15 Ocak 2014 Çarşamba günü sabah saat 08.30’da Lefkoşa’dan iki araçla hareket ediyoruz. Siliku köyünden bir Kıbrıslıtürk şahit ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte İpsona’ya doğru yola çıkıyoruz.
Yaşlı şahidin bazı sağlık sorunları olduğundan öğleyin geri dönmek zorunda – bu yüzden erkenden yola koyulduk.
İpsona’yı geçerek Kuris barajına doğru yolalıyoruz… Yollar değişmiş fakat bir kez doğru yola girince, yaşlı şahit hatırlıyor ve mutlu oluyor. Bir virajda duruyoruz ve dışarı çıkıyoruz.
Yaşlı şahit bize bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’n gömülmüş olabileceği bir bölge gösteriyor. Kıbrıslırum arkadaşlarından birisi bu olası gömü yerini görmüş ve ona anlatmış… Şimdi de bu yaşlı şahit, köylüsü olan ve Kayıplar Komitesi’nde çalışan bir Kıbrıslıtürk araştırma görevlisinin teşvikiyle bildiklerini paylaşıyor.
Köyü Siliku’dan söz etmeye başlıyoruz. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in babası “Hrisantos”un Siliku köyünden Kıbrıslıtürk köylülerinin hayatını nasıl kurtarmıştı, bundan söz ediyoruz. Bu öyküyü daha önce bir başka Silikulu okurum Pembe Hanım’ın anlattıklarını aktararak kaleme almıştım – çok sonraları Türkiye medyası bu öyküyü “keşfetmiş” ve manşetlere çıkarmıştı. Yaşlı şahit, neler olduğunu aktarıyor:
“1974’te ben köyün muhtarıydım ve köyden dışarıya çıkamazdım” diyor. “O nedenle Pembe Hanım’ın babası İbrahim Dayı’yı Hrisantos Anastasiadis’e göndermiştik, köyümüzün dışından başka köylerden bazı Kıbrıslırumlar köyümüze gelmişlerdi ve hayatlarımız tehlikedeydi. İbrahim Dayı yaşlı olduğu için Leymosun’a, Hristantos’a gidebilirdi çünkü ona dokanmazlardı yaşlı bir adam olduğu için… Hristantos çok yoksul bir aileden gelirdi ve İbrahim Dayı’nın ailesi ona büyürken çok yardım etmişti, ona yiyecek ekmek ve para vererek, küçük Hrisantos’un hayatta kalmasına yardım etmişlerdi. Hrisantos 1974’te Leymosun’da polis şefiydi ve İbrahim Dayı ona olanları bildirince derhal köyümüze kötü niyetle gelen Kıbrıslırumlar’ı aramış ve onlara kesinlikle Siliku’daki Kıbrıslıtürkler’e dokanmamalarını söylemişti. Bu Kıbrıslırumlar Platres, Trimiklini ve Pera Pedi köylerinden geliyorlardı… Hrisantos bizim köylümüzdü fakat Pera Pedi’ye evlenmişti ve orada kalıyordu. Hrisantos’tan gelen telefon üstüne köyümüze bu köylerden gelmiş olan Kıbrıslırumlar gelip bizden özür dilemişler ve köyümüzü terk etmişlerdi. Hrisantos’tan korkuyorlardı, bu yüzden özür dilediler. Böylece hayatlarımız kurtarılmış oldu…”
Kuris barajı yakınlarındaki olası gömü yerini inceleyip fotoğraflarını çektikten sonra yaşlı şahitle vedalaşıyoruz ve Leymosun’a geri dönüyoruz.
Kayıplar Komitesi yetkilileri Ksenofon Kallis, Murat Soysal ve Okan Oktay’a Leymosun’da olası bir gömü yeri göstermek istiyorum. Önce Leymosun’un “Türk mahallesi” Ayandon’a gidiyoruz. Burada arkadaşım, “kayıp” yakını Hristina Pavlu Solomi Patça’yla buluşuyoruz – Hristina Komi Kebir’den (Büyükkonuk) bir “kayıp” yakını ve araştırmalarımızda her zaman bize gönüllü olarak yardımcı oluyor…
“Ayandon Mahallesi”nde kiliseyi ve camiyi arkamıza alarak kuzeye doğru yürüyoruz. Bazı Kıbrıslıtürk şahitler bir süre önce bana ve Hristina’ya, 60’lı yıllarda bazı “kayıp” Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürkler’in gömülmüş olabileceğini söyledikleri bir yer göstermişlerdi. Bazı “kayıp” şahısların bu bölgedeki “askeri” bir binanın tuvalet kuyusuna veya atış poligonu içine gömülmüş olabileceği yönünde söylentiler bulunmaktaydı. Bölgedeki bazı binaları kullanmakta olan Kıbrıslırum göçmenler bir hapishane gibi de kullanılmış olan “askeri” binayı bize gösteriyorlar – tuvaleti de buluyoruz, binanın arka kısmında çeşitli kuyular varmış, bunlara da bakıyoruz – tümü kapalı ama bunların en büyüğü, tuvalete en yakın olan kuyuymuş… Belki de bu kuyu olası bir gömü yeri olabilir.
Ondan sonra yeraltındaki atış alanının girişini bulmaya çalışıyoruz. Okurlarımdan birisi bana bu yeraltı tünellerinde de bir kuyu olabileceğini, oraya bazı “kayıplar”ın gömülmüş olabileceği yönünde söylentiler bulunduğunu anlatmıştı.
Yeraltı tüneline girişi keşfeden Kallis oluyor – bu bölgede bulunan bir evin mutfağında çok büyük bir kuyu varmış – neredeyse odanın çapı kadar ağzı varmış, atış talimlerinin yapıldığı yere buradan giriliyormuş gibi duruyor. Bu eve yerleşen Kıbrıslırum göçmen ailesi, evin mutfağında büyük bir kuyu bulunca çok şaşırmışlar o günlerde – kuyunun ağzı açıkmış! Kuyu tertemizmiş, içinde ne su, ne de çöp varmış. Şimdi kuyunun ağzı kapatılmış… Bu tünellerin yeraltından “Türk mahallesini” bağladığını öğreniyoruz…
Tünelin bir başka girişini tarif etmişlerdi bana – yolun karşısında derenin bulunduğu yerdeydi.
Bu bölgede yaşayan Mağusalı Kıbrıslırum göçmenler bizi kahve içmeye davet ediyorlar, son derece sevecen ve misafirperver davranıyorlar – bir zamanlar Kıbrıs’ta geçerli olan Kıbrıslılar’ın misafirperverliğini hatırlatıyorlar bize…
Larnaka’da da bulmamız gereken bir diğer gizli atış poligonu var – okurlarımın ifadelerine göre bazı “kayıplar” bu gizli atış poligonunda sorgulanmışlar, işkence görmüşler, öldürülmüşlerdi ve hala “kayıp”tırlar…
Leymosun’a veda ediyoruz ve Lefkoşa’ya geri dönüyoruz… Belki okurlarımızın yardımlarıyla Leymosun bölgesinden “kayıp” edilmiş olanların nerelere gömülmüş olabileceğini bulmaya bir adım daha yaklaşacağız…