bunları neden söylüyorum? Çünkü görünen o ki tarihi Surlariçi’ni temiz ve düzenli bir şekilde koruyup kullanmaktan ziyade, harabe ve pis bir halde kullanmak daha çok hoşumuza gidiyor.
Bu konuyu geçen hafta sonu yaptığım yürüyüş sırasında çektiğim birkaç adet fotoğrafla açmak istiyorum. İşin ilginç tarafı fotoğrafları çektiğim yerler hani böyle ücra köşelerde kalmış, kimsenin uğramadığı veya girmeye korktuğu alanlar bile değildir. Zaten o tarz bölgelerin durumu malumunuz içler acısı! Bu fotoğraflar belki de en işlek olan ve günlük yüzlerce hatta binlerce kişinin yanından geçip gittiği, vaktini geçirdiği alanlardır. Yere çöp atma başlı başına yer, mekân fark etmeksizin utanılması ve tartışılmaması gereken bir konudur. Üstüne üstlük bir de hiç çekinmeden şehrin merkezinde, yapısıyla ve son zamanlardaki yatırımlarla övünmemiz gereken yerlerde bu manzarayla karşılaşmak kişisel olarak beni hem şaşırttı hem de biraz düşününce çok da şaşırtmadı. Fotoğraflarda görünen bu manzaranın sorumlusu kim diye sormak hiç de önemli değil, çünkü bunun sorumlusu ev sahipleridir. Yani bu mekânı kim kullanıyorsa, her kim bu mekânı temiz tutmakla ve korumakla yükümlüyse onun sorunudur. Yani kanımca hepimizin. Oraya bu çöpleri atma cüreti bulan kişiler zaten iflah olmayacak insanlar olduğundan dolayı onlara söyleyecek çok fazla bir sözüm yok. Ancak nasıl olur da kimse rahatsız olmaz diye düşünmeden de edemiyorum. Ya da belki de oluyor da uğraşmıyor mu? Veya birileri elini taşın altına koyuyor da biz mi görmüyoruz veya sonuç mu alamıyoruz? Yine de tüm sorular anlamını yitirmektedir, şu an ki sonuç ortadadır. Zibillikten farkı yok!
Bırakın korumayı temiz tutmayı bile beceremiyoruz
Şehrimizin tarihi yapısını bu şekilde mi sergileyeceğiz? Veya bu şekilde pislik içinde mi iş yapıp bu alanı kullanacağız? Şahsi fikrim daha iyi hiç kullanmayalım. Demek ki bizler ciddi yaptırımlarla karşılaşmadığımız taktirde bu tarihi alanı korumaya ve geleceğe saklamaya özen göstermeyen bir toplumuz. Bu bilinç henüz bizlerde oluşmamıştır. Bundan dolayı yetkili kişileri bu konuda uyarmak istiyorum. Eğer Lefkoşa Surlariçi’nin nasıl kullanıldığı hakkında takip yapılmazsa, kontrol edilmezse ilerde çok daha kötü durumlarla karşı karşıya kalacağımız bir gerçektir. Çünkü utanıp, çekinmeden bu çöpleri buralara döküp atan kimseler için emin olun bu alanın korunmasının hiçbir önemi ve değeri yoktur. Onlar için bu alan sadece içinde bulundukları bir mekândır. Olsa da olur olmasa da, korunsa da olur korunmasa da.
Hani söz konusu tarihi suriçindeki binaları ve şehrin yapısını ne kadar iyi koruyabiliyoruz onu geçtim. Bırakın bunu yapabilmeyi demek ki bizler bu alanı temiz tutmayı bile beceremiyoruz, bundan bile aciziz. Bunu sırf abartı olsun veya laf olsun diye demiyorum. Hangi yabancı meslektaşım veya arkadaşım ile Lefkoşa Surlariçi’ni gezsek hepsi bu mekâna hayran kalıyor. Ancak demek ki bundan sonra misafirlerimizi bu alanda ağırlamaktan korkar olacağız. Şahsen ben misafirlerimin bu tarz görüntüler ile karşılaşmasından utanırım. Çünkü dönüp bana pislik içinde yaşamaktan utanmıyor musunuz diye sorsalar, cevap verecek tek bir kelime bulamam.