Metin Münir, Kıbrıs sorunu ile ilgili T24’deki köşe yazısında önemli iddialarda bulundu.
İşte o yazı:
Kıbrıs: Önce kendini karşındakinin yerine koy
İsviçre’deki Kıbrıs zirvesi neden başarısızlıkla sonuçlandı?
Başarısızlığa hangi konular neden oldu?
Kusur, varsa, hangi tarafta?
Bu soruların doğru cevabını adada Türk lider Mustafa Akıncı, Rum lider Nikos Anastasiades ve onlara yakın beş on kişiden başka kimse bilmiyor.
Adada diyorum. Çünkü başından beri sürecin doğrudan veya dolaylı olarak bir parçası olan dış merkezler - Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İngiltere ve Birleşmiş Milletler ekibinde vatandaşları bulunan ABD ve Rusya - bu soruların cevaplarını da biliyorlar, görüşmelerde bütün konuşulanları da.
Özetle, Kıbrıs Rum ve Türk halkları hariç, konuyla ilgili herkes her şeyi biliyor.
Ama İsviçre’deki başarısızlık en çok onları ilgilendiriyor. Onları, çocuklarını, torunlarını ve torunlarının torunlarına kadar yaşayan ve yaşayacak bütün Kıbrıslıları.
Bu nedenle İsviçre’deki görüşmelerin tutanakları açıklanmalı, Kıbrıslılar liderlerinin iki yıl konuştuktan sonra neden anlaşamadıklarını öğrenmelidir.
Sadece liderlerin açıklamalarına bakarak bundan sonrası için sağlıklı bir tavır almak mümkün değildir. O açıklamalar doğruları anlatmak değil, halkı belirli düşünce kalıplarına sokmak, algıları yönetmek içindi.
Kıbrıs konusunda liderler tarafından elli yıldır söylenen yalanlar, adanın çevresindeki Akdeniz’den büyüktür.
Mesela, Türk tarafının, “Rum tarafının aciliyet hissi yoktur. Süreç, Rum tarafının isteksizliği yüzünden başarısız oldu,” değerlendirmesi gerçekten doğru mu?
Veya Rumların “Görüşmeler Türk tarafının aç gözlülüğü yüzünden başarıya ulaşamadı,” iddiası?
Ne olup bittiğini diplomatik kaynaklara dayanarak oldukça yakından izleyen biri olarak her iki tarafta da liderlerin doğruları yansıtmayan açıklamalar yaptıklarını, halkları yanılttıklarını çok iyi biliyorum.
Doğru karar vermenin ilk koşulu, doğruları bilmektir. Halk doğruları bilmezse liderler elli sene daha, topu birbirine ata ata, İsviçre ile Kıbrıs arasında mekik dokur.
Tutanaklar açıklanmazsa liderler halkların istediklerini mi yoksa halkların istediklerini zannettiklerini mi müzakere ediyorlar, bilemeyiz.
Bir örnek vermek istiyorum:
Türk tarafının yarattığı izlenim, Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı ve adada bulundurduğu asker varlığı konusunda büyük tavizler verdiği, fakat Rum tarafının “sıfır asker, sıfır garanti” ısrarı yüzünden konunun çözülemediği yönündedir.
Rum Lider Anastasiades’in İsviçre’ye “sıfır asker sıfır garanti” diyerek gittiği doğrudur.
Ama daha sonra Rum-Yunan tarafı tutum değiştirerek Ankara’ya şu teklifte bulundu:
- Varılacak anlaşmanın kontrol edilmesi için bir mekanizma kurulsun. Bu mekanizma ile birlikte Türkiye ve Yunanistan bir komisyon kurarak, anlaşmaya ne kadar uyulduğunu izlesin. Bu mekanizmalar garanti anlaşmasının yerini alsın.
- Buna paralel olarak adadaki Türk ve Yunan askerleri 1960 İttifak Anlaşması’ndaki rakamlara ulaşıncaya kadar azaltılsın. Yani adada sadece 800 civarında Yunan, 600 civarında Türk askeri kalsın.
Ankara bu öneriyi kabul etmedi. “Önerilen mekanizmanın garanti ve güvenliklerin yerine geçmesi zaman alacak, birkaç dönem mevcut durum muhafaza edilsin; asker sayısı falan sonra konuşulur,” dedi.
Akıncı “Mevcut garanti sistemi üç dönüşümlü başkanlık dönemi tamamlandıktan sonra yürürlükten kalksın,” diyerek Ankara’nın önerisini destekledi.
Sayı belirtmeden, “belirli miktarda asker”in çözümden sonra da kalmasını istedi.
Garantiler konusunun hiç konuşulmamış bir başka boyutu daha var: Avrupa Birliği, Birleşik Kıbrıs üzerinde Türkiye’nin tek tarafı müdahale hakkının olmasını, geçici bir süre için olsa dahi kabul etmiyor.
Bu görüş resmen Ankara ve Akıncı’ya bildirildi.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de tek yanlı garantinin çözümden sonra sürdürülemez olduğunu İsviçre’de teyit etti.
Bunların yanında Kıbrıslı Türklerin kendilerini güvende hissetmeleri için alınan iki karar var:
- Çözümle beraber devreye girecek olan ve huzuru sağlamakla görevli 2.500 kişilik çok uluslu polis gücünde TC polisinin de bulunması,
- Birleşik Kıbrıs’ta polis gücünün yüzde 60 Rum, yüzde 40 Türk olması.
Bunlar bilinseydi acaba Kıbrıslı Türklerin garantiler konusundaki düşünceleri daha değişik olur muydu?
* * *
Ben şöyle düşünüyorum:
- Anlaşmayı gerçekten istiyorsan önce kendini karşındakinin yerine koy.
- İstediğin her şeyi elde edemeyeceğini kabul et.
- Geçmişi değil, geleceği düşün.