*** Kıbrıs’ın sözlü tarihi…
Lefkoşa’yı ikiye bölen hat üzerindeki Ermu Caddesi renove edilip açılabilse, bölünmüş başkentimizin ölü bir bölgesi canlandırılabilir, hem Kıbrıslılar, hem yabancı turistler başkentimizin bu bölümüne hayat verebilirdi… Ermu Caddesi bir zamanlar çok renkli bir yerdi – dükkan sahipleri Kıbrıslıtürkler, Kıbrıslırumlar, Kıbrıslıermeniler’di ve birlikte uyum içinde çalışıyorlar, çokkültürlü bir toplum olan Kıbrıslılar’a hizmet ediyorlardı.
Ben doğmadan çok önceleri anneciğimin Ermu Caddesi’ne çok yakın bir evi vardı – ben hiçbirzaman bu evde nasıl bir hayat olduğuna tanık olma şansı elde edemedim çünkü ben Ekim 1958’de dünyaya geldim. Ben doğduğumda ailemiz 1956’da Çağlayan’da Seyfi Akdenizler’den bir arsa satın alarak çoktan oraya bir ev yapmışlardı – evin yapılması 1956’da tamamlanmıştı ve ben bu evde büyüdüm. Babacığım EOKA kurulunca pek yakında Ermu Caddesi’ndeki ortak yaşamın karışabileceğini hesaplayarak Surlariçi Lefkoşa’nın hemen dışında, Çağlayan’da bir arsa satın alarak ev yapmaya girişmişti… Evin kapısındaki demir süslemeleri annem çizmiş, demirciye yaptırmışlardı. Kapının üstünde iç içe iki kalbin ortasında bir “T”, bir de “N” harfi vardı yani annemin adı Türkan’ın ve babamın adı Niyazi’nin başharfleri. Pencerelerde de gene annemin dizayn ettiği işlemeler vardı: Burada da abimin adı Alper ile ablamın adı İlkay’ın başharfleri vardı… Benim adım yoktu hiçbir yerde çünkü ben henüz dünyaya gelmemiştim… Ben doğmadan iki yıl önce bu eve taşınmışlardı…
Ben aslında “talihsiz” sayılabilirdim çünkü Ermu Caddesi ve çevresindeki çokkültürlü yaşamı, Trodoslar’daki doğa harikası Alona köyüne gittikleri tatilleri kaçırmıştım. Çağlayan mahallesinde büyüyecektim – burası Kıbrıslıtürkler’in mahallesiydi, arka sokaklarda Kıbrıslırumlar da vardı belki o dönem, Kıbrıslıermeniler de ama bizim sokakta yoktu. Böylece Rumca öğrenme şansım olmayacaktı. Ablamla abim Alona tatillerinde Kıbrıslırum çocuklarla oynayarak Rumca öğrenmişlerdi küçük yaşlarda. Sonraları ablam Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çeşitli resmi dairelerinde, Kıbrıslırumlar’la birlikte çalışarak Rumcası’nı daha da geliştirecekti.
Ablam 14 Ocak 1944’te Mağusa’da dünyaya gelmiş, sonra ailemiz Lefkoşa’ya taşınınca, Ermu Caddesi’nde büyümüştü. 1950’li yılların başlarında Alona köyüne her yıl üç ay tatile gittikleri için, buradaki Kıbrıslırum çocuklardan Rumca konuşmayı öğrenmişti.
Ablam Kıbrıslırumlar çocuklarla oynadığını, her sabah onlarla birlikte subaşına giderek burada kahvaltı yaptıklarını, öğleden sonraları kahvehanelere giderek ceviz macunu yediklerini hatırlıyor. 1960-63 yıllarında Kıbrıs Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı’nda çalışırken Kıbrıslırum arkadaşlar edinmiş… Lena’yı, Hristalla’yı, Andrulla’yı hatırlıyor. O kadar iyi arkadaşmışlar ki birbirlerinin evlerini ziyaret ederlermiş. Leondos Markides müdürleri imiş…
Babam henüz ikiye ayrılmamış olan Lefkoşa Belediyesi’nde katipti – ablam oraya gidip babamı beklermiş ve bu karma belediyede babamın işi bittiği zaman sinemaya giderlermiş. Bay Lukudis’in bir sinema sahibi olduğunu, babamla ahbap olduğunu, bu sinemaya giderek iyi vakit geçirdiklerini hatırlıyor… Aynı zamanda belediyenin Fakirhanesi’ni de sık sık ziyaret ederlermiş babamla ve annemle birlikte… Fakirhane’de oynadığını da hatırlıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı’na memur olmak üzere sınava katıldığı zaman, burada yedi Kıbrıslırum, üç Kıbrıslıtürk olduğunu, ona İngilizce sorular sorduklarını fakat onun bu soruları Rumca olarak yanıtladığını hatırlıyor. Sınavı yapanlar çok şaşırmışlardı çünkü ablam henüz 17 yaşındaydı ve çok iyi Rumca konuşuyordu. Ona “Rumca’yı nereden öğrendin?” diye sormuşlar. O da “Alona’da Kıbrıslırum çocuklarla oynarken öğrendim” demiş. Onu çok beğenmişler ve hemen işe almışlar… Kıbrıslırumlar ona “Türk Aliki Vuyuklaki!” diyorlarmış…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin piyango çekilişinde makineden numaraları çektiğini, her piyango çekilişi olacağı zaman onu çağırdıklarını hatırlıyor… 1963 sonrasında da Türk Cemaat Meclisi piyango çekilişlerine katıldığını ve numaraları başka kadın memurlarla birlikte makineden çektiklerini ben de hatırlıyorum… “Kıbrıslılar’ın İki Toplumlu Sözlü Tarihi” başlıklı İKME ve BİLBAN Araştırma Kurumları için on yıl kadar önce onunla yaptığım röportajda ablam İlkay Adalı tüm bunları anlatmıştı bana… (*) Pazartesi devam edecek...