Birleşik Krallık’ta yaşayan Kıbrıslı Türkler’den gelen ölüm haberleri, yüreğimizi dağlıyor.
Koronavirüs nedeniyle hayatlarını kaybedenleri kesinleşenlerin sayısı dün itibarıyla 33.
Yoğun bakımda bulunan hasta sayısı ise 60 civarında.
Üstelik biliyor musunuz, bunlar esasen Londra kaynaklı veriler.
Ülkenin diğer bölgelerinde dağılmış olanların durum ne, ne yazık ki bilinmiyor.
Londra’da konuştuğum kaynaklar, başkentteki durumu çoğunlukla takip edebildiklerini, ancak Londra dışında yaşayan Kıbrıslı Türkler’le ilgili bilgilere ulaşamadıklarını söylüyorlar.
Dolayısıyla da yukarıda paylaşılan sayılardan daha fazlasının söz konusu olma ihtimali, çok yüksek.
Peki neden?
İçişleri Bakanlığı’nın (Home Office) verilerine göre Birleşik Krallık’ta yaklaşık 300 bin Kıbrıslı Türk yaşıyor.
Ülke nüfusunun 68 milyon olarak tahmin edildiğinden hareketle, Kıbrıslı Türkler’in nüfusa oranı %0.44 iken, sadece Londra’daki ölü sayımız neden nüfus orantısının 2 katından fazlasına denk geliyor?
Neden, Birleşik Krallık genelinde virüsten ölen toplam sayının %1’ine denk gelecek kadar yüksek bir sayıdan bahsediyoruz?
Bunun altında yatan nedenleri anlamaya çalışmak adına, sanırım ilk olarak, salgın yayılmaya başladığı andan itibaren orada yaşayan vatandaşlarımızın ne tür bir reaksiyon geliştirdiğine bakmak lazım.
Konuştuğum kişilerin birleştiği ortak nokta, genel anlamda işin ciddiyetinin geç farkına varmaları ve kendilerini korumaya alma konusunda ne yazık ki biraz geç kalmış olmaları.
Burada elbette, Boris Johnson hükümetinin salgına karşı uyguladığı politikanın da etkisi var. Başlangıçta izolasyon yoluyla korunmayı değil, bulaşma yoluyla bağışıklık geliştirmeyi amaç edinen hükümetin bu tavrı, ülkede yaşayan diğer herkes gibi Kıbrıslı Türkler’in de kendilerini korumaya almalarının gecikmesine neden oldu, bu ortada.
Johnson hükümetinin henüz yeterli önlem almadığı ve hastanelere henüz girilebilen ilk günlerde, İngilizler hastanedeki vakalarını birer birer ziyarete giderken, biz onar onar, çoluk çocuk hastanelere akın etmişiz!
Cenaze törenlerinin henüz yasaklanmadığı günlerde, İngilizler ölülerini onar kişilik gruplarla gömerken, biz yüz, iki yüz kişiyle gömmüş, sarılmış, kucaklaşıp ağlamışız!
İzolasyon çağrılarına rağmen, ilk başlarda ev ziyaretlerinden, misafirlikten vazgeçmemişiz.
Birleşik Krallık’ta yaşayan Kıbrıslı Türk nüfusta, yaş ortalaması yüksek.
Bu ister istemez, risk grubunu sayısal anlamda yukarıya çekiyor.
Hayatlarını kaybedenlere baktığımızda da, büyük çoğunluğunun, önceden başka kronik hastalıkları bulunan, ileri yaş gruplarında olduğunu görüyoruz.
Bu olgusal gerçekliğe, farkındalığın gecikmesi ve katı izolasyon kurallarının uygulanması konusunda yaşanan eksiklik eklenince, ne yazık ki hepimizi derinden üzen bu sonuç ortaya çıkıyor.
***
Britanya’da ırksal eşitsizlikler konusunda bir bilgi ağı olarak faaliyet gösteren bağımsız düşünce kuruluşu Runnymede’in yardımcı direktörü Dr Zubaida Haque imzasıyla, 26 Mart’ta yayınlanan bir makalede, Koronavirüs’ün etnik azınlıkları nasıl etkileyebileceği konusu ele alınıyor ve farklı azınlık grupların yaşam tarzlarının ve ekonomik koşullarının bu anlamda ne tür farklılıklar yarattığı üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulunuluyor.
Etnik azınlıkların, Birleşik Krallık’ın en fakir sosyo-ekonomik grupları arasında yer aldığının altı çizilen makalede, dolayısıyla bu grupların Koronavirüs’ten çok daha fazla etkilenmelerinin beklendiği ifade ediliyor.
Londra’daki Kıbrıs Türk İslam Cemiyeti Başkanı Hüseyin Haşim Bakayi’den dün aldığım bazı bilgiler, bu makalede işaret edilen tehlikenin doğrulunu ortaya koyuyor.
Bakayi’nin verdiği bilgiye göre, Bangladeşliler, Pakistanlılar, Arap ülkelerinden gelenler ve Türkiyeliler arasında şu anda oldukça yüksek ölüm oranları var.
Söz konusu makalede değinilen bir diğer mesele var ki, dolaylı olarak Kıbrıslı Türkler açısından da üzerine kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum.
Buna göre etnik azınlıklar, ‘beyaz Britanyalılar’a’ (white British) kıyasla hem daha küçük ve daha kalabalık evlerde, hem de birkaç nesil bir arada yaşıyorlar. Etnik azınlıklar arasında 65 yaş üstü ile 16 yaş altı nesillerin birlikte yaşama oranı, oldukça yüksek.
Olaya bu pencereden baktığımızda, Kıbrıslı Türkler’in durumu ne?
Yukarıda yapılan saptamalar, Kıbrıslı Türk toplumu için de geçerli mi, ya da ne oranda geçerli?
Aynı çatı altında uyunmasa bile, sürekli iç içe yaşama, her yaştan akraba veya tanıdıklarımızla sürekli yakın fiziksel temas içerisinde olma alışkanlıklarımızın, virüsün diğer azınlık gruplar arasında olduğu gibi biz Kıbrıslı Türkler arasında da bu denli yoğun bir biçimde yayılmasında etkili olduğu sonucuna varmak, yanlış olur mu?
Kimi zaman ekonomik sebepler, kimi zaman ise kültürel alışkanlıklar nedeniyle ortaya çıkan bu ‘bir arada olma hali’, bundan da öteye, şehrin geneline, heterojen yaşam alanlarına dağılmak yerine, çoğunlukla, ‘komün’ tabir edebileceğimiz, kapalı topluluklar halinde yaşam sürülmesi de, bugün karşı karşıya kaldığımız bu acı tablonun nedenlerinden biri olabilir mi?