Pazartesi gün Kıbrıs’ın iki yarısının liderleri BM’nin ev sahipliğinde akşam yemeği yiyecek. Temmuz 2017 Crans-Montana Konferansı’ndan sonra ve halen süren suçlama oyunu ortamında liderler sosyal bir yemek yiyeceklerini, Kıbrıs sorununu görüşmeyeceklerini, sürecin bundan sonrasına dair da bir ışık yakamayacaklarını söylüyorlar; yemeğin ev sahibi BM’nin menüsünde ne var?!
İki liderin bir araya gelmesi kendi arzularından değil, uluslar arası toplumun ve hatta AB’nin çok uzayan Kıbrıs sorununa artık bir çözümün bulunması arzusundan ve Crans-Montana’da çözüme çok yaklaşan tarafların, artık sonuca ulaşması arzusu baskısından bir araya geliyorlar. Liderlerin bu yemekte menüden seçmece olanağı yok, yemek tabldot veya set menü; BM’nin masaya koyduğuyla idare edecek liderler…
BM’nin, liderlerin suçlama oyununa kesin son vermeleri ve sürecin bundan sonrasını da kesin açıklığıyla belirlemelerini isteyeceği yanlış bir tahmin olmayacak. Gecenin püf noktası, sürecin bundan sonrasına liderlerin tartışılmaz açıklıkta ve kesin ve kendilerini bağıtlayan bir sonuca ulaşması oloacak… Ya sürece ışık yakacaklar ya da lambaya püf diyecekler… Ama ne yaparlarsa yapsınlar, BM kabul edip, Güvenlik Konsey’ine sonuç raporunu sunacak. Güvenlik Konseyi’nin de şimdi başı kalabalık, Üçüncü Dünya Savaşı tehdidi ile karşı karşıya. Onların, Kıbrıslı liderlerin varacakları sonucu pek de tartışacak halleri yok ve belki de lambaya püf demişlerse, dünyaya Roma İmparatorluğu’nun Kudüs’teki valisi Pontius (Pontuslu) Pilatus gibi, “BM ellerini yıkayıp Kıbrıs’tan çıkıyor”, Kıbrıslı liderlere de “Sizinle daha fazla uğraşmaya değmiyor, bölgenin ateşinde yanın” diyecekler.
Dolayısıyla, liderler geleceğe dair çok önemli bir eşiğe basmak üzeredir. Crans-Montana sürecinin çöküşünden büyük oranda Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis sorumludur, süreç çökene kadar Kıbrıslı Türk lider Akıncı elinden geleni yapma gayreti içinde olmuştur; Türkiye da sonuca ulaşabilmek için kendince cömert sayılacak sunumlar yapmıştır. Türk tarafının gayretleri, Anastasiadis’e Kıbrıs’ı bağışlasalar bir antlaşmaya imza atacak durumda olmadığını görmüş olmalarından da kaynaklanabilir; Anastasiadis şansı kötüye kullanmıştır. Ancak, Crans-Montana Kıbrıs’ta çözüm sürecini yol ayrımına getirmiş değildir; ‘bir hissa da bu iş biter’ denecek duruma getirmiştir. Elbette çok da basit ‘bir hissa’ değil ama ‘güçlü hissa’ya sahip olanlara, ‘güçlü hissa’ yapabilenlere lider diyorlar.
Akıncı, Crans-Montana’nın çöküğü gece, “ Bizden buraya kadar, bundan sonrasını gelecek nesiller yapacak” gibilerinden amacı aşan sözler söylemiştir. Bu sözleri bir öfke patlaması ile söylemiş olabilir; liderler öfkesini denetim altında tutmasını becerebilmek sorumluluğundadır. Sonraki süreçte sakinler gibi olan Akıncı, Anastasiadis ile yemek öncesi de “Yol ayrımına geldik, bu yemekte hangi yolu yürüyeceğimize karart vermemiz gerekiyor” diyor. Benzeri ağzı Türkiye Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu da kullandı: “Geçen yıl Kıbrıs Konferansı’nda elimizden gelenin en iyisini yaptık ancak olmadı. Şimdi başka bir yol denemeliyiz. Hangi konuları konuşacağımız konusunda mutabık kalmalıyız.”
