YENİDÜZEN'den Mert Özdağ ile KANAL SİM'den Aktay Elektrikçi'nin sorularını yanıtlayan CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman pandemi dönemine ilişkin ekonomideki sorunlara vurgu yaptı, hükümete "2020 İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolü'nü Türkiye ile yeniden müzakere ederek kaynağı ekonominin bütünü ve reel sektöre yaymak" önerisinde bulundu.
Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman hükümetin Türkiye ile imzaladığı 2020 İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolü'nün reel (özel) sektöre yönelik bir getirisi olmadığına dikkat çekerek "Türkiye’den gelecek 1 Milyar 150 Milyon TL Maliye'yi 2020 sonuna kadar taşır, maaşlar ödenir ancak ekonomiyi taşımaz. Çarşıyı yılsonuna kadar taşımaz" dedi.
YENİDÜZEN'den Mert Özdağ ile KANAL SİM'den Aktay Elektrikçi'nin sorularını yanıtlayan Tufan Erhürman pandemi dönemine ilişkin ekonomideki sorunlara vurgu yaptı, hükümete 2020 İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolü'nü Türkiye ile yeniden müzakere ederek, kaynağın ekonominin bütününe yayılarak, etkin kullanılmasına ilişkin yeni bir düzenleme yapma önerisinde bulundu.
Özel sektörde işsizlik sorununun baş gösterdiğini ve iflas eden şirketlerin bulunduğu söyleyen Erhürman “Reel sektör destek görmeyince hangi riskle karşı karşıyayız; daha fazla işsiz insan, daha fazla batmış özel sektör işletmesi ve esnaf” diye konuştu.
Erhürman imzalanan anlaşma ile Maliye’nin ay ay eksik maaş ödemelerine Türkiye tarafından kaynak aktarılacağının altını çizerek, Türkiye’den gelecek 1 Milyar 150 Milyon TL'lik kaynağın önemli ancak doğru yerlere kullanılmasının şart olduğunu ifade etti.
Sağlıkta geçen süre zarfında alt yapı eksiklikleri ve pandemi hastanesi ile ilgili gereken noktada bulunmadığımızı söyleyen Erhürman endişeli olduğunu, ikinci dalgaya hazırlıksız olunduğunu dile getirdi. Erhürman "Sağlık açısından endişeliyiz. Herkes endişeli… Sağlık Bakanı'nın kendisi de endişeli… Açılmaya gittiğimiz anda neyle karşılaşacağımızı kestirmek mümkün değil" diyerek acilen yapılacak düzenleme ile pandemi hastanesinin inşa edilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
İŞTE RÖPORTAJIN TAMAMI:
"Türkiye’den gelecek 1 Milyar 150 Milyon TL neyi kapatacak? Maliye’nin memurları ödemek konusundaki sıkıntıyı kapatacak. Nereye kadar? 2020 sonuna kadar."
- Aktay Elektrikçi: 2020 İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolü imzalandı. Deyim yerindeyse "apar topar" bir imza oldu. İlk önce genel bir değerlendirmenizi alalım? Nasıl bir değerlendirme yaparsınız protokolle ilgili ve imzalanış süreciyle ilgili…
- Tufan Erhürman: Protokolün imzalanma sürecinde beklentimiz şuydu; zor bir süreçten geçiyoruz, bu bizi sağlık açısından çok zorladı, bu dönemde imzalanacak bir protokol ve sağlanacak dış kaynak son derece önemli. Bunu sürecin başında Başbakan'a iletmiştik. Düşündüğümüz ve önerdiğimiz, kullanacağımız dış kaynakla bu süreçten en az zararla çıkabilelim. Başbakan’a mecliste o dönem söylediğimiz şuydu; "madem ki böyle bir çalışma var, bunu paylaşın meclisle, muhalefet partileri ile… Biz de bu konuya bir katkı koyalım"… Bu her zaman gönderilen bir dış kaynağa benzemiyor, çok ihtiyacımız olan bir dönemde gelebilecek bir dış kaynaktan bahsediyoruz, dolayısıyla bunun doğru formüle edilmesi gerekiyor ki, tam da ihtiyaç duyduğumuz alanlara aktarabilelim, kullanabilelim… Sayın Başbakan’ın meclis kürsüsünden bize söylediği "Tabii ki öyle olacak, şeffaf olacağız, bunu sizinle paylaşacağız"… O günlerde böyle demişti. Ancak ne meclisin, ne muhalefet partilerinin haberi oldu. Hatta basın toplantısından bile basının sabahleyin haberi oldu. Bu ne ile ilgiliydi? Bu talep herhangi bir demokratik talep değildi. Demokratik olarak zaten böyle bir anlaşma imzalanmadan önce meclise bilgi verilmesi adettendir, usuldendir. Ancak bu talep herhangi bir demokratik talep olmanın ötesindeydi bu dönemde… Neden buna bu kadar hassasiyet göstermiştik? Neden buna ihtiyaç duymuştuk? Çünkü bir basit mantık var; bu dönemde maliyemizin gelirlerinin azaldığını biliyoruz.
