Bu köşe yazısına başlamadan önce LTB Teknik Komitede yeşil alanlarındaki kaçak yapılaşmalarla ilgili verdiğimiz üç yıllık mücadeleyi gözden geçirdim. Yeşil alanlardaki pek çok yapılaşmayı, restoranı, büfeyi ve farklı işletmeleri kaldırmak veya halka hizmet verecek şekilde yapılandırmak için ciddi bir mücadele sürdürmüştük.
Ardından dünyadaki yeşil alanları araştırırken New York kentinde bulunan 2800 dönümlük Central Park’ın mükemmel bir fotoğrafına rastladım. Kafamda bu düşüncelerle gezdiğim için de rastladığım anda dehşete kapıldım. Özellikle geçmiş dönemlerde belediyede pek çok kez tekrarlanan ve maalesef yankıları bu günlere ulaşan “büfe kiralayalım, belediye para kazansın” yaklaşımları çınladı kafamda. Ve bizlerin yönettiği bir Central Park’ta, yüzbinlerce büfe canlandı gözlerimin önünde.
Dünyanın en değerli arazi fiyatlarına sahip olan New York’un göbeğinde, 2800 dönümlük bir alana yayılmıştı Central Park. Peki, neden büfelerle donatmamış, imara açılmamış veya tüketilmemişti?
1800’lü yıllarda çalışmalarına başlanan bu kent ormanı, 20 yıla yakın bir zamanda tamamlanmıştı. Dahası uçurumlar ve bataklıklar ıslah edilerek 1600 tane ev de yıkılmış ve başka bölgelere taşınmıştı. Bunlar parkın yapımının zorluğu konusunda bizlere ipuçları verse de, parkın yüzyılları devirerek günümüze ulaşmasının nedenleri değil. Bunu anlayabilmek için kendimize doğru soruyu sormamız gerekiyor: ‘Central Park New Yorkluların yaşamında ne ifade ediyor?’
- Metropolisleşmiş bir kentin içinde beş dakikada beton bloklarından kurtularak göllerin, ağaçların ve doğanın hakim olduğu bir mekan sunuyor
- Bu kentsel ormanın içerisindeki 9.7km uzunluğundaki parkur, koşucular, bisikletçiler, yürüyüşçüler ve patenciler tarafından yoğunlukla kullanılıyor
- Bahçe sahibi olmanın büyük bir lüks olduğu şehirde, babaların çocuklarına bisiklet sürmeyi öğretebileceği, insanların gündelik yürüyüşlerini yapabileceği bir alan sunuyor
- Yoğun iş hayatından kaçmak isteyen New Yorklunun piknik sepetini alıp gidebileceği yegane bir yer Central Park
- Fayton gezileriyle, heykelleriyle, spor alanlarıyla, gölleriyle, çocuk parklarıyla, konser alanlarıyla ve daha birçok etkinliğiyle yılda 42 milyon ziyaretçi çekiyor
- Ekonomiye ciddi katkı sağlıyor
- Kentin oksijen oranını arttırıyor
- New York’a kaliteli bir hayat sağlayarak dünyanın en değerli arazi fiyatlarından birine sahip olmasının birincil sebebi oluyor
Yıllar boyunca betonlaşmayı gelişme, yeşil alanları ‘büfeleşme’ ve kentsel tasarımı unutulmuş bir bilim dalı olarak gördüğümüzden dolayı bugün Lefkoşa’mızda bir kentsel ormanımız yok. New York gibi gelişmiş kentlerde böyle güzel sistemlerin kentli hayatına etkileri ise bizi gıpta ettiriyor ve Lefkoşa’nın bir Central Parka, bir kent ormanına ve kentsel soluk alanlarına ne kadar ihtiyacını olduğunu hatırlatıyor.
Kent ormanı yaratmak aslında Lefkoşa için de mümkün. Metehan ile Mehmet Akif Caddesi arasında kalmış olan askeri bölge, gerek ağaçlandırması, gerek konumu, gerekse de ulaşımı ile bir Lefkoşa Kent Ormanına dönüşebilir. Böylesine bir adım ise bu kentin yaşam standartlarını kat ve kat arttırabilir.
Güvenlik Kuvvetleri tarafından kullanılan bu alanın Lefkoşa Kent Ormanına dönüşmesinin önündeki engel aslında askere ait olması değil. Bu alan büyük ve bölünmemiş parsellerle bireylere aittir. Bu güne kadar bu bölgenin bakir kalmasının yegane sebebi ise askeri bölge olmasıdır.
Olası bir anlaşma sonrasında askerin buradan ayrılması seri bir betonlaşma ile sonuçlanacaktır. Zaten bölgede asker kontrolünde olmayan birkaç parsel, hızlı bir şekilde apartman blokları ile dolmuştur. Yakın dönemde yaşadığımızdan bu betonlaşmadan dolayı, bugün artık istimlak konusunu acilen gündemimize getirmeliyiz.
Bu bölgenin askeri bölge iken bir kent ormanına dönüştürülmesi artık elzemdir. Askerin kontrolünde bile olsa bir kent ormanının hayatına katacağı faydalar Lefkoşalıya gösterilmelidir. Lefkoşalı;
-Bisikletini sürmek için bu bölgedeki parkurlara gidebilmelidir, çocuğuna bisiklet sürmeyi bu kent ormanında öğretebilmelidir
-Kurulacak tesislerde spor yapmak için bu bölgeyi kullanabilmelidir
-Kentin dibinde, kentin betonundan ve egzoz kokusundan uzak piknik yapabilmenin hayatına nasıl bir anlam katacağını hissedebilmelidir
-Dereboyu’na bu kadar yakın ve korunan bir kent parkının ticarete yapacağı etkiyi deneyimleyebilmelidir
-Lefkoşa Kent Ormanının yükseköğrenim ve turizm sektörlerimize ne kadar katkı sağlayabileceğini hissetmelidir
Ancak yaşanarak hissedilecek bu deneyimden sonra Lefkoşalı kendine ait olan bu kent ormanını ölesiye koruyacak ve benimseyecektir. Aksi takdirde hiçbir boşluk yaratmadan, soluk alanlarını betonla doldurarak büyüyen bu kent, bir bataklık gibi bizleri içine çekerek boğmaya devam edecektir.