Televizyonlar göstermez bakmayın.
Gazetelerin de çoğu yazamaz, okumayın.
Silah sesleri arasında kalan bir çocuğun ağlamasını, vücudu dağılmış öyle duran bir babanın yakarışını, ağlayan anaları sakın ha duymayın.
Vicdan kaldıysa şöyle bir iki kelime etmeniz beklenirdi, yapmadınız, bundan sonra da yapmayın.
Nerede savaş olursa susun, hangi gazeteci öldürüldüyse yazmayın, kimler sivilleri hedef almış, düşen bomba kaç yuvayı harap etmiş, kim kime destek vermiş de kan akıtmış, kan kan mıdır, benden olmayan insan mıdır, komşusunu boğazlamış bir geçmişin çocukları olarak...
Sakın ha, konuşmayın !
Savaşın en acı yarasını almış bir toplumun çocukları olarak buradayız şimdi.
“Ardından, silah sesleri...
Ninem uykulu gözkapaklarını yüzyılların altında
ezilen tozlu iki böcek gibi kımıldatıp,
annen mısır patlatıyor
derdi ama, ben inanmazdım.
Dağ taş müfrezeydi çünkü; görürdüm
ve çocuktum
ki,
görmek inanmanın en yakın kapısıydı.”*
Ama bak şiirin içindeki çocuk gördüğüne inandığını söylerken, sen gördüğüne de, gözüne sokulan gerçeğe bile inanmazsın.
Sakın ha, huzuru ve düzeni ve kurulu bağışıklığı ve tahkir ve tezyif ortamını bozmayasın!
Ağzına biberler sürsünler, sus pus olasın!
Ciddi middi yazılar yazıp da öyle siyasi hesapları için elinde pusula kuzeyi arayanları, toplumun çıkarlarını aklınca üstün görüp de sen kimleri sorgularsın?
Kim isterse aday olsun devletin başına, başa gelince başı göğe erecekleri niye kırarsın?
Kırılmayan onurlar, kırılmayan cevizler dururken, “hepimiz arkasındayız, aynı fikirdeyiz” diyen vekillere niye kızarsın?
Bak TDP’den Angolemli çıkmış diyor ki meclis kürsüsünden, “Bugün kişi olarak da parti olarak da Türkiye’nin yaptığı bu Suriye harekatını gönülden desteklerik, oradaki Mehmetçiklere başarılar dilerik, sizin gibiyik”.
Kalkmış sen de Kıbrıs’ta barışı savunan sol bir partinin, Kıbrıs’ta, savaşı, barışı, sol...
Vazgeçtim.
Kılıçdaroğlu bile, TBMM’de esip gürlerken, hem de ulusal ağzıyla, savaşa savaş, ağlayanlara ana derken bizim buralarda sen derdini söyle kime yanmalısın ?
Onlar fetih diyorlar adına fetih!, sen operasyon diyerek yapılan barış harekatını KKTC Milletvekili ve partileri olarak doğru telaffuz bile etmekten kaçınmaktasın.
Bak ne demiş Kılıçdaroğlu Meclis Grup Toplantısı’nda:
“Beyefendi şimdi ‘fetihten’ söz ediyor. Bir ülkenin en tepe noktasında oturan bir kişi nasıl böyle bir söz söyler. Türkiye yönetilmiyor.
Tarafsızlıktan yana olan danışılan bir ülke olsun Türkiye dedik. Orta Doğu batağında ne işi var Türkiye’nin dedik. Türkiye’nin geleceği için bütün yanlışları düzeltmesi için bu orduya yetki verdik. 17 yıldır Türkiye Cumhuriyeti’ni adeta savaş ortamına kim getirdi? Şehitlerimizin sorumlusu kim, kahramanlık edebiyatı yapıyorlar. Anneler bunun hesabını sormak zorundalar. (...)
Gazi Mustafa Kemal, ‘zorunlu olmadıkça savaş bir cinayettir’ diyor. Türkiye’yi bu noktaya kimler getirdi? Yazık değil mi annelere, yazık değil mi çocuklara?”
Şşttt ! Bunları 80 milyon duydu da, sen konuşma, sus buralarda kimseler duymasın.
Sana hakaret edenler gülümserken ve televizyon ekranında Türkiye Milli Takımı’na sevinirken, sen sunucunun atılan golle sevincine rahat uyuyanlardansın.
Sözüm elbet meclisten içeri.
Mesela sen, sırf Ankara’daki iktidara şirin görüneceksin diye kendi meşruiyet temelin olduğunu iddia ettiğin devletin anayasasına uymayanlardan, içtüzüğü düdük edip, 50 yıldır oturduğun yerde halen usulü bilmediğini itiraf edenlerden, sade ve sefil olarak bu ülkede koltuklaşanlardansın.
Yazdığın savaşı destekleyen deklarasyonu, KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde okurken bile hukuksuzluk yapanlardansın, atı alıp Üsküdar’a gideceğini zanneden, taltif bekleyen, sıvazlama isteyen bir iktidarsın.
Kendi seçilmiş cumhurbaşkanını elaleme yaranacaksın diye parti meclisinde oylayıp, toplumu artık temsil etmediğini söyleyecek kadar da demokratsın.
Sen demokratsın, öyle ki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, KKTC Cumhurbaşkanlığı koltuğunun kendi iktidarları sayesinde “devletine” verildiğini açıkladığında bile dilini evirip çevirip, yutansın.
Sen sisli ve puslu havalarda cevval olansın.
Bir bakmışsın bağımsız KKTC, bir bakmışsın yavrulama, bir bakmışsın kişisel hesapların arasında yuvarlanansın.
Hakikaten, bir bakmışsın bir sonraki seçimde KKTC Cumhurbaşkanısın, seçime kadar çevireceğin dolaplarla icazet alıp, aferin toplayıp, görüşme masasında Kıbrıs’ta barışı savunacaksın!
Gogol o meşhur Palto’yu iyi ki yazdı, Sabahattin Ali iyi ki yazdı İçimizdeki Şeytan’ı, Wilhelm Reich iyi ki yazdı Dinle Küçük Adam’ı. Hepsi de bizim devlet aklı için şaheser!
Geçenlerde Işık Kitapevi’nde Ahmet An’ın yazdığı “TMT’nin Kurbanları” kitabını ararken arkamda bir adamın sesini duydum, dokuz yaşındaki çocuğu için kitap tavsiyesi istiyordu.
Hangi kitabı önerirsiniz? diye sordu.
Ben “Küçük Kara Balık” dedim.
Akışa göre değil, gerektiğinde tersine,
zamanın ruhuna göre değil, inandıkları uğruna,
ideallerini iktidar hırsına fahişe yapanlar gibi değil, her daim sorgulayarak, merak ederek, o küçük insan bu büyükler dünyasına girmeden öğrensin diye.
Buraya nasıl geldik?
İktidar olmak için her şey mübahtır diyen parti aklını ve akıllılarını düşününce yazı buraya geldi.
KKTC Anayasası’nı her ay başında bordrolara bakıp anımsayanların, hepimiz aynıyık diyen bir vekilin, dün dündür bugün yanaşma günüdür diyen bir parti başkanının, bize kimse akıl veremez, biz ne yapacağımızı biliriz çünkü “KKTC bağımsız bir devlettir” yazan düşünürün, iyi ki böyle oldu da Cumhurbaşkanlığı’na adaylığı gündeme geldi diyen bir diğer sağ partilinin, hep beraber koro halinde dediği gibi:
Yaşasın linç, sağolsun yavru vatan!
*Şiir: Hasan Ali Toptaş / Yalnızlıklar