Lefkoşa Türk Belediyesi (LTB), Haziran 1958’de resmen kurulmuş ve kuruluşu İngiliz sömürge yönetiminin resmi gazetesinde yayınlanmış bir belediyedir.
Kıbrıs Cumhuriyeti (KC) 1960 yılında resmen hayata geçtiğinde, anayasasına göre Lefkoşa, Limasol, Mağusa, Baf ve Larnaka’da Kıbrıslı Türklerin ve Rumların ayrı belediye kurma hakları vardı, Girne dahil değildir… O dönemde LTB var olduğundan devam etti.
Dolayısıyla, Kıbrıslı Türklerin yönettiği LTB uluslararası meşruluğa ve kimliğe sahip bir belediye idi. 1963 ve 1974 olayları LTB’nin bu meşruluğunu uluslararasında ortadan kaldıramazdı, çünkü uluslararası toplum hala daha o KC’ni ve onun anayasasını tanıyordu.
Ancak ve özellikle KKTC’nin ilanından sonra, Kuzey Kıbrıs’ı yönetenler, “KKTC’yi tanımazlarsa hiçbir kurumumuzu tanımasınlar” stratejisiyle hareket ettiği için, LTB’nin uluslararası tanınmış kimliğini kullanmadılar, üstünü de örttüler. Bu da Kıbrıslı Rumlara LTB’yi uluslararası toplumun bilincinden silme, ‘sözde’ belediye olarak tanıtma fırsatı verdi..
2002 Temmuz’unda LTB Başkanlığı görevine seçildiğimde, LTB’nin uluslararası meşruluğunu yabancı muhataplara anlatmaya başladık. Kolay olmadı, bıkmadan usanmadan Avrupa devletlerinin ve ABD’nin Kıbrıs’ta bulunan büyükelçileri ile defalarca görüşme yaptık, kanıtları dosya halinde kendilerine verdik, Güney Kıbrıs’ta konuşlanmış yabancı misyonlarla da görüşerek onların LTB’nin meşruluğunu kabul etmelerini sağladık. Biz bunu yaparken Kıbrıslı Rumlar da çeşitli mazaretlerle LTB’nin meşruluğunu engellemeye çabaladı.
Bize göre konu çok basit ve belirgindi… Yabancı devletler KC’ni tanıyorsa, onun anayasasını da tanıyor demekti ve LTB anayasal bir kuruluştu. Bunun pazarlığı olamazdı. Kıbrıslı Rumlar bana “sen KC’ni tanıyor musun?” diye defalarca sordular, çok kestirme cevap verdim: “Konu benim neyi tanıdığım değildir; LTB’nin meşruluğunu tartıştıran sizsiniz, siz KC ve anayasasını tanıyor musunuz? Tanıyorsanız LTB’nin meşruluğuna itiraz edemezsiniz” …
Sonuçta LTB’nin uluslararası meşruluğu yabancılar nezdinde kabul gördü, kurumsal varlığı itibar gördü. Ve LTB Başkanı olarak Kıbrıs’ta ve yurtdışında birçok temaslar ve ziyaretler yaptık. Bugünkü Haspolat Arıtma Tesisleri’nin projesine yatırım finansmanı aramak için LTB Başkanı ve Lefkoşa (Rum) Belediye Başkanı birlikte Brüksel’e gittik, tüm ziyaretlerimizi ve görüşmelerimizi iki eşit belediye başkanı olarak yaptık; Genişleme Komiser’i Verheugen ile de bu sıfatlarla görüştük.
Onun da ötesinde, projemizi iki belediye olarak bir dosyada sunduk ve dosyanın kapak yazısını da iki belediyenin logolarının basıldığı bir A4 kağıdına yazdık, altını da iki belediye başkanları olarak imzaladık. AB’nin kurumları da buna hiç itiraz etmedi.
Moskova’da Dünya Başşehirleri ve Şehirleri Belediye Başkanları Toplantısı’na iki belediye başkanı olarak katıldık, katılımcılar listesine ayrı ayrı ve resmi sıfatımızla yazıldık. Almanya Erlangen Belediyesi iki belediye başkanının resmi sıfatları ile bir etkinliğe ve resmi törenlere davet aldık, katıldık.
İsveç, Norveç ve Fin büyükelçilerinin girişimi ile Güney ve Kuzey Lefkoşa’da film festivali düzenledik, açılış töreni Ledra Palace’ta yapıldı. Davetiyelerde ev sahipleri olarak Lefkoşa’nın iki belediye başkanı ve büyükelçilerin adı vardı.
2004 referandumu yapıldı, sonrasında kendi ‘Hayır’ını anlatmak üzere Papadopulos ve ekibi Avrupa’da lobi yapmaya çıktı. Kıbrıs Türk tarafı olarak biz de çıktık. Ekip başı o zamanlar Tarım Bakanı olan Raşit Pertev idi, milletvekili Özdil Nami ve LTB Başkanı olarak ben vardım. Ama tüm randevuları, uluslararası meşruluğu olan LTB Başkanı adına aldık ve istediğimiz her randevuyu da alabildik, görüşmeleri ve lobi çalışmalarını yaptık.
Defalarca Brüksel’e gittik, AB’nin Daimi Delegeler Komitesi ve diğer kurumları ile birçok görüşmeler yaptık. LTB’nin uluslararası meşruluğunu kullanarak yaptık. LTB’nin İslam Belediyeler Birliği’ne üyeliğini, ICLE’deki üyeliğini, AKPM – Yerel ve Bölgesel Yönetimler üyeliğini hayata geçirdik. Daha birçok çalışma yaptık, tümü de Kıbrıslı Türkler için, barış süreci için…
2006’daki seçim kampanyalarında “sanki de dış işleri bakanıymış gibi, ha-bre yurt dışına gitti” diye eleştirildim. Seçimi bu nedenle kaybettiğimi söyleyenler bile oldu, hiç pişmanlık duymadım, yerinmedim. 2006’dan sonra bu temaslar yapılmadı, LTB’nin uluslararası kimliği giderek uyutuldu, Kıbrıslı Rumlar da yeniden unutturdu.
Aidatlar ödenmediği için uluslararası üyelikler ya sonlandı ya donduruldu. Beni eleştirenler bu durumdan mutlu değildir sanırım.
Şimdi AB Bölgesel Politika Komiseri Corina Cretu gelmiş, AB fonları ile yapılan işleri yerinde ziyaret edecekmiş ve AB temsilciliği tarafından yapılan duyuruda kendilerine Güney’deki Lefkoşa (Rum) Belediye Başkanı refakat edecek, Kuzey’de de Mehmet Harmancı… Harmancı’nın sıfatı yok… Yani, 2002 öncesine döndük… Yazık…
LTB Başkanı’nın resmi sıfatı ile katılmaması halinde Bayan Cretu’ya refakat etmeme kararı doğrudur. AB karar vermelidir, üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti 1960’da kurulan ve anayasası da o tarihte yapılan mı, değil mi? O ise, LTB’nin meşruluğunu tanımama hakkı yoktur.
Ama eğer AB, Kıbrıslı Rumların propaganda ve tehdit mekanizmalarına esir ise, AB hastadır…