TALES OF CYPRUS yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” internet sayfasının kurucusu, değerli arkadaşımız, Avustralya’dan araştırmacı-yazar, grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, Leymosun’dan Melburn’a manav Filokipros Dimitri Pitsillidis’in öyküsünü kaleme aldı. Biz de bu yazıyı okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle şöyle yazıyor:
*** Filokipros Dimitri Pitsillidis, Kıbrıs’ın Leymosun kentinde 1907’de dünyaya gelmişti. Dimitrios ve Eleni Pitsillidis’in yedi oğlundan biriydi. Kıbrıs’taki çocukluğu hakkında pek bir şey bilinmiyor, bilinen tek şey 12 yaşına kadar okula gittiği ve babası ile erkek kardeşlerine kasaplık işinde yardım ettiği... Filokipros’un oğlu Dimitri, “Babam Kıbrıs’taki çocukluğu hakkında pek konuşmazdı” diye anlatıyor bana, “Ailesinin İngiliz Ordusu’na ve Leymosun’a gelip demir atan gemilere toptan et satışı yaptığını biliyorum... Abisinin Leymosun çevresinde çok geniş arazileri varmış, bu arazileri yüzlerce keçi ve koyunu otlatmak üzere satın almışmış... Leymosun’da çok zengin bir insan haline geldiği halde, zemini toprak olan küçük bir kerpiç evde yaşamayı tercih ediyormuş...”
*** Filokipros 13 yaşına geldiğinde, kardeşlerinden biriyle korkunç bir kavgaya girişmiş ve bunun üzerine evden kaçmıştı. Kimse onun nereye gittiğini, nasıl hayatta kaldığını bilmiyor, bir yıl sonra ortaya çıktığında bir İngiliz pasaportu almayı başarmış ve Leymosun Limanı’na gitmiş. Anlatılanlara göre adadan ayrılacak olan ilk gemiye atlamış... “Babam yaşı hakkında ve doğum tarihi hakkında yalan söylemişti” diye anlatıyor kızı Litza bana... “1924’te Kıbrıs’tan ayrıldığında, henüz 14 yaşındaydı, pasaportunda yazıldığı gibi 17 yaşında değildi...”
*** “Evet bu doğrudur” diyor Dimitri. “Bildiğimiz kadarıyla tesadüfen Avustralya’ya giden bir gemiye kaçak olarak binmişti babamız. İnanıyoruz ki Güney Avustralya’da Port Piri’ye gitti ve orada çelik işçisi olarak iş buldu. 1924’te vardı buraya. Kendisine “Dimitri” ya da “Jim” demeye başlamıştı o günlerde çünkü insanların dili dönmüyordu Filokipros demeye...” diyor Dimitri. 1927 yılında Filokipros, Güney Avustralya’dan ayrılıp Melburn’a gitmiş, burada Richmond’ta, Milli Tiyatro’nun karşısındaki Bridge Road’ta Kannis Kafe’de iş bulmuş. Kannis Kafe’nin sahibi Mihail Kannis idi, kendisi Kastorlorizo adlı Yunan adasından göçmendi. Filokipros önceleri kafede bulaşık yıkarken, sonra aşçılığa terfi etmiş. Bay ve Bayan Kannis’in kafesinin üstündeki evlerinde, onlarla birlikte kira ödemeksizin kalıyormuş. Dimitri, “Babamız çok akıllıydı” diye anlatıyor. “Yalnızca yerel gazeteleri okuyarak kendi kendine İngilizce öğrenmişti...”
*** 1935 senesinde Filokipros Kıbrıs’taki ana-babasına bir mektup yazarak çocukluğundan beri tanıdığı Despina Yeorgiu Katsambi ile evlenmek istediğini, bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmalarını belirtmişti. Dimitri, “Leymosun’da komşuydular” diye anlatıyor. “Babam Kıbrıs’tan ayrılmış olsa da komşusu Despina’yı hiç unutmamıştı... Sanırım annemin bu işte hiçbir söz hakkı olmadı...”
