“Leymosun’dan Melburn’a mezeci dükkanı sahibi Filokipros Dimitri Pitsillidis’in öyküsü...” (2)

Sevgül Uludağ

TALES OF CYPRUS yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” internet sayfasının kurucusu, değerli arkadaşımız, Avustralya’dan araştırmacı-yazar, grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, Leymosun’dan Melburn’a manav Filokipros Dimitri Pitsillidis’in öyküsünü kaleme aldı. Biz de bu yazıyı okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle devamla şöyle yazıyor:

***  Dimitri, “Babam işyerinin adını “Fillip’s Deli” olarak değiştirmiş olsa da, dükkanın altında büyük bir tabelada da “Pitsillidis” yazıyordu. Babam bunu o günlerde Melburn’a gelen Yunan göçmenleri çekmek için yapmıştı. Bundan sonra çoğu insan dükkanımızı Pitsillidis’in Şarküterisi olarak bilecekti...” diyor...

***  1956 yılında Filokipros, Lonsdale Sokağı’nda, kendi şarküterisine çok yakın bir yerde bir dükkan daha satın almıştı. Bu dükkan, on seneden fazladır Çinliler’e ait bir cenaze eviydi. “Burasının adı Raybolds Cenazeleri idi” diye anlatıyor Dimitri. “Tüm cenaze arabaları Lonsdale Sokağı’na park ediyordu ancak sürekli ceza yiyorlardı, böylece Çinli sahipleri dükkanı babama satmaya karar vermişlerdi. 14,500 liraya satmışlardı, 7 bin lira deposit ile, geriye kalan parayı da faiziyle birlikte babam kendilerine beş yıl içinde ödeyecekti...”

***  1953 yılının Ağustos ayında Filokipros, şarküterisini bu yeni yere taşımış ve eski yeri de bir kuru temizleyiciye dönüştürmüştü. “Başlangıçta babam şarküteri için yeterli mal bulmakta zorlanıyordu. 1950’li yıllarda, özellikle Menzies hükümetinde, ithalatta çok büyük kısıtlamalar vardı. Müşteri çekmekte zorlanıyorduk. Ancak göçmen taşıyan gemiler tümüyle bekar Yunan ve Kıbrıslı erkeklerle dolu vaziyette Melburn’a gelmeye başladığında, dükkanımız her zaman çok yoğun oluyordu. Sabah saat 8’de açıp akşam saat 6’da kapatıyorduk. O günlerde mezeciler yasaya göre 6’ya kadar açık kalabiliyordu, diğer dükkanlar 5.30’da kapatılıyordu. Cumartesileri öğlen saat 1’e kadar açıktık, Pazar günleri kapalıydık. Her yer kapalıydı Pazar günü” diyor Dimitri.

***  Dimitri, Lonsdale Sokağı’nın 1950’li yıllarda kötü bir üne sahip olduğunu hatırlıyor... “Saat 6’dan sonra tüm sarhoşların düşe kalka publardan çıktıklarını hatırlarım” diyor. “Lonsdale ile Russell Sokağı köşesinde bir pub vardı, bir diğer pub da tam bizim mezecinin yanındaydı ve adı da Continental Hotel idi. Akşamüstü saat 5’te tüm işçiler ve fabrikalardan çıkanlar iş sonrası meyhanelere akın ediyordu. Dört-beş bira sipariş ediyorlar ve publar saat 6’da kapanmadan önceki bir saat içinde hepsini içmeye çalışıyorlardı. Buna “saat altıya kadar kafayı çekmek” deniyordu. Kusan insanlar, hatta kaldırımlara işeyenler görüyordum. Delilikti bu” diye anlatıyor Dimitri.

***  Filokipros, mezeci dükkanının üstündeki bir odayı yasadışı bir kumar işletmesi olan SP Bookie’yi idare eden Fisher adlı adama kiralıyordu. Dimitri, “Bu bahisçiye çıkmak için bizim dükkanın arkasındaki merdivenleri tırmanmak gereiyordu” diyor. “Kahve ve Türk lokumu ikram ediyorlardı, bahis oynayanların daha çok kalması için. Polise rüşvet veriyorlardı, böylece polis de buradan uzak durup görmezden geliyordu... Tuhaftır ki babam hiç yukarı çıkmadı kumar oynamaya. O hala Elizabeth Sokağı’ndaki o kahvehaneye gidip orada kumar oynamayı ve parasını kaybetmeyi tercih ediyordu...”

