Haşmet M. Gürkan
İngilizler Kıbrıs’a geldiklerinde, dinsel açıdan “Müslüman” ve “Gayrı Müslüman” diye ikiye ayrılan Kıbrıs halkı arasında hem Müslüman hem de Hristiyan görünen bir topluluğun varlığını da hayretle saptadılar. Bunlar, yaygın deyimiyle “Linobambaki”lerdi. Rumcada “Keten Pamuk” anlamına gelen bu sözcük her iki dini de benimsemiş izlenimini veren bu insanlar için kullanılıyordu.
İngiliz işgalinin ilk günlerinde adayı ziyaret edip at sırtında tüm adayı dolaşan İngiliz yazarı W. Hepworth Dixon, 1979 yılında yayınlanan “British Cyprus” adlı yapıtında, dikkatini çeken bu garip halk için şunları yazar:
“Hali hazırda Kıbrıslılar kendilerini üç kütleye ayırırlar. Birincisi Türkler, ikincisi Rumlar ve üçüncüsü de Linobambakiler… Bu isimler yapısal tip farkını değil dinsel inanç farkını yansıtırlar. Kıbrıslılara göre “Türk” Müslüman, “Rum” Ortodoks Hristiyan demektir. “Linobambaki” ise hem Müslüman hem Ortodoks Hristiyan demektir!
Linobambakinin kelime anlamı Keten Pamuk (Flax Cotton)dur ve bunlar bir nevi mezheptirler. (…) Linobambakiler Kıbrıs köy ve kentlerinin zorluk yaratan ama komik olan bir unsurunu oluştururlar. Kimse onları kaale alamaz çünkü boyuna inanç değiştirip dururlar. Zaptiyeler kendilerinden askerlikten muafiyet vergisi (Bedel-i Askeriye – HMG) istediklerinde Türk olurlar; kadılar kendilerini askere çağırdığında ise Rumdurlar. Ne savaşırlar ne de askerlik bedeli öderler. Sadece homurdanırlar ve hileye kaçarlar. Ve Piskoboslarla yabancı konsoloslara başvurmak suretiyle yüklerini başkalarının sırtına yıkmaya genellikle muvaffak olurlar (…)
Hileleri daha doğumdan başlar. Düzenbaz baba oğlu sünnet edilmiş diye köyü kandırır. İşlem aslında yapılmamıştır. Delikanlı böylece “işareti” olmadan büyür ikinci iş isim koymadır. Diğer Doğu ülkelerinde olduğu gibi Kıbrıs’ta da Ali, Hasan ve Muhammed (Mehmet) gibi isimler yalnızca Müslümanlar tarafından kullanılır. Pedros, Georgios ve Nicolas gibi isimlerse yalnızca Ortodoks Hristiyanlarca kullanılır. Arada Yakup, Yusuf ve Musa gibi hem Müslümanların hem de Hristiyanların kullandıkları üçüncü bir grup isimler vardır. Linobambakiler işte burada hilelerine zemin bulurlar. Çocuklarına nötral adlar koyarlar ki büyüdüklerinde bir taraftan obir tarafa, camiden kiliseye, kiliseden camiye geçebilsinler. (…)”
Dixon, başta, Larnaka ile Lefkoşa arasında hayvanla taşımacılık yapan ve “Kiracı” diye bilinen meslek mensuplarının oturduğu Athienou (Kiracıköy) olmak üzere o çevredeki kimi köylerle Paralimni yöresindeki kimi köyler halkının Linobambaki oldukları yazısına eklemektedir.
1878’lerde Kıbrıs’taki yaşamı hayli geniş bir şekilde yansıtan “Our Home in Cyprus” adlı yapıtında Bn. Scott- Stevenson da bu garip topluluğun varlığına değinerek şöyle yazar:
“Hristiyanların, Müslümanların, Maronit ve Ermenilerin yanısıra Kıbrısta bir başka mezheb daha vardır ki bunun mensubları “Linobambaki” veya “Flax-Cotton” diye adlandırılırlar. Onlar, dış görünüşlerinde Türkleri andırdıkları halde ne Hristiyan ve ne de İslam dinine bağlı olmadıklarından dolayı böyle adlandırılmaktadırlar. Onlar aslında Rum Kilisesine bağlıdırlar. Ataları 1571 Türk fethinde Müslümanlığı kabule zorlanmıştır. Sayıları ortalama binikiyüz olup Pile Burnu ile Grekoburnu arasındaki Paralimni Gölü’nün güneyinde bulunan Loe Petro (Linpetri- HMG) köyünde yaşarlar. Yoksul ve çalışkan insanlardır ne var ki ne Türkler ne de Hristiyanlardan pek yüz bulmazlar.”