*** Despina Yeorgiu Katsami, 13 Mart 1910’da Leymosun’da dünyaya gelmişti. Anna ve Yorgos Katsambi’nin en büyük kızıydı. Sofia ve Evangelista adlı iki de kızkardeşi vardı. Despina’nın babası trajik biçimde denizde kaybolmuş, naaşı hiçbir zaman bulunamamış ve boğulduğuna kanaat getiriğlmişti. Despina babasının kayıp olması nedeniyle o kadar kalbi kırık vaziyetteydi ki, hangi trajedi vurursa vursun, bir daha asla siyah giymeyeceğine dair yemin etmişti. Anneleri Anna yeniden evlenmişti fakat Despina ve kızkardeşleri üvey babalarından hoşlanmamışlardı. Bu adam sert ve zalim bir kişiymiş. Despina Ekim 1935’te Kıbrıs’tan ayrılarak, Himalaya gemisiyle bir ay sonra Melburn’a varmıştı.
*** Avustralya’ya gitmek, Despina için tam bir kültür şokuydu, özellikle Filokipros onu karşılayıp işçi sınıfı varoşlarından Richmond’taki mütevazi yerine kendisini götürünce... Despina Leymosun’da büyük bir evde ana-babasıyla ve hizmetkarlarla yaşamaktaydı, hizmetkarlar yemek pişiriyor ve evi temizliyorlardı. Rahat bir hayat yaşadığı için Despina’nın evişleriyle pek bir alakası yoktu. Terzilik eğitimi almıştı ve Leymosun’da rahat bir hayat sürdürmüştü...
*** Litza, “Annemiz ışıl ışıl bir kadındı, o günlere göre göz kamaştırmaktaydı... Melburn’a geldiğinde diğer Rumlar onu eleştirmekteydi çünkü şapkaları vardı annemin, şapka takıyor, ruj sürüyor ve diğer Rumlar’dan farklı görünüyordu... Leymosun’dan geldiği için düzgün Yunanca konuşuyor ve hiçbir zaman köy ağzıyla konuşmuyordu. Annem, bir kafenin üstünde kalacağını öğrenince çok düşkırıklığına uğramıştı. Her ne hikmetse babam ona yalan söylemiş ve buranın sahibi olduğunu ileri sürmüştü. Annem hiçbir zaman Avustralya’ya gitmek istememişti, şimdi de kafenin ve evin sahibi Kannis’lerle birlikte kafenin üstünde yaşayacağını öğrenmek üzmüştü onu. Babamın kendisine yalan söylediğini öğrenince öfkeye kapılmıştı ve o kadar derin bir depresyona girmişti ki, tıbbi tedaviye ihtiyaç duymuştu” diye anlatıyor.
*** Filokipros ve Despina Doğu Melburn’da yeni inşa edilmiş olan Evangelizmos Kilisesi’nde, 10 Ocak 1935’te evlendiler. Dimitri, “Annemle babamı Papaz Patsoyannis evlendirdi, duyduğuma göre içkiyi de kiliseyi sevdiği kadar severmiş” diye anlatıyor. Evlendikten kısa süre sonra, Viktorya tarzı bir kent olan Maffra’ya taşınmıştı Filokipros ve Despina, burada bir “fish and chips” dükkanı satın almışlardı. Maffra küçük bir kentti, Melburn’un 137 mil kadar doğusundaydı. 1930’lu yıllarda bu kentin çevresinde süt üreten çiftlikler vardı, pek az göçmen burada yaşıyordu.
*** 1936 yılının Aralık ayında, Filokipros ile Despina’nın kızları Litza (Evangelitza) dünyaya geldi. Ertesi sene Kannis Kafenin üstündeki üç yatak odalı daireye taşınmışlardı yeniden. Çok şükür Bay ve Bayan Kannis başka yerde yaşıyordu, böylece Pitsillidis ailesi mahremiyete sahip olabiliyordu, oğlucukları Dimitri (Jim) ise 1938 yılında dünyaya gelecekti. 1930’lu yılların sonlarında Filokipros, Balaklava’da Carlysle Sokağı’nda bir kafe satın aldı, dükkanın üstünde kalacak yer de vardı. Soyadını “Phillips” (“Fillips”) diye değiştirdi. Bir doktor kendisine “Pitsillidis d,ye bir soyadın olamaz, kimse bunu telaffuz edemez, ayrıca bu bölgede hiç göçmen de yok” demişti.
*** Dimitri, İkinci Dünya Savaşı esnasında dükkanlarının Amerikan askerleriyle dolup taştığını hatırlıyor... “Ailemiz için çok yoğun bir dönemdi bu” diye hatırlıyor Dimitri. “Hatırlarım da duvarlarda küçük jukebox’lar (“müzik kutuları”) vardı, kahvaltı vermezdik ancak öğle ve akşam yemekleri servis edilirdi. Sandviç falan yoktu, biftek ve yumurta, istiridye ve onun gibi şeyler sipariş edebilirdiniz kafemizde. Hatırlarım da babam canlı tavuk getirirdi eve pazardan aldığı, bunları bazlardı, sonra da tüylerini yolup kafe için hazırlardı. O günlerde donmuş tavuk falan satılmazdı. O günlerde sıçanların da neredeyse kediler kadar büyük olduğunu hatırlarım. Belediye meclisi ikide birde bir Alman gönderirdi mahallemizdeki sıçanları yakalamaya... Bu Alman bana, hayatında gördüğü en büyük sıçanların bunlar olduğunu söylemişti...”
*** Pek çok diğer göçmen erkek gibi, Filokipros da kendini kumar alışkanlığına kaptırmıştı. “Babam kağıt oynamayı severdi” diyor Dimitri. “Ancak iyi bir kumarbaz değildi, her hafta dükkandan kazandıklarının çoğunu kumarda kaybederdi. Bir gün Avustralyalı bir garson kız anneme, her hafta kasadan birkaç lirayı gizlice almasını, böylece babamın tüm kazancı kaybetmesini önlemesini salık vermişti. Annem bu kızın tavsiyesine uymuş ve çok şükür yeterince para biriktirerek Elsternwick’teki Orrong Caddesi’nde ilk evimizin depozitosu için yeterli parayı biriktirebilmişti.” Diye anlatıyor. Mart 1948’de üçüncü evlatları dünyaya gelecekti, ona da George adını vereceklerdi.
*** Filokipros Carlyse Sokağı’ndaki kafesini 1952’de satmış ve Flinders Sokağı’nda, ana tren istasyonunun karşısında bodrum katında bir kafe satın almıştı. Kafeyi tam teçhizatlı biçimde satın almıştı ancak yine de kazandığı parayı bir Yunan kahvehanesinde kağıt oynayıp kumarda kaybediyordu. Ertesi sene Flinders Sokağı’ndaki kafeyi satarak Toorak Caddesi’nde, Güney Yarra’da bir “deli” (“delicatessen” – şarküteri/meze dükkanı) satın almıştı. Buraya “Fillips’in Şarküterisi” demişti. Dimitri, “Bklgenin zengin yerlileri, şöförlerinin sürdüğü gösterişli arabalarıyla şarküterimize geliyorlar ancak birkaç zeytin satın alıp çıkıyorlardı” diye gülüyor.
*** İyi bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Filokipros, Güney Yarra’daki şarküterisini satmış ve Melburn’un tam kalbinde, Yunan göçmenlerin yoğunlaşmaya başladığı bir yerde, bir başka şarküteri satın almıştı. Dimitris, “Bu şarküterinin sahibi İthaka’dan başarılı bir işadamı olan George Nikakis’ti” diyor. “Adı da George N Deli idi, 189 Lonsdale Sokağı’ndaydı, Kraliçe Viktorya Hastanesi’nin karşısında. Henüz iki ay önce açmıştı burayı Nikakis ancak burayı idare eden güveyisi lösemiden vefat edince, burayı babama satmıştı. 1953’te babam, Nikakis’e haftada altı lira ödeme yapıyordu...” diyor.
*** Filokipros, Nikakis’e dükkanın “George N Deli” adıyla devam edeceğini söylemişti. Ancak iki sene sonra buranın adını "Phillip’s Deli” olarak değiştirmeye karar vermişti. Bunun üzerine Nikakis çok öfkelenmiş ve derhal Adil Kiralar Kurulu’na koşarak, haftalık olarak bu şarküteri için aldığı kirayı yükseltmeye çalışmıştı. Fakat planı geri tepmişti. Müfettişler Filokipros’un ödemekte olduğu kiranın çok yüksek olduğunu, bunun haftada dört liraya düşürülmesi gerektiğini söylemişler ve son iki yıl için Nikakis’in Filokipros’a haftada iki lira olmak üzere toplu bir miktar ödeme yapmasını emretmişlerdi.
(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
(Devam edecek)
1939'da Melburn'da bir stüdyoda çekilen aile fotoğrafı...