***  Dimitri, bazı müşterilerinin limana demir atan göçmen gemilerinin mürettebatı olduğunu anlatıyor... “Göçmen gemileriyle Melburn’a gelen Yunan denizciler ve mürettebat, bizim dükkana gelip tenekeler dolusu Avustralya tereyağısı, karabiber ve çekirdek kahve satın almaya koşuyorlardı... Yunanistan’daki ailelerine Avustralya’dan götürmek istedikleri üç şey bunlardı sadece. Avustralya tereyağımız, dünyanın en iyi tereyağısıydı. Sonra da babama dönüp “Birşeye ihtiyacın var mıdır? Sana Yunanistan’dan ne getirelim?” diyorlardı. Babam da bamya, zeytin ve peynir istiyordu onlardan. İnanılmazdı. Yunan göçmen gemileri Melburn’a geldiğinde, mürettebat kasalar dolusu bamyayla bizim dükkana geliyordu. O günlerde stoklarımızı böyle tazeliyorduk. Bu tür şeyleri bulamazdınız Avustralya’da... Elbette tüm bunlar düzgün faturalar ve düzgün makbuzlarla yasal olarak yapılmaktaydı...”

Filokipros Pitsillidis, aynı zamanda James Filips olarak da biliniyormuş...

***  Dimitri’ye göre Pitsillidis’in Mezeci Dükkanı, Melburn’daki müşterilerine, özellikle de Yunan ve Kıbrıslı göçmenlere yepyeni bir yiyecek ve öte beri dünyası sunuyordu... “Salam ve mortadella ile taze sandviçler yapıyorduk her gün ve teneke kutularda Avustralya tereyağısı satıyorduk. Kahvelerimiz ve biberlerimiz dev torbalarda geliyor ve okkayla satılıyordu...”

***  Liseyi bitirdikten sonra Dimitri, Nisan 1956’da babasının dükkanında çalışmaya başlamıştı... “İşte o zaman babamın dükkanına gelen Yunan gemicilerle ben kendi alışveriş düzenlemelerimi yapmaya başladım. Nihayetinde, Yunanistan’daki bütün büyük üreticilerin isimlerini öğrenmeyi başardım. Avustralya’da ithalat üzerindeki kısıtlamalar rahatlayınca, Yunan gemicilerin bizim için öte beri alıp getirdiği aynı üreticilerden biz kendimiz doğrudan ithalat yapmaya başlamıştık. Kos adasında Pelargos denen bir çiftliğe ben doğrudan bamya sipariş ediyordum. Kalamata ve Volos’tan zeytin ithal ediyordum, tahta variller içinde Kalamata ve Patra’dan feta peyniri (beyaz peynir) getirtiyordum, Kos adasından torbalar içerisinde ahtapot samarellası getirtiyordum. Getirtemeyeceğim hiçbir şey yoktu. İthal vergisi olmaksızın, herşey nakit satışla hallediliyordu.  Bu denizciler ve mürettebat Cyrenia (Girne), Tazmanya, Patris gibi isimleri olan gemilerle geliyorlardı. Bizden alış-veriş eden müşterilerimize ücretsiz alış-veriş çantası veriyorduk, bunlar önceleri kağıttandı, sonraları filedendi – senede bir kez de önemli dini tarihlerin de bulunduğu takvimler basıyorduk. Tüm bunlar müşterilerimiz arasında popüler şeylerdi. Babam, Melburn’a ilk Yunan feta peynirini (beyaz peynir) ithal eden ilk şahıstı... Viktorya’da da Limnos peynirleri gibi yerel kaynaklar da vardı ki onlar da şarküterimize çeşitli yiyecekler göndermekteydi...”

***  1950’li yıllarda, Melburn’un popüler radyo istasyonu 3XY idi, burada her Cumartesi üç saat boyunca Yunanca haberler ve reklamlar yayınlanmaktaydı. Swanston Sokağı’ndaki Yannopulos Emporium’un sahibi olan Stan Young sponsoruydu bu bölümün. Dimitri, radyoda yayınlanmak üzere Pitsillidis Mezecisi’nde sık sık kayıt yapıyordu.

***  “Kendi reklamımı kendi kasetçalarıma okuyordum, sonra da bu kaseti Stan Young’ın dükkanına bırakıyordum. Fakat benim Yunanca konuşma becerilerim o kadar iyi olmadığından, bunu yaparken her zaman gergin oluyordum. Şu tarz şeyler söylüyordum bu radyo reklamlarında: “Değerli dinleyiciler, Kos adasından taze ahtapot geliyor pek yakında Pitsillidis Meze Dükkanı’na...” veya bunun gibi şeyler işte...”

