Dün sabah erkenden Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi’nin Araştırmalardan Sorumlu Asistanı Antroplog Okan Oktay ve araştırma görevlisi Selin Örek’le yollardayız.
Pergama barikatına giderek buradan çok değerli arkadaşımız Kiriakos Andreu’yu alıyoruz. Hep birlikte Lisi’ye (Akdoğan) gidiyoruz. Kiriakos Andreu, bize olası bir gömü yeri gösterecek...
Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömü yerlerinin bulunmasında gönüllü olarak emek veren çok değerli arkadaşımız Kiriakos Andreu aslen Lisili... Lisi’ye vardığımızda bize doğduğu evi, oynadığı mahalleyi, babasının Lisi’nin hemen dışındaki domuz çiftliğini gösteriyor...
Dönüş yolunda ise, bir okurumuzun çok değerli yardımları sonucu gömü yerini bulduğumuz altı “kayıp” Lisili Kıbrıslırum’dan ikisinin oturduğu evi gösteriyor bana... Lisi’nin çeşitli yerlerinde ve dışında bulduğumuz Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk “kayıplar”ın gömü yerlerinin yanından geçiyoruz ve buralarla ilgili hatıralarımızı paylaşıyoruz yolda...
BİR KÜÇÜK KİLİSE...
Kiriakos Andreu’nun tarifi üzerine Lisi’de küçük bir kiliseye gidiyoruz... Kilisenin kemerleri var ama damı yıkılmış... Kendiliğinden olmamış bu, belli... Birileri karar verip damını yıkmış...
Kilisenin Ayyorgi Kilisesi olduğunu öğreniyoruz. Kilisenin tam adı Agios Georgios Aglasikas... “Aglasikas” demek, “Tatlı İncir” demekmiş – yani kilisenin adı Ayyorgi Tatlı İncir Kilisesi...
Kilisenin üstüne sloganlar yazılmış, ayyıldızlar çizilmiş... Kilisenin içine de çeşitli sloganlar yazılmış... Yazılan sloganlara ve çizilen ayyıldızlara bakılacak olursa, burası herhalde Türk askerlerinin görev yaptığı – nöbet tuttuğu – bir yer olabilir diye düşünüyorum...
Kapı, pencere bırakılmamış, hepsi uçup gitmiş, çalınmış... Kilisenin çanı da yerinde yok...
Ben bu kilisenin 1920’lerde inşa edilmiş olabileceğini düşünüyorum... Kiriakos, değerli arkadaşımız Tasos Kosteas’a kilisenin ne zaman yapıldığını mesaj atıp soruyor... Nitekim yanılmamışım: 100 senelik bir kilise imiş bu... Çevresindeki tüm araziler de kiliseye aitmiş bir zamanlar... İçinde harnıp ağaçları var ve bazı harnıp ağaçlarının üstünde arılar kovan yapmış, vız vız uçuşuyorlar... Selin Örek arkadaşımız görüyor kovanı ve çok yaklaşmamamız konusunda bizi uyarıyor. Bir araştırması esnasında, tam altı tane arı saçlarının arasına girmiş, bu yüzden harnıba fazla yanaşmayalım diye bizi uyarıyor...
Burası taşlık bir araziye benziyor, sanki birisi taşları bir yerde toplamaya çalışmış gibi duruyor...
Kiriakos, “Bu kiliseye senede iki defa gelirdik” diyor... “Ayyorgi Günü nedeniyle yapılan panayırlara gelirdik... 3 Kasım’da ve 23 Nisan’da yapılırdı bu panayırlar... O zaman ziyaret ederdik bu kiliseyi” diye anlatıyor.
OLASI GÖMÜ YERİ...
Kilisenin giriş kapısına biraz toprak yığılmış... Kilisenin çevresine dökülmüş olan beton, giriş kapısının olduğu yerde, toprağın altında kalmış... Kiriakos, bir Kıbrıslıtürk arkadaşından duyduklarını aktarıyor...
15 yıl kadar önce bir Kıbrıslıtürk, bu toprakların bulunduğu yerde bazı insan kemikleri bulunca, dönemin muhtarına gidip haber vermiş... O dönemin muhtarı bu Kıbrıslıtürk’e “husolmasını”, “ses çıkarmamasını” söylemiş. Kiriakos bu alana bazı “kayıp”ların gömülmüş olabileceği kuşkusunu taşıyor...
“Her zaman kilise avlularına Kıbrıslırumlar ölülerini gömerdi, belki de bunlar buraya bir zamanlar gömülmüş olan insan kalıntıları olabilir miydi acaba?” diye soruyorum Kiriakos’a... “Hayır” diyor, “bu kilisenin dışına hiçbir zaman herhangi bir gömü yapılmadı... Bu kilisenin mezarlığı yoktu... Yani eski kalıntılar olamazdı bunlar” diyor. Kiriakos, bu bölgenin rahatlıkla araştırılabileceği inancında... Biz de öyle düşünüyoruz... Ancak 15 yıl kadar önce burada insan kalıntıları bulunca sözkonusu Kıbrıslıtürk’ün gittiği muhtar çoktan vefat etmiş. Kalıntıları bulan Kıbrıslıtürk ise hiçbir şekilde herhangi birisiyle muhatap olmak istemiyormuş, Kiriakos onun anlattıklarını ancak bir Kıbrıslıtürk arkadaşı vasıtasıyla öğrenebilmiş... Bu yüzden Kayıplar Komitesi’nin bu konuda nasıl araştırma yapacağını düşünüp tartması gerekecek...
