Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Hala tünelin ucunda ışık var mı, yok mu net olarak söyleyemiyoruz. 14 Eylül’deki son görüşmeden sonra Eide’nin okuduğu ortak açıklamadan ve liderlerin son dönemde ayrı ayrı yaptıkları açıklamalardan anladığımız özetle:
“Evet süreçte epey ilerleme var. Liderler ve müzakere heyetleri iyi niyetle ve canla başla çalışıyorlar. Ama hala aydınlanmamış konular, uzlaşıya varılamamış önemli başlıklar ve üzerinde henüz sadece ‘Fikir Cimnastiği’ yapılmış ‘Toprak’ ve ‘Güvenlik ve Garantiler’ gibi 2 önemli başlık var.”
Buna rağmen tünelin ucunda hiç ışık yoktur diyemeyiz. Ne kadar ışık var derseniz açıkçası bugün bu konuda kehanette bulunmak istemiyorum. Ne kadar ışığın olduğu liderlerin göstereceği politik iradeye bağlıdır.
Kıbrıs sorununun bütün yanları görüşüldü. Taraflar her konuda birbirlerinin temel istemlerini artık biliyorlar. Toprak ve garantiler konusunda da fikir cimnastiği yapıldığına göre bu konulardaki yaklaşımlar, nerede nasıl esnetilebileceği, ya da esnetilemeyeceği biliniyor.
Liderlerde politik irade varsa bence tünelin ucu çok ışıklıdır. Ama liderler bu iradeyi gösteremezler ve bir sonraki seçimi düşünerek küçük partilerin desteğini almayı hedeflerlerse tünelin ucu karanlıktır.
Önümüzdeki Pazar günü BM Genel Sekreteri Ban’ın da katılımı ile 3’lü zirve gerçekleşecek. Daha önce de yazdığım gibi Ban’ın zirveden amacı 5’li, ya da çoklu konferansın davetini yapmaktı. Anlaşılan bu iş biraz zor görünüyor. Anastasiadis henüz böyle bir zirveye hazır olmadığını daha New York’a gitmeden seslendirdi. Gidince de muhataplarına gerekçeleriyle anlattı.
Haklı gerekçeler mi? Bilemiyorum. Belki kendileri açısından haklıdırlar. Çünkü bir gerçeği kabul etmemiz gerekir. Rumlar 1960 yılından bugüne kadar devlet yönetiyorlar. Biz ise 1974’den sonra devlet yönettiğimizi söylüyoruz. Ama bunun normal bir devlet olmadığını da biliyoruz. Dahası Türkiye olmadan bu devleti nasıl devam ettirebileceğimiz konusunda da hiçbir deneyimimiz yoktur.
Bu nedenle Rum tarafının masada bizden daha titiz olmasını anlamak gerekir. Ama Rumlar bir gerçeği de kabul etmelidir. Çözüm ilk günden her şeyin tıkır tıkır halledileceği anlamına gelmez. Bazı şeyler süreç içinde olgunlaştırılır ve öyle çözülür.
Bence unutulmaması gereken esas konu “biz bir ada paylaşmıyoruz, biz bütün adada egemen olacak ortak bir devlet kuruyoruz”.
Bu nedenle pratikte önümüze çıkacak sorunları birlikte aşmanın yollarını şimdiden yaratabilirsek, yani gerçek anlamda bir ortaklık kurar ve birbirimizin haklarına saygı gösterirsek sorun kendiliğinden aşılır diye düşünüyorum.
21. yüzyılda hala “Rum bizi kesecek” , “Türkiye bizi yeniden işgal edecek” gibi anlayışları geride bırakmazsak bilelim ki çözüm daha uzaktır.
Bu anlayışların ortadan kaldırılması da liderlerin ortaya koyacağı politik iradeye bağlıdır.
Kıbrıs sorunu bir hukuk, ya da adalet sorunu değildir. Politik bir sorundur ve politik sorunlar ancak politik irade konularak çözülür.
Bunun için de “cesur ve güçlü liderlere” ihtiyaç vardır. Tanıdığım kadarıyla Akıncı da Anastasiadis de bu özelliklere sahip liderlerdir. Umarım bu özelliklerini koruyarak iki tarafın da kabul edebileceği bir çözümü kısa zamanda önümüze koyarlar.