***  1950’li yıllarda Pitsillidis’in mezeci dükkanını ziyaret edenlerin ezici çoğunluğu bekar, genç Yunan erkeklerdi. Ancak 1960’lı yıllara gelindiğinde dükkana artık daha fazla sayıda Yunan kadın da gelmeye başlamıştı, bunlar Melburn’a ye evlenmek için ya da aileleriyle bir arada olmak için gelmişlerdi. Dimitri, “Kraliçe Viktorya Hastanesi’nin bizim dükkanın tam karşısında olması da işimiz için iyiydi” diye hatırlıyor. “Pek çok Yunan, bu hastaneye geliyor, sonra da dükkanımıza gelip öte beri satın alıyordu. Sonraları kentte gökdelen inşaatları başladı, ICI binası gibi gökdelenler inşa edildi, bu kez ofislerde çalışanlar gelmeye başlayacaktı dükkanımıza. İşte o zaman sigara, bisküvi ve ıvır zıvır şeyler de satmaya başlayacaktık. O günlerde bisküviler büyük teneke kutular içerisinde satılmaktaydı, müşteriler bu teneke kutulardan istedikleri kadar piskotu alıp kağıt hartuçlara koyuyorlar, biz de bunları tartıyorduk. Bazı şanslı çocuklara da kırık bisküviler beleşe veriliyordu, onları sevindirmek üzere...”

1937'de Melburn'da çekilen bu fotoğrafta Filokipros ve Despina, kızları Litza ile birlikte görülüyor...

***  1960’lı yıllarda alışveriş merkezleri ve süpermarketler popülerleşmeye başlayınca ve ayrıca Viktorya Pazarı’nda kurulan standlarda yiyecek satılmaya başlayınca, Pitsillidis Mezeci Dükkanı’nda işler azalacaktı... “Hükümet ithalat üzerindeki denetimi kaldırınca, her bir Yunan işyeri kendi feta peynirini ve diğer Yunan yiyeceklerini kendisi bizzat ithal etmeye başlamıştı. Bu alandaki tekelimizi kaybetmiştik artık. Bu arada iyi bir şey oldu ve üst kattaki bahisçi SP Bookie Club kapandı, yeni müşterilerimiz ise taze yufka yapmaktaydılar ve bunu dükkanımıza vermekteydiler. Bu yufkayla tüm müşterilerimizin kalbini kazandık. Malama adlı bir Yunan’la tanıştık, Adelaide’ten geliyordu ve Flinders Sokağı’nda bir dükkan açmıştı, ondan pasta ve tatlılar satın alıp dükkanımızda satmaya başlamıştık. Lonsdale Sokağı’nda Yunan tatlıları ve pastaları satan ilk dükkandık biz...”

***  Filokipros ancak 1960’ta Kıbrıs’a gidebilmişti... Dimitri, “Herhalde erkek kardeşleriyle bir araya gelmek, 36 yıl aradan sonra bunu yapmak onun için çok duygusal bir an olmuştur” diye anlatıyor Dimitri. “Annem ondan çok daha önce, kızkardeşimle birlikte, 1952’de Kıbrıs’a gitmişti, ben babamla burada kaldıydım...” diyor. Filokipros Pitsillidis Fillips 1970 yılının Nisan ayında henüz 63 yaşındayken vefat etti. Babası vefat ettikten sonra Dimitri, 1995 yılına kadar mezeci dükkanını çalıştırmaya devam etti.  “Çalışanlarımızdan birinin adı Stamatis Antipas idi, bizimle 33 senedir çalışmaktaydı. Kefalonia adlı Yunan adacığındandı. Dükkana kim gelirse gelsin, onu babam sanıyordu çünkü ben onun oğlu olabilecek kadar gençtim...”

***  Despina Pitsillidis Fillips ise 103 yaşındayken Haziran 2013’te vefat etti. 40 seneden fazla bir süre, Lonsdale Sokağı’ndaki Pitsillidis Mezeci Dükkanı, binlerce Yunan ve Kıbrıslı göçmenin ve onların çocuklarının sebze, meyve ve yiyecek ihtiyaçlarını giderdi... 1950’li yıllarda Melburn’da bunu yapan sadece iki yer vardı, biri Pitsillidis, diğeri ise Violaris idi... Feta peyniri ve zeytin gibi sevilen yiyecekleri bu iki yerden satın alabiliyordunuz yalnızca... Günümüzde bunca alışveriş merkezinin bulunabildiği ve istediğimiz herşeyi internet üzerinden sipariş edebileceğimiz bir ortamda, bir zamanlar evinizden bir lezzeti sunabilecek bir yeri bulmanın ne kadar nadir ve zor olduğunu düşünmek çok zor şimdilerde...

***  Tales of Cyprus (“Kıbrıs’ın Hikayeleri”) için babalarının hikayesini yazıp yayınlamamda bana yardım ve destek veren Dimitri (Jim) Fillips ve kızkardeşi Litza’ya sonsuz teşekkürler...

(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).