Birkaç yıl önce Belfast’a tatile gitmiştik. Her turist gibi biz de tatil boyunca tüm şehri ve çevresini gezdik. Bu gezi sırasında bir günümüzü de volkanik patlamaların sonucu ortaya çıkmış ‘Devler Kaldırımını’ (Giants Causeway) ziyaret etmeye ayırdık.
‘Devler Kaldırımı’ muhteşem bir jeolojik alandı. Milyonlarca yıl önce oluşmuş bu doğal güzelliğin tadını çıkarttık hep birlikte. Fakat o gün yaptığımız geziden benim aklımda kalan yer ‘Devler Kaldırımı’ olmadı. Çünkü bu bölgeyi gezdikten sonra otobüsümüz bizleri başka bir yere daha götürmüştü: Carrickarede Köprüsü.
Kıyının hemen on metre uzağında, küçücük bir ada hayal edin. Bu küçücük adaya bağlanan bir yaya köprüsü yapılmış. Daha önceleri ipten olan bu köprü, 2000 yılında çelik kablolar ile tekrar inşa edilmiş. Bu inşaatın maliyeti ise 16 Bin STG tutmuş.
Öncelikle 45 dakika sıra bekliyorsunuz bu köprüden geçmek için. Karşıya geçinizde ise, küçücük adanın içinde 5 dakikada dolanıp tekrar sıraya giriyor ve ana karaya dönüyorsunuz. Ve bu köprüden iki kez geçebilmek için 6.5 STG ödüyorsunuz. Kim öder o parayı demeyin, bu köprüden yılda toplam 247.000 adet turist geçiyor. Yani 16 Bin STG maliyetle yapılan bu köprü, İrlanda’nın müzelerine yılda 1.6 Milyon STG katkı sağlıyor.
Dönerken bütün yol boyunca “biz adamızda ne yapıyoruz” diye düşündüm. İrlandalılar küçücük köprüsünden yılda çeyrek milyon turisti geçirirken, metrekare başına bu kadar fazla kültürün ve medeniyetin düştüğü adamızda “bizler ne yapıyoruz” diye tekrar tekrar sorguladım kendimi.
Mesela başkent Lefkoşa, Surlariçini kullanıyoruz ama turistimizi surların dışına çıkartmaya adeta korkuyoruz. Elinde su şişesiyle Lokmacı Sınır Kapısından geçen turist, on yıldır gözden geçirilmeyen mavi bir çizgide hızlıca dolaşıyor ve şişesindeki su bitmeden güneye dönerek parasını orda harcıyor.
Bu konuda kendimizin bile unuttuğu bölgeleri var Lefkoşa’nın: Mesela Shakespeare Caddesi.
Genç nesil olarak bizler Shakespeare Caddesi nerededir bilmiyoruz, hatta çoğumuz hiç duymadık Lefkoşa’da böyle bir cadde ismi olduğunu. Resmi ismi Mehmet Akif Caddesi olan, ama herkesin Dereboyu dediği bu caddenin orijinal adı aslında Shakespeare Caddesi. Zaman ile tabelalardan sökülmüş, tarihten silinmiş bu isim.
Hayır, “sokak isimlerimizi neden değiştirdik” tartışması başlatmak değil niyetim. Niyetim kısır isim tartışmalarına girmek de değil kesinlikle. Benim niyetim bu ülkenin tarihi zenginliğini hatırlatmak ve bu zenginliği kent ekonomisine katkı sağlayacak projelerle öne çıkarmaktır.
Mesela gelin bu caddenin eski ismini önce kendimize, ardından da ülkemize gelen turistlere bir kez daha hatırlatalım. Ülkenin en fazla kullanılan yeşil alanı Kumsal Parkı ile ülkenin en fazla kullanılan ticari yolu Dereboyu Caddesinin kesiştiği noktayı küçük bir meydana dönüştürelim.
Heykeltıraşların katılacağı bir yarışma ile bu on iki arabalık otoparkı, Shakespeare’in Romeo ve Juliet oyununu betimleyen bir heykel ile süsleyelim. Altına da büyük harfler ile ustanın bir trajedisinde değindiği şiiri yazalım:
“Bütün dünya bir sahnedir...
Ve bütün erkekler ve kadınlar
Sadece birer oyuncu...
Girerler ve çıkarlar.”
Böylece ülkemize gelen her turiste bu yolun ve bu üstadın hikâyesini anlatalım. Ve sadece bununla da kalmayalım, sene iki kez bu caddede festival düzenleyelim: Shakespeare’in ve Mehmet Akif Ersoy’un doğum günlerini bu caddede düzenleyeceğimiz etkinliklerle kutlayalım.
Lokmacı sınır kapsından ve Ercan Havaalanından Lefkoşa’ya gelen turistlere sadece Surlariçini değil, bu ve bunun gibi küçük sürprizler sayesinde başkentin her yerini gezdirelim. Böylece hem Lefkoşa’nın turizm şehri olabilmesi için emin adımlar atalım, hem de evimizden çıkarken bizleri heyecanlandıracak mekânlar yaratalım.
Çünkü Lefkoşa turizm şehri oldukça, esnafı turist ile buluştukça daha fazla kazanacak. Esnaf kazandıkça da önce kent, sonra belediyesi ve arından da ülke ekonomisi faydalanacak.
Bunu yaparak ekonomik krizle ve yüksek vergilerle sıkıştırılmış esnafımıza katkı sağlamak ise yine bizim elimizde. Tek ihtiyacımız ise biraz istek, biraz irade ve bolca da VİZYON.