Hani insan vardır; bir merhabadan öteye gitmezsin.
İnsan vardır, bir merhabaya bir de sohbet eklersin.
Ve insan vardır; iki elin kanda olsa onunla, onun özellikle özel bir gününde yanında olabilmek için yürekten çaba harcarsın.
Neriman Cahit hocanım; benim için böyle biri işte; iki eli kanda olsa yanında olmayı yürekten hakeden.
Çünkü “doğru” bir insandır.
Çünkü “doğru” bir eğitimcidir.
Çünkü “doğru” bir yazardır.
Çünkü “doğru” bir gazetecidir.
Çünkü “doğru” dürüst bir dosttur...
Yeni yayını “Lefkoşa’ya Mektuplar”ın tanıtım gecesinde birlikte olduk.
Küçücük yaşlarda Kırnı’dan kopup, Lefkoşa’nın “şeher” ağırlığında kendini yoğurmaya başlamasıyla, yaşamının merkezine oturttuğu bu tarihin kozmopolit kültürel mirasına karşı tutkulu bir aşk ile yürümüş her yılı.
Unutmamış köyünü, nerden geldiğini ve hep sözüne onunla başlamış, kırmızı ayakkabılarını da anlatarak.
Müstemleke döneminin öğrencisiyken, öğretmeni de oluvermiş.
Otonomu, Federeyi öğretmenliğiyle geçirmiş.
Sendikasında ne sözünü, ne terini eksik etmemiş.
“Şeher” onu susturmuştu çocukluğundan itibaren.
“Şeherin dili” bir kamçı gibi vururken yüreğine, o çocuk yaşlardan suskunluğunu yazıya dökmüş.
Hani düşüncelerini, ruhunu anlatacağında sözleri kullanmak istememiş; ilkokuldaki şeherli çocukların diline benzer diye ve kelimeleri kağıtla buluşturmuş, kalemi; dili-sözü olmuş.
“Lefkoşa’ya Mektuplar”, O’nun 18. Yayını.
Hani ikinci baskılarını da “yayın adeti” olarak sayanlar var ya bu memlekette; Neriman hanım’ın hiç böylesi bir abartmaya ihtiyacı olmamış; neyi “doğurduysa” onu söylemiş; 18’inci diye.
Yıllarca biriktirmiş her duyguyu, içinde saklamayı seçmemiş çoğunlukla, yazılarıyla vücut buldurmuş ve paylaşmıştır bizlerle.
Tıpk “Lefkoşa’ya Mektuplar”da olduğu gibi.
Sadece Lefkoşa yok aslında bu kitapta.
Tam manasıyle “Kıbrıs” var.
Bir bakarsınız 50 yıl öncesine götürüyor okuru, öğretmen olduğu bir köydeki mis gibi pilav’dan bahsederken.
Bir bakarsınız “eğitim” sistemini almış ele, KTÖS’ten, Kitaplardan bahsederek.
Ve başını her çıkardığında evinden dışarı, gördükleri, yüreğine kaydetmiş her olanı.
Ve Lefkoşa’nın her yanı ve anı, düşüvermiş her kelimeye, su haznelerinde damlayan her çeşmeye.