Geçtiğimiz pazar günü Lefkoşa’da kar yağdı.
Mart ayında, baharın gelmesi gerekirken bu Pazar dondurucu bir hava ile karşılaştık.
Evet, güzel bir değişiklik oldu. Gökten yağan beyaz kar taneleri sayesinde mutlu olduk ve güzel bir gün geçirdik fakat aynı zamanda bu soğuğun önemini de gözden kaçırmamalıyız.
İklim değişikliği krizinin bir sonucu olarak mevsimler kaymaya devam ediyor. Yaz ile kış arası olduğu kadar, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkları da artıyor. Bu da çölleşmeye ve biyoçeşitliliğin azalmasına sebep oluyor.
Tabi, yaşadığımız bir diğer etki ise her yıl ülkemizde de yaşanan orman yangınları.
Bizler bu pazar günü eğlenmiş olsak bile bir dakika duralım ve bugüne kadar ender kar görmüş olan Lefkoşa’da böylesine yoğun bir yağış olmasının ciddiyetini değerlendirelim.
Bunu değerlendirirken kendimize sorabiliriz: Küresel ısınmanın önüne geçmek için biz ne yapabiliriz? Küçük bir ülke olduğumuzdan dolayı bizim etkimiz önemsiz değil mi?
Evet, bizler nüfus olarak küçüğüz belki ama nüfusa oranla karbon ayak izimiz maalesef çok büyüktür.
Çünkü bizler kaynaklarımızı hoyrat olarak kullanmaya alışmışız (veya alıştırılmışız) bir kere.
Senelerdir siyasetimiz toplu taşımayı lüks olarak görmüş, her yetişkine bir araç hoyratlığı ile fosil yakıt tüketerek doğaya karbon salma miktarını normal bir dünya vatandaşına göre kat be kat aşmışız.
Binalarımızın enerji performansı hiç gündem olmamış mesela. Yenilenebilir enerji sistemleri geldiğinde bile bu bizleri hoyratça enerji harcamaya itmiş. Panel takanlar kapılarını açık bırakarak klimalarını çalıştırır olmuş. Bu da ülkenin yenilebilir enerji üretim miktarını, ülke enerji üretim miktarından düşürmesine engel olmuş.
Mantolama, iç izolasyon, saçaklar, sundurmalar ve diğer enerji performansı kriterlerini hiç gündeme getirmemiş belediyelerimiz mesela. Türkiye’de mantolama yapmak zorunlu iken, bizde 20 santim duvar ve iki el sıva yıllardır standart olarak kalmış.
Ağaçlandırmayı bir opsiyon olarak görmüşüz şehirlerimizde. Şehrin İngiliz döneminden kalan mahalleleri ağaçlandırılmış durumda iken bizim yönetimimizde oluşan bölgelerde ağaçlar seyrek kalmış hep.
Bugün Lefkoşa’da mart ayında kar yağıyorsa eğer, bizlerin de çorbadaki tuzumuzu azaltmak zamanı gelmiştir artık.
Bunu yapabilmek için şehirlerimizde almamız gereken bazı acil önemler var:
- Artık şehirlerimizde TOPLU TAŞIMA SİSTEMLERİNİ kuracağız. Bu sistemleri güçlendireceğiz. 7-24 düzenli çalışacak şekilde yapılandıracağız. Böylece her yetişkin bireye bir araç alma zorunluluğunu sona erdireceğiz. Şehrin sakini, turisti ve öğrencisi araba almasa da kolaylıkla ulaşım hakkını kullanabilecek.
- Şehir içerisinde GÜVENLİ VE AĞAÇLARIN GÖLGESİNDE BİSİKLET YOLLARI sağlayacağız. İnsanlar işlerine, öğrenciler okullarına, çocuklar parklara bisiklet kullanarak yağmurlu günde de güneşli günde de gidebilecek.
- Binalarımda İZOLASYONU ZORUNLU KILACAĞIZ. 20 santim duvar üzeri sıva artık binalarda kabul edilmeyecek. Ya mantolama ya da iç izolasyon mutlaka her yeni yapılan binada zorunlu kılınacak. İnşaat ruhsatlarında kontrol edilecek.
- Nasıl ki aldığımız buzdolabından kullandığımız ampule kadar tüm ev aletlerimizin enerji sınıfı var, artık ruhsatını aldığımız BİNALARIN DA ENERJİ SINIFLARI OLACAK. D sınıf binalar, A sınıf binaların teşvik ve kredilerine bütçe sağlayacak. İnşaat ruhsatları için istenilen vizeli proje listesine enerji sınıfı hesaplaması dahil edilecek.
- Asfalta savaş açacağız. ŞEHİRLERİMİZİ AĞAÇLANDIRACAĞIZ. Sokaklarımıza, kaldırımlarımıza, arazi sınırlarımıza ağaç ekmeyi bir pratik haline getireceğiz. Bu sayede yazları daha gölgeli ve serin, kışları rüzgâra daha az maruz kalan sokaklar yaratacağız.
Tam da bu maddeleri yazarken ‘Peki, bunları yapmak için parayı nereden bulacağız?’ dediğinizi duyar gibiyim dostlar.
Bu soru ile karşılaştığımızda bu mücadeleyi bizlerin başlatmadığını, Avrupa Birliğinin uzun bir süredir iklim krizi ile ilgili mücadele ettiğini hatırlamamız önemlidir.
AB, şu anda dünyanın en büyük sorunu olarak kabul etiği iklim krizini çözmek için tüm araçlarını seferber etmiş durumdadır. Bu araçlar arasında ise ekonomik fonlar başta gelmektedir.
Karbon emisyonunu azaltacak ve çevreye duyarlı olan doğru vizyonlar bu fonlardan yararlanacak projeleri yapmakta şüphesiz başarılı olacaktır.
Yeter ki yeşil bir vizyonu benimseyelim.
Yeter ki üzerimize düşeni üstlenelim.