Linobambakilerden daha sonraki dönemlerde Kıbrıs hakkında yazan Sir Ronald Storrs ile Sir Harry Luke dahil diğer İngiliz yazar ve araştırmacılar da söz etmektedir. Storrs, John Hackett’in “History of Greek Ortodox Church of Cyprus” (Kıbrıs Rum Ortodoks Klisesinin Tarihi – (1901) adlı yapıtından şu paragrafı nakleder Linobambakiler üzerine:
“Latin Hristiyanlarının soyundan gelen bu halk İslamların kovuşturmasından korunmak için atalarının dinini terk ederek Müslümanlığı kabullenmişlerdir. Şimdi, utançtan ya da korkudan asıl inançlarına dönmeye tereddüt gösterirler. Onlar açıkça Türkler gibi giyinir, Türk diye bilinirler ve Türkler gibi davranırlar ama gizliden gizliye Hristiyandırlar… Hristiyan adları taşırlar ve Ortodoks Kilisesinin saptadığı kutsal günleri kutlarlar, vaftizli olup İncile inanırlar…”Dillirga yöresindeki köylerin Linobambakilerin başlıca yeri olduğunu söyleyen Storrs, konuyu ele aldığı 1930 yılında gerçek Linobambakilerin sayısının çok az kaldığını, çoğunluğunun kesinlikle Hristiyan veya Müslüman olduklarını vurgular.
***
Yakın geçmişteki Kıbrıs’ın bir gerçeğini yansıtan bu gözlemlerden anlaşılacağı gibi “Linobambaki”ler Türk döneminde Müslümanlığı kabul etmiş görünen lakin yine de gizliden gizliye eski dinlerine bağlığı sürdüren Hıristiyanlardı. Türkler Ortodoks Rumların dinlerine karışmadıkları gibi onlara üstelik kişisel ve dinsel özgürlük verdiklerine göre Rum yığınlarının İslâmiyeti kabul etme zorunluluğu duymaları söz konusu olamazdı. Linobambakilerin Hackett’in vurguladığı gibi Latin kökenli yani İtalyan, Fransız vb oldukları ve Türklerin Latinleri düşman bilip adada barındırmak istememeleri sonucu bunların Müslümanlığı kabul eder görünüp herhangi bir kovuşturmadan, tedirginlikten kurtulmak istedikleri anlaşılıyor. (Bu gün Kıbrıs’ta var olan küçük Katolik (Latin) azınlığı da aynı şekilde Ortodoksluğu kabul eder görünüp Rumlar arasında varlıklarını, İngiliz dönemine, ondan sonra da günümüze dek sürdüren İtalyan kökenli bir topluluktur.)
1930’lara kadar varlıklarını eziklik içinde devam ettiren Linobambakiler, bir bölümünün Hristiyanlığa tümden dönüşüyle Rumlaşması, diğerlerinin de Müslümanlığa bağlanıp Türkleşmesi sonucu her iki toplum içinde asimile olunmuşlardı. Aslında Linobambakilerin Rum ve Türk toplumları içinde erimeleri tamamıyle kendiliğinden oluşmuş bir olay değildi. Bir taraftan Rum Kilisesinin öte yandan da Türk toplumunun ayrı ayrı çabalarıyle gerçekleşmişti bu sonuç. Rum kilisesi daha İngiliz döneminin ilk yıllarından itibaren Linobambaki köylerinde okullar açarak onları Rumlaştırma çabasına girmişti. Nitekim 1880-81 yıllarında Girne Piskobosluğu Dillirga yöresinde 4 okul açmış ve bunun sonucu olarak kısa sürede yığın halinde Linobambakilerin Ortodoksluğu kabul ettikleri görülmüştü. Kilise bu çabalarını müteakip yıllarda da sürdürmüştü. Öte yandan Türkler de boş durmuyor, Türkçe konuşamazsa bile İslami isimler taşıyıp Müslüman olduklarını söyleyen bu insanları Türk toplumuna kazandırmaya çalışıyorlardı. (Linobambaki kökenli olmadığı halde büyük merkezlerden uzakta oldukları için Rumların kültürel etkisi altında Türkçe konuşmayı unutan köyler de vardı ki bu konumuz dışıdır.) Bu amaçla bu tür köylere hocalar, öğretmenler gönderiliyor, hatta hamiyetli kimi Türk zenginleri bu köylerde okullar açılmasına yardımcı oluyordu. Bu çabalar Türk toplumu içinde milliyetçilik cereyanlarının güçlendiği 1920’lerden sonraki dönemlerde yeni bir hız kazanacaktı.
Kıbrıs’ta atalarının adları eski tapu kayıtlarında Müslüman ve dolayısıyle Türk görünen kimi köyler halkının sonradan Rum olarak ortaya çıkmasının nedeni pek ala Linobambakiliğe bağlanabilir. Bu arada Linobambaki olmadığı halde sosyal ve ekonomik nedenlerle Rumlaşan Türk aileleri bulunduğu da tarihi bir gerçektir. Türkleşen Linobambakilerin adları zaten Müslümanların da kullandığı adlar olduklarından bunların Türklerle kaynaşmaları pek iz bırakmadan gerçekleşmiştir.