"2020 içerisinde hiç arzu etmediğimiz o iflaslar gerçekleşirse, hiç arzu etmediğimiz sayıda insan işsiz kalırsa bu durum Maliye’nin gelirlerinde ekstra bir yük ve azalma yaratacak. Bu da bizi 2021’e daha fazla bütçe açığı ile taşıyacak.”
Normalde bizin aylık gelirimiz 550 Milyon TL civarındayken, bunun belli aylarda 250-300 Milyon TL'ye kadar düştüğünü Maliye Bakanı meclis kürsüsünden aktardı. Daha detaylı söylemek gerekirse; Mart ayındaki mahalli gelirimiz 381 Milyon TL, Nisan'da 288 Milyon TL, Mayıs'ta 250 Milyon TL… Peki nedir bunun gerçek sebebi? Neden Maliye'nin gelirleri 300 Milyon TL civarında eksiliyor? Piyasa kapalıydı, normal olarak gelir elde ettiğiniz alanlardan maliyeye gelir akmadı. Nedir bunlar? Gümrükler, fiyat istikrar fonu, KDV… Bu gelirlerde 300 Milyon TL eksilme var. Piyasa kapalıydı, çalışanlar da çalışmadı, esnaf da çalışmadı, şirketler de çalışmadı dolaysıyla gelirler aşağıya indi. Peki nedir bizim ekonomiyi yeniden toparlayabilmemizin aracı? Reel sektörün yeniden o faaliyetlere dönebilmesi ve elde ettiği geliri artırabilmesidir. Ve reel sektördeki çalışanların da işsiz kalmamasıdır. Oysa son dönemde biliyoruz ki, işsiz kalan insanlarımızın olduğu gibi, ödeneksiz izne çıkarılan, kısmi çalışma ile maaşları azalmış olan insanlarımız da var. Siz özel sektörde çalışan insanları, esnafı, özel işletmeleri desteklemediğiniz takdirde bunun Maliye'ye yansıması 'gelirlerinizin düşmeye devam etmesi' olur. Ya da elde edeceğiniz gelirsen daha az gelir elde etmeniz olur. Türkiye Cumhuriyeti'nden elde edilen dış borçlanma ile sadece Maliye'yi takviye ederseniz ve reel sektöre bir şey vermezseniz; Maliye alır dış borcu, doğal olarak memurlarını maaşlarını öder. Memurların maaşlarının ödenmesi evet, özel sektöre bir miktar yansır, çünkü memur aldığını piyasada harcar. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu ülkede esas talep memurdan kaynaklanmıyor.
"Türkiye’den gelecek 1 Milyar 150 Milyon TL Maliye'yi 2020 sonuna kadar taşır, ekonomiyi taşımaz. Çarşıyı yıl sonuna kadar hiç taşımaz"
Yükseköğretimden gelen, turizmden gelen, güneyden gelen talep durdu. İç piyasamızda memurun talebi devam edebilir ancak özel sektör çalışanları işsiz, maaşsız kaldığına göre onların yarattığı talep de daralır. Bu talep daralması içerisinden reel sektör doğal olarak gelirlerinden kaybeder, dolayısıyla Maliye de kaybeder. Peki imzalanan anlaşma ne getiriyor bize? Her ay Türkiye yetkililerinin yapacağı raporlama sonucunda bakacaklar Maliye’nin yerel gelirleri ne kadar, 350 Milyon mu? Maaşları ödeyebilmek için ne kadar gerekiyor? 450-500 Milyon TL mi? 250 Milyon eksik mi var? O ay 250 Milyon TL açığı kapatacak. Maliye onu alacak, memurunu ödeyecek ve bitecek. Reel sektör bu anlamda bir destek görmeyecek. Reel sektör destek görmeyince hangi riskle karşı karşıyayız? Daha fazla işsiz insan, daha fazla batmış özel sektör işletmesi ve esnaf… Peki bunlar batarsa, binlerce insan işsiz kalırsa bunun Maliye'ye yansıması ne olacak? Gelirlerin düşmesi şeklinde olacak… Türkiye’den gelecek 1 Milyar 150 Milyon TL neyi kapatacak? Maliye’nin memurları ödemek konusundaki sıkıntıyı kapatacak. Nereye kadar? 2020 sonuna kadar. Ama 2020 içerisinde hiç arzu etmediğimiz o iflaslar/ batmalar gerçekleşirse, hiç arzu etmediğimiz sayıda insan işsiz kalırsa bu durum Maliye’nin gelirlerinde ekstra bir yük ve azalma yaratacak. Bu da bizi 2021’e daha fazla bütçe açığı ile taşıyacak. Türkiye’den gelecek 1 Milyar 150 Milyon TL Maliye'yi 2020 sonuna kadar taşır, ekonomiyi taşımaz. Çarşıyı yıl sonuna kadar taşımaz.
- Mert Özdağ: Neden böyle bir yöntem seçilmiş olabilir sizce? Sonuçta bu anlaşmanın bir de Türkiye tarafı var. Siyasi anlamda sormuyorum, teknik olarak bu uygulanan işin kolayı mıdır?
- Tufan Erhürman: Meclis konuşmamda da söyledim, hükümete sordum ki; “Anlatamadınız mı Türkiye’ye esas meselenin nerede olduğunu?”… Yani bunu anlatıp bu şekilde dizayn etmeniz gerekirdi. Başında muhalefet sorulsaydı biz bu öneriyi yapacaktık. Aktarılan dış borç esasında en iyi rakamlardan biri… Bu parayı doğru yerlere enjekte etmezseniz sorun kalıcı olarak devam eder. 5 Milyar TL olsa da eder. Önemli olan bu dönemi doğru adımlarla en az zararla atlatmamızdır. 'Cari bütçe açığına katkı' denilerek gönderilmiş olmasına rağmen Türkiye ile konuşularak bir şekilde reel sektöre de aktarılabilecek bir yöntem uygulanırsa evet bu para doğru yerlerde kullanılmış olur. O zaman da 'harcama tablosunu' görmemiz gerekecek. Temelde böyle bir mantıksal sorun var imzalanan anlaşmanın içerisinde… Mecliste bu soruna işaret ettiğimizde Maliye Bakanı da "Evet sizin dediğiniz gibidir" dedi. Eğer böyleyse ve değişmezse bu durum bizi çok zor taşır 2020 sonuna. Evet Maliye’nin gelirlerine destek olarak kaynak kullanılacak ancak ekonomide yaşanan işsizlik ve gerileme gelirlere çok daha büyük bir yük olarak yansıyacak. Bu da bizim hep söylediğimiz 'kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratalım' idealimizden daha fazla uzaklaşmamız anlamına gelecek. Çünkü mahalli gelirlerimiz yetmeyecek bizim cari giderlerimizi karşılamaya… Tablo bu anlamda arzu ettiğimiz bir tablo değil. Tekrar ediyorum, 1 Milyar 150 Milyon TL fena mıdır bu dönemde? Hayır ihtiyaç duyduğumuz bir kaynaktır. Önemli olan nereye tahsis ettiğinizdir. Ve sürdürülebilirliktir önemli olan. Herkes sürdürülebilirlik diyor ancak bu yapılan iş sürdürülebilir değil. Aksi takdirde bu kaynak yıl sonuna kadar sadece maaş ödemelerine gider. Bu anlaşma ekonominin çarklarının döndürme anlamında anlamlı bir anlaşma değildir. Umarım Türkiye ile konuşulur ve bu kaynak piyasaya doğru şekilde aktarılır ve piyasa da dönmeye çalışır. O yüzdendir ki 400 Milyon TL de iç borçlanma gündeme geldi. Orada (anlaşmada) iyi bir kaynak olmasına rağmen bu reel sektörü destekleyecek bir duruma dönüşmediği için iç borçlanma yoluna gidildi. 100 Milyon TL’si alındı, 300 Milyon TL'si alınacak.
Mesela Yerel İşgücünü Destekleme Fonu'ndan önemli oranda bir para kullanıldı. Türkiye’den gelen kaynak bu fonu da destekleyemeyecek, çünkü fonda bütçe dışıdır ve gelecek kaynak 'cari bütçe açığına katkı' deniliyor. Bütçe açığı nedir? 2020 bütçesinde öngörülemeyen eksiklik? Nedir o eksiklikler? Mahalli gelirlerdeki eksikliklerdir. Gelen parayla fonu da destekleyemeyeceksiniz, fona kaynak aktarılamayacağı için işsiz kalan insanları nasıl destekleyeceksiniz?
"Pandemi hastanesi ile ilgili en iyi ihtimal verilen tarih yıl sonudur. Dünya ikinci dalga için sonbahar diyor. Bizim hazırlığımız ne? Yok. Hazırlığımız yok"
EKONOMİ VE SAĞLIĞA İLİŞKİN 4 NOKTAYA İŞARET EDEN TESPİTLER…
"4 noktada tasarruf etmeye kalkışmayın"
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman "CTP Ekonomi Çalışma Grubu"nun raporuna dikkat çekerek hükümete yönelik "4 maddede tasarruf yapmayın" uyarısına işaret etti, bunları sıraladı:
1-. Hane halkının ihtiyacını giderin.
2-.Çalışanların ihtiyacını görmezden gelmeyin.
3-. Esnafın ihtiyacını, ayakta durma ihtiyacını görmezden gelmeyin.
4-. Sağlıktaki ihtiyacı görmezden gelmeyin.
- Aktay Elektrikçi: Sayın başkan reel sektörün göz ardı edilmesi gibi bir durum var. Aslında esas göz ardı edilen işçi hakları oldu Coronavirüs döneminde… Bilerek mi bu şekilde yapılıyor? Şu an için de esnaf çok zor bir dönem geçiriyor, piyasada bir alarm durumu var. Daha adil bir paylaşımın yapılabilmesi için ne yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
- Tufan Erhürman: CTP Ekonomi Çalışma Grubu'nun raporunu yayınlamıştık bir süre önce. Önerimiz şuydu, 4 noktada tasarruf etmeye kalkışmayın.
1-. Hane halkının ihtiyacını giderin. Çünkü insanlar asgari gıda, temizlik, sağlık ihtiyaçlarını karşılamalıdır, bunu görmezden gelmeyin.
2-.Çalışanların ihtiyacını görmezden gelmeyin. İşsiz kalabilirler, maaşlarını alamayabilirler, maaşları düşebilir.
3-. Esnafın ihtiyacını, ayakta durma ihtiyacını görmezden gelmeyin. Çünkü batmaya başlarlarsa domino etkisi yaratacak ve hepsi bir bir batacak.
4-. Sağlıktaki ihtiyacı görmezden gelmeyin. Çünkü sağlık alanında hazırlıksız olduğumuz için kapandık. Hala şu anlaşılamıyor, biz kapandık da ta biz açılalım Coronavirüs yok olacaktı dünyadan… Öyle bir şey yok. Sağlıkta altyapımız eksik olduğu için kapandık.
"Hükümet hiç sorun olmadığını söylüyor, reel sektörün durumu ortada, rakamlar ortada. Madem ki sorun yok niye insanlar işten durduruluyor? Niye yüksek öğretimde öğrencilerin gelmeme ihtimali ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz?"
En başından itibaren şunu söyledik, dış kaynak ve veya iç borçlanmaya ihtiyaç var, ki bir muhalefet partisi kolay kolay bunu söylemez… Bunu söylememizin üzerinden 2 ay geçti. Neden bunu söyledik? Alın paraları da dağıtın diye söylemedik. Öngörümüz şuydu; bu alanlarda yaratacağınız eksiklikler size daha sonra daha maliyeti büyük eksiklikler yaratabilir. Hane halkını ve işçileri desteklemezseniz sosyal patlamaya yol açarsınız, maliyeti daha büyük. Esnafı işletmeleri desteklemezseniz, batmaya başlarlarsa Maliye’nin gelirlerinde gerileme olacak ve sürdürülebilirliğinizi yitireceksiniz, daha büyük maliyet. Sağlığa harcama yapmazsanız açılma süreci gecikecek, ya da yeniden kapanma riski ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Dolayısıyla hem insani açıdan, hem de ekonomik açıdan siz bu kaynağı bir an önce kullanın dedik. O dönemde bize hükümet yetkilileri bize cevaben dedi ki “Biz çocuklarımızın geleceğini tehlikeye atamayız falan filan…” Ondan sonra da Türkiye’den katkı geldi, tam da o günlerde 400 Milyon TL iç borçlanmaya gidildi. Bu da neyi gösteriyordu, o zamandan itibