Pozitif olmak günümüzde bir mecburiyet oldu. Negatif olmak ise büyük bir ayıp. Son yıllarda patlama yapan kişisel gelişim kitaplarında, ki bunlar arasında “Secret” ve “Ferrarisi’ni Satan Bilge” gibi çokça sükse yapanlar da var, verilen ortak mesaj şu: “Hayatınızda güzel şeyler olmuyorsa, bunun sorumlusu sizsiniz! Çünkü pozitif düşünmüyorsunuz, evrene yanlış mesajlar gönderiyorsunuz!” Etrafınızda olan biten şeylerin, sosyolojik, psikolojik, politik yönleri falan yok. Bunlar hep fasa fiso! Gelin bu “aklı” ve mesajları biraz kurcalayalım. İsteyenler geçenlerde bir sohbetimizde sevgili Orhan Kabataş hocamın başladığı yerden sorgulamaya başlayabilir mesela: “Ferrarisi olan adamdan bilge mi olurmuş?...”
“Pozitif Düşün da nesdersa olsun”
En çok ağrıma giden ne biliyor musunuz? Kocası ve kendisi asgari ücrete kıt kanaat geçinmeye çalışan 3 çocuk annesi Kezban hanımı düşünelim. Hayat mücadelesi, çocukların ihtiyaçları, kötü yönetilen bir ülke, çöplerle dolu sokaklar, her fırsatta dedikodu yapan komşular, akrabalar, açık arayan iş arkadaşları, köle tüccarı bir patron, ödenmeyi bekleyen faturalar ve daha bin bir türlü bela arasında, birinin bu kadına gidip: “Hey bu hayatındaki kötü şeyler var ya! Bunların hepsi senin suçun! Pozitif düşünmüyorsun!” demesi... Hayatın getirdiği tüm ağır şartların yanında bir de bu insana “Pozitif düşünememe vicdan azabını” yüklemek, ne tür bir gaddarlıktır. Yukarıda saydığımız ayrı ayrı fizyolojik, sosyolojik, ekonomik, psikolojik, hukuki ve politik problemleri yok farz etmek, ve daha da önemlisi bunları Kezban hanıma “YOK FARZ ETTİRMEK” kimlerin işine yarar dersiniz? 1- Mevcut durumdan faydalananların (Devlet, Patron vs) 2-Mevcut durumdan faydalananların sponsorluğundaki “Pozitif Düşün da nesdersa olsun” kumpanyasının. Düzen, hayat, çark hiç dokunulmadan olduğu gibi devam edecek, bu esnada da Kezban hanım veya içimizden herhangi biri “Deniyorum deniyorum ama bir türlü pozitif düşünemediğim için beceremiyorum... Hep benim yüzümden!” diye vicdan azabı çekecek. Bak sen!
“Evrene kötü mesajlar göndermeyin!”
“Evrene kötü mesajlar göndermeyin!” diye bir durum var. “ ‘Evren’ yaz 4200’a sms at, yazdığının 10 misli senin olsun!” gibi bir muhabbet. Siz hiç evrenle muhabbet eden bir iş adamı gördünüz mü? Ya da pozitif düşündüğü için ekonomiyi düzelten bir Maliye Bakanı? Pardon. Sahneler ve roller birbirine karıştı değil mi?! Bu makamlar, işleri evrene pozitif mesaj yollayarak halletmiyor. Buralarda “ekonomik akıl” diye bir muhabbet var. Amerika ve Rusya, Avrupa Birliği üzerindeki enerji kavgasına dalmışken, kimse onlara çıkıp da “Aaaaa lütfen ama! Pozitif düşünmüyorsunuz diye oluyor bunlar!” diyor mu? Demek istediğim bu “yöntem” bu kadar makbul ve verimli ise, neden sadece geçim derdi olan, belli bir sınıfa ait vatandaşların daha iyi bir hayat hayali üzerinde uygulanıyor? Güney Kıbrıs ve Yunanistan güzel bir sinerji yaratamadıkları için mi battı? Hristofyas, Evrene "Battı balık yan gider... Yunanistan battı, biz de batalım..." mı dedi? Hayır. Peki iki çocuk babası Fehmi Bey çocukları ile tatile gidebilmek için neden evrene pozitif mesajlar yollamak durumunda?
“Algı seçmezse, bilgi yoktur.”
Hayata olumlu bakmak bir meziyettir ama gerçekleri görmezden gelmek bir zafiyettir. Meşhur yarısı dolu bardak hikayesindeki gibi “Bardağın yarısı boş” yerine “Bardağın yarısı dolu” demek bir bakış açısıdır. Ancak “Bardağın yarısı benim yüzümden boş! Evrene yanlış mesaj yolladım!” demek tuhaf bir durumdur. Burada optimist ya da pesimist bir durumdan ziyade daha çok sürrealist bir musibetlik ( nüsübetlik) var. Bilgi çağı olarak adlandırılan çağımız, aslında bilgi çağından çok, algı çağı sayılmalı. Çünkü çağın belirleyici nesnesi olan bilgi, doğru şekilde algılanmaz ise kendi başına bir anlam ifade etmez. Bilginin anlamlı olabilmesi için, onu doğru biçimde algılayan bir özne şarttır. Bu aşamada “Algıda seçicilik” gibi terimlerle karşılaşırız. Algı seçmezse, bilgi yoktur. Ülkedeki işsizlik oranı, hayat pahalılığı, özel sektör ve kamu sektörü arasındaki dengesizlik. Bunların hepsi bilgi. Peki algı ne? "Böyle gelmiş böyle gidecek, bu yüzden biz pozitif düşünelim ve evrene güzel mesajlar yollayalım." Cem Yılmaz dediğinden: "-Sevgi içimizde... -KDV? - O da içimizde..."
Peki “‘ ‘Evren’, ‘Sinerji’ , ‘Enerji’, ‘Pozitif Mesaj’ gibi kurguları, amaçları yırttın attın, şimdi bunların yerine ne koyacaksın?” diye sorulacaksa eğer, insanlara küçük umut kırıntıları karşılığında “Gene pozitif düşünemedim! Benim suçum!” gibi “Absürd vicdan azapları” çekmeyi önermeyeceğim evet. Eğer bir vicdan azabı çekmek için kabahat arıyorsa yurdum insanı, bu azabın sebeplerini Nazım Hikmet’ten okumak daha faydalı olacaktır: “...Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, - demeğe de dilim varmıyor ama - kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!” Sen evrene pozitif mesajlar yollamaya devam et canım kardeşim! Biz de kapanışı mevcut mentalite doğrultusunda Che Guevara ile yapalım: “Gerçekçi ol, Evrene mesaj yolla!”