Bu bir rastlantı değildir elbette… Ve bunun benzerini, yani bu filmi Kıbrıslı Türkler Denktaş – İsmail Cem açıklamalarında da gördü. Kıbrıslı Türklerin iradesini sormadan yok ayrımına girdiler, halkın desteği olmayan bir yola girdiler. Ancak, Kıbrıslı Türk çözüm güçlerinin 2000 yılından itibaren Kuzey Kıbrıs’ta başlayan ve giderek büyüyen sokak mitingleri Kıbrıs Türk liderliğinin ve Türkiye’nin Kıbrıs sorununa ideolojik çözüm siyasetini, ulaşılabilir çözüm siyasetine dönüştürdü: BM ölçütlerinde birleşik federal Kıbrıs… Görüşme süreci ondan sonra hız kazandı, bir referanduma kadar da gidilebildi. Rumların ‘Hayır’ demiş olması bile o zamanlarda Kıbrıslı Türklere “Yol ayrımına geldik” dedirtmedi. Crans-Montana sürecinin sonucu da ikinci kez Kıbrıslı Türkler için çok büyük bir hayal kırıklığı olmuştur ama 2000’li yıllardan beri süreci rayına oturtan ve rayında ilerlemesini sağlayan Kıbrıslı Türk barış güçleri “Yol ayrımına geldik” demedi.
Akıncı bu hisse kapılmış olabilir ama Kıbrıs sorunu liderin hissi ile taraf olacağı bir sorun değil; bu bir siyasi ideolojik vizyon konusudur ve akıl ve irade ve kararlılık ile sonuca ulaşmak üzere taraf olunacak bir sorundur. Akıcı çözüm yönündeki vizyonunu da değiştirmiş olabilir, hakkı vardır ama halkın onayını almadan, kendisinin değiştiği ve Çavuşoğlu ile ağız-birliğine girdiği yeni vizyon için görüşme yapmak hakkı yoktur. Şu anda yaptığı görev, halkla paylaştığı vizyonuna aldığı desteğin sorumluluğudur; seçmen kendisine çözüm için süreç içinde vizyonu değişme hakkı vermedi, seçmenin onayına sunduğu vizyonuna ulaşmak için sorumluluk verdi. “Denktaşlaştı” demek abartı olur, “Denktaş gibi davranıyor” demek evham değil ama…
Pazartesi akşam yemek yenecek, Anastasiadis oyun-bozanlık edecek ama onun oyununa gelip ray değişmeye kalkan ve bunu da “yol ayrımı – başka yol” diye sunmaya çalışan, Kıbrıslı Türklerin barış güçlerinin muhalifi durumuna gelecek. Ve eğer, bu yol ayrımının ana nedeni de Türkiye’nin tek taraflı etkin ve fiili garantörlük konumunun devamı ise, yol ayrımı Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında değil, Kıbrıs’ta çözüm isteyenlerle, statükoyu tercih edenler arasında olacaktır.
Lenin’in bir sözü var, “Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde”; yemeğin sonunda Akıncı’nın Kıbrıslı Türk barış güçleri ile yani Kıbrıs’ta BM ölçütlerinde birleşik federal Kıbrıs vizyonunda kalması, Kıbrıslı Türklerde geleceğe dair umutları koruyacaktır. Kıbrıs Rum tarafının ve liderliğinin kaçacağı fazla delik kalmamıştır zaten…
Ve son bir söz… Akıncı’nın parti başkanları buluşmasına UBP başkanı Özgürgün’ün gitmemesi çok yanlış bir tutum; Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ise, herhalde gene öfke patlaması denetimi yapamayarak, “Bu tavır ‘bir daha davet istemem’ demektir; biz de bu isteğini yerine getireceğiz” demesi de çok yanlış bir tavır… Cumhurbaşkanı davet eder, katılmayanı da halkla paylaşarak eleştirir; “ben böyle anladım, şöyle yapacağım” der gibi hem tehdit, hem küsmeyi doğru ve olgun bir davranış biçimi olarak görmeye insan zorlanıyor. Ve neticede söz konusu olan, beğenilse de - beğenilmese de, son seçimlerin açık ara galibi bir siyasi parti ise…
Anastasiadis’e de benzeri tavırlar yapmasa bari…