Selin Örek bölgenin ve olası gömü yerinin fotoğraflarını çekiyor, koordinatlar alıyor... İşimiz bitince bu sessiz, ıssız ve güzel yerden ayrılıyoruz... Küçük beyaz kelebeklerin uçuştuğu, harnıp ağaçlarına arıların kovan yapıp vızıldadığı, trafikten, gürültüden, kaos ve karmaşadan uzaktaki bu “Tatlı İncir Kilisesi”ni geride bırakıyoruz... Kiriakos’u Pergama’ya bırakmaya giderken, Lisi’den dönüş yolunda ambarları gösteriyor ve bir anekdot aktarıyor...
NEŞETİS’İN PATATESLERİ VE PAYLAŞTIĞI SU...
1974 öncesinde de tarımsal ürünlerin depolandığı bu ambarlarda Lisi’nin Kıbrıslırum yetkilileri, köylülerden patates ve havuç alırlarmış. Ama Kıbrıslıtürkler’in patateslerini almazlarmış. Kiriakos’un babasının çok iyi bir ahbabı varmış: “Neşetis’ti adı” diyor... “Neşetis” dediği Kıbrıslıtürk, Pergama’nın muhtarı imiş... Kiriakos’un babasının da Pergama topraklarında tarlaları varmış... “Lisi’de Kıbrıslıtürkler’in patateslerini almadıkları için Neşetis babama gelir, kendi patateslerini getirip babama verirdi. Babam da bunları kendi adına bu ambarlara getirip satar, parasını alınca da Neşetis’e verirdi... 1971 yılı çok kurak geçtiydi... Pergama’da babama ait tarlalara patates, havuç gibi ürünler ektiydik ama su bittiydi... Neşetis, gündüzleri kendi suyunu kullanıyor, geceden sabaha da bu suyu bize veriyordu... Ben geceleri gidip sabaha kadar tarlalarımızı sulardım, Neşetis’in oğlu Ahmet ile birlikte” diye anlatıyor...
Lisi’de Polatpaşa Lisesi’ni geçerken, “Bu benim okulumdu” diyor. “İlkokuldu..”
YUMURTA TAŞIYINCA...
Derken eski, 1974’ten beridir terkedilmiş olduğu şekilde duran bir tavuk çiftliğinin yanından geçiyoruz ve Kiriakos bir anekdot daha anlatıyor...
“Burası” diyor, “tavuk çiftliğiydi ama bunlar et tavuğu değil yumurta tavuğuydu... Sahibi, yalnızca yumurta tavuğu yetiştirirdi... Ehliyet almak için tam 7 kere sınava girmiş ve ancak yedincisinde ehliyetini alabilmişti... Ehliyeti yapan müfettiş ona “Dur” dediğinde, arabayı durdurmuyor ve ancak 50 metre gittikten sonra durabiliyormuş... Müfettiş de onu ehliyet sınavından geçirmiyormuş... Bir keresinde müfettiş kendisine “Arabayı durdur dediğimde zınk diye duracan! Neden bunu yapman?” diye sorduğunda adam, “Golay değil söylediğin, yumurta taşırım ben ya!” demiş... Nihayetinde herhalde ikna olmuş ki yedinci kez ehliyet sınavına girdiğinde arabayı “durdur” dediklerinde durdurmuş ve ehliyetini alabilmiş...
Nihayet Pergama’ya varıyoruz ve Kiriakos’a teşekkür ederek onu barikatta bırakıyoruz... Biz Lefkoşa’ya dönerken yağmur başlıyor, Selin Örek çok mutlu oluyor yağmuru görünce ve o da bize yağmurla ilgili hayatından güzel anekdotlar aktarıyor...
Kiriakos Andreu arkadaşımıza bize Lisi’deki olası gömü yerini gösterdiği için yürekten teşekkürler... Kayıplar Komitesi’nden Okan Oktay ve Selin Örek arkadaşlarımıza da bu yeri göstermemiz için bize yardımcı oldukları için çok teşekkür ediyoruz...
Bu konuda daha ayrıntılı bilgi sahibi okurlarımızı, isimli veya isimsiz beni aramaya davet ediyorum. Telefon numaram 0542 853 8436’dır. Kayıplar Komitesi’yle temasa geçmek isteyen okurlarımız ise 181 ihbar hattını arayabilirler...
Elbirliğiyle bu insani konuda ilerleme sağlamaya çalışırsak, gelecek kuşaklarımızın adamızda barışı inşa etmeleri çok daha kolay olacaktır... Bu yüzden “kayıplar” konusunda bildiğiniz, duyduğunuz, gördüğünüz bir şey varsa paylaşınız... En ufak bir ipucu bile bu süreçte çok değerlidir... Şimdiden çok teşekkürler değerli okurlarıma...
Ayyorgi Tatlı İncir Kilisesi
*** BİR FOTOĞRAF
Dün bu sayfalarda yayımladığımız bir fotoğraf konusunda Pembe Monargalı bizi arayarak, sözkonusu fotoğrafın Selimiye Camisi hocası Ahmet Gürses değil, kendi dedesi olan ve Sarayönü Camisi hocalığı yapmış, İmam Zeki Gazi olduğunu aktardı. Bu fotoğrafı Birleşmiş Milletler Barış Gücü UNFICYP Danimarka Kontenjanı’ndan Sten Boye Poulsen çekmişti... Bu fotoğrafı, Ahmet Gürses’in torunu Serkan Soyalan’a gösterdiğimizde, bunun dedesi olduğuna kani olmuştu. Biz de aynı fikirdeydik... Bu yüzden fotoğrafın altına dün bu resimde görülen hocanın Ahmet Gürses olduğunu yazmıştık. Pembe Monargalı arkadaşımızın bizi düzelten açıklaması için çok teşekkürler... Ahmet Gürses ile Zeki Gazi hocaların birbirlerine benzerlikleri de inanılmaz... Bunu da öğrenmiş olduk...
Sarayönü Camisi İmamı Zeki Gazi Hoca...