LGBT

LGBT

Sevgili okuyucular,

Bizler 5 Ağustos günü Mağusa’nın çeşitli yerlerinde görmüş olduğunuz gökkuşaklarını ve LGBT pankartlarını yerleştirmiş olan insanlarız. Tıpkı sizler gibi, 9 ay 10 gün annelerinin karnında gelişip dünyaya gözlerini açmış, sizler gibi büyümüş, yürümeyi ve konuşmayı öğrenmiş, okula gitmiş, çocukken saklambaç oynamış, elinizi tutmuş, size destek çıkmış olan insanlarız. Bizler bazılarınızın evladı, kiminizin kardeşi, diğerlerinizin ise en yakın arkadaşıyız. Siz farkında olsanız da olmasanız da hayatlarınızın birer parçasıyız.
Her ne kadar “Bu toplumun bir parçasıyız” desek de, gerek Anayasa tarafından bize zorunlu bir biçimde dayatılmış olduğu gibi, gerekse insanların bilinçsizliğinden veya önyargılarından ve bunlar gibi diğer sebeplerden dolayı kimliklerimizi saklayarak yaşamayı seçiyoruz. Evet, gizli kimlikler ardında yaşamak bizim seçimimiz, çünkü etrafımızdaki insanları, dostları, ailemizi kaybetmekten korkuyoruz. Birkaç saniyeliğine kendinizi bizim yerinize koyunuz, doğduğunuz ve olduğunuz gibi değil de, size dayatıldığı gibi yaşadığınızı hayal edin. Bize hep bir ‘Kıbrıs sendromu’ymuş gibi yansıtılan ama aslında yer yüzünde var olan tüm küçük toplumlarda benzerleri yaşanan “Etraf ne diyecek?” gibi basit endişeler LGBT’ye has bir sorun değildir. Eminim bu yazıyı okuyan herkes, eksiksiz olarak “Onu giyme!”, “Onunla görüşme!”, “Ne diyecekler?”, “Bak onun kızına/şunun oğluna! Sen hanım ol/sen erkeksin!” gibi envayi çeşit cinsiyetçi, yüzeysel ve bir amaca hizmet etmeyen laf öbekleriyle karşılaşmıştır.
Bir adım geri alıp, bu resme biraz uzaktan bakalım; acımasızca kendimizi ve başkalarını bu sebeplerden ötürü eleştirip, başkaları tarafından empoze edilen doğruları benimseyerek kendi doğrularımızı aslında yine bu örneklere göre yaratıyoruz. Toplumumuzun bu düşünceleri kişisel fikirler olarak değil de, gelenek ve kültürel yapıtaşları olarak algılaması, insanların özgür düşüncesini kısıtlayıp, yaratıcılığını ve bağımsız düşünebilme kabiliyetini elinden almaktadır. Sonuç olarak da toplumumuz kapalı bir çerçeve içerisinde düşünmeye ve bunun dışında olan herşeyi ‘yanlış’ ve ‘marjinal’ olarak değerlendirmesine sebep oluyor. Fakat herkes kendi görüşlerini ve doğrularını kendi belirlese, daha hoşgörülü ve yeniliklere açık bir toplum olurduk. Sonuç olarak farklılıklarımızın bizi ayrıştırması değil, benzerliklerimizin bizi yakınlaştırması gerekmektedir. Bu sadece Kıbrıs için ya da LGBT bireyler için değil, dünyadaki tüm insanlara ve canlılara uyarlanması gereken bir bakış açısıdır. Sizin ne kadar var olma ve ifade özgürlüğünüz varsa, bu dünyayı paylaştığınız her insanın da o kadar özgürlüğü vardır.
Bu yazıyı yazarken en acı verici şey bu olsa gerek; sürekli olarak ‘siz’ ve ‘biz’ diye ayrılmak ve bu ayrımı sürekli hayatın her kösesinde hissetmek. Fakat bir yandan da, LGBT’nin ne olduğunu bilen, kaç kişi LGBT konulu bilimsel bir yazı okumuştur diye düşündük ve maalesef aklımızda canlanan sayı çok azdı. Aynı şekilde bu yazıyı okuyacak olan kaç LGBT birey çocukken ‘farklı’ oldukları için etrafındakiler tarafından istismara uğramıştır diye de düşündük. Aklımıza gelen sayı yine üzücüydü fakat bu kez üzüntümüzün sebebi, o sayının çok fazla olmasıydı. Biz, bu böyle devam etmemeli diye düşünüyoruz ve bu sebeple, dışardan birilerinin bizim adımıza bir şeyler yapmasını beklemektense, bizzat kendimiz, halkın gözlerini açmasına yardımcı olmak istedik.
Bizim için gökkuşağının LGBT’yi simgeleyen bir bayrak olmasından çok, yaşadığımız ülkenin sıkıntılı tarihiyle ortaya çıkan bölük kalpleri birleştirici bir etkisi vardır. Bu yazıda üstte yazan LGBT kısaltmasının açılımının hala metin içerisinde yer alması gerektiği can acıtsa da, Lezbiyen Gey Biseksuel Trans-gender ve şimdilerde kendine iki ek harf daha kazandırarak adlandırılan LGBTQI (yani lezbiyen gay biseksuel trans-gender queer ve intersex)’in simgesi olan gökkuşağı bayrağı aslında tam da toplumumuzun ihtiyaç duyduğu olguları içinde taşır. Kırmızı hayatı, turuncu sağlığı, sarı güneş ışığını, yeşil doğayı, turkuaz sihir ve sanatı, indigo-mavi huzur ve uyumu, menekşe ise ruhu simgeler. Bu kadar güzel şeyleri temsil eden bir sembol nasıl olur da insanlarda ters bir etki yaratabiliyor, bu sembol altında toplanan bireylerden, insanlar nasıl olur da tiksinebiliyor?
Biz bu yüzden “Gökkuşağının Bittiği Yer” olarak kendimizi var olan bitmenin (yani tükenmenin değil de, büyümenin ve yeşermenin) eşiğinde görüyoruz. Bu gökkuşağı İSTİSNASIZ herkesindir. Sizler de bu gökkuşağına destek verebilirsiniz, onu yüceltebilirsiniz. Fırtınanın ve karanlık günlerin bitme zamanı gelmiştir.
Başka bir gökkuşağının bittiği yerde görüşmek dileğiyle…

 

------------------------

 

Bu mektup 5 Ağustos sabahı erken vakitlerde Mağusa’da LGBT bireyler ve onların dayanışmacıları tarafından yapılan ve Onur Yürüyüşüne atıfta bulunan eylemleri ardından gaiLe Dergisine gönderilmiştir. Eylem ile ilgili basına verilen mesajın bir bölümünü buradan paylaşarak taleplerinin daha geniş bir kitleye ulaşmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
“Biz de gün ışığında, cıvıl cıvıl bir festival ya da yürüyüş organize etmek isterdik. Maskelerin arkasına saklanmadan, nasıl ki herkes kendi olabiliyorsa, olduğumuz gibi kabul edilmek isterdik. Fakat ne toplum ne de anayasa bunu hazmedemiyor. İşimizi kaybetmekten, aile ve arkadaşlarımız tarafından dışlanma ve reddedilme korkusundan dolayı böyle bir eylemi ancak karanlıklarda saklanarak gerçekleştirebiliyoruz. İnsanlar hala bilinçsiz ve ön yargılı, hatta öyle ki, yerleştirmiş olduğumuz pankartlar ve gökkuşakları birkaç saat içerisinde toplatıldı.

Dergiler Haberleri