‘LIKE’ SİYASETİ

Onur Olguner

 

Facebook hayatımıza 2006 yılında girdi ve her geçen gün yaşamımızda daha fazla yer edinen bir paylaşım platformu oldu. Aslında bazılarımıza göre bir araç, bazılarımıza göre iş, bazılarımıza göre siyaset meydanı, bazılarımıza göre de iletişim platformuydu.

Sosyal medya birçok platforma sahip olsa da Facebook bunların arasından öne çıkanlardandı. Facebook’u önce sosyal medyada sadece genç nesiller kullanılırken, şu anda bu platform tüm kesimlerin hayatında yer alan bir vazgeçilmez haline geldi.

Sosyal olan her şey gibi sosyal medya da hayatın merkezinde yer alıyor. Ve bu merkez dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de siyaseti barındırıyor. Doğal olarak da sosyal medya siyasetin önemli bir faktörü haline geliyor.

Tabii, ilk başlarda kabullenilmiyor soysal medya ve Facebook. Siyasetin içinde olan pek çok insan “Siyaset siyasettir” diye itiraz ediyor ve ekliyor: “Facebook balondur. Siyasete etki etmez!”. Bu savunma sosyal medyanın etkisiyle doğuda diktatörlükler yıkılmaya ve tüm dünyada halk hareketlerine dönüşene kadar devam ediyor.

Herkes potansiyelin bir miktar farkına varıyor bu olaylardan sonra. Özellikle bizim ölçeğimizdeki toplumlar için küçük çaplı bir kamuoyu yoklaması sosyal medya. Fikirlerinizi ortaya koyabiliyorsunuz ve anında interaktif olarak görüş alabiliyorsunuz.

İşte tam olarak da bu potansiyelin fark edildiği gün ciddi bir travma yaşanıyor siyasette. Sosyal medyanın halkın aynası olduğu bariz artık. Ama yıllardır kahvelerde alkış alan söylemler burada pek tutmuyor. Bir aile fotoğrafı 1000’e yakın “like” alırken, siyasi söylemler 10’larda kalabiliyor.

Halkın artık siyasetten usandığını, güvenini yitirdiğini ve bazen tek kelime dahi duymak istemediğini dışa vuruyor aslında bu. Özellikle gündelik hayatına yoğunlukla giren siyasete halk belki de tepki gösteriyor. Kuru sloganlara, söylemlere ve siyasete hiç “likelamayarak” duruş sergiliyor.

Bir yanda binleri aşan beğenileriyle şirin resimler, diğer yanda ise 10lara ulaşamayan siyasi söylemler ülkemizin siyasetçisine ciddi bir travma yaratıyor. Ve bu travmadan ‘LIKE SİYASETİ’ doğuyor.

LIKE SİYASETİNE göre siyaset hakkında konuşup da beğeni almak mümkün aslında:
- Ciddi sorunlara değinmeden, yuvarlak laflar söyleyeceksiniz
- İllaki tartışacaksanız, hedefi tam göstermeden sert çıkışlar yapacaksınız
- Zümresel çıkarlara asla dokunmayacaksınız, yuvarlayacaksınız
- Mümkünse duruşunuzu değil, siyasette oluşunuzu ve imajınızı pazarlayacaksınız
- Küçük yoklamalarla halkın nabzını tutacak, duruşunuzu ona göre şekillendireceksiniz
- Karşı olduğunuz bir konu güçlü bir grubun faydasınaysa susacaksınız, mümkünse o günlerde yüksek beğeni alacağınız resimler paylaşacaksınız.

10 yılda hayatımıza giren sosyal medya işte tam da bu şekilde alternatif bir siyaset türü oluşturmaya başladı. Popülerdi bu siyaset, “beğeniliyordu”, fakat durum bedel ödeyip duruş sergilemeye gelince genelde susuyordu, siniyordu ve güllenin geçmesini bekliyordu.

Toplumun tam da korkması gereken tarzdaydı aslında bu ‘LIKE SİYASETİ’. İdealleri değil kişiyi pazarlayan, doğruyu değil popüleri hedef alan ve toplumun gündelik hassasiyetlerinden beslenen bir anlayıştı. Hâlbuki siyaset demek yönetmek demekti. Yönetmekse asla yaşadığımız günü düşünülerek yapılmamalıydı.

Yönetmek planlama içermeli ve geleceğe yatırım yapacak şekilde kurgulanmalıydı.

Çünkü siyaset, ileriyi görmek ve buna göre adımlar atmak zorunda…

Toplum yararına gerekirse zümrelere karşı çıkıp yalnız kalmak zorunda…

Statükoya karşı gelip de başaramadan evine dönmeyi göze almak zorunda…

Gerektiğinde kral çıplak diye haykırıp gardiyanlardan dayak yemek zorunda…

Popüler olmasa da inandıkları uğruna değişimi topluma sunmak zorunda…

Ve siyaset bunları yaparken gerekirse 3-5 beğenide kalmak zorunda. Bizler eğer değişimin ipucunu yakalamak istiyorsak binlerce beğeni alan paylaşımlara değil, birilerini rahatsız ettiği için 3-5 beğeni alan duruşlara bakmalıyız.

Çünkü o duruşlar ‘LİKE SİYASETİNİN’ aksine statükoyu eleştiriyor, zümreleri rahatsız ediyor ve yazanı evine gönderme riski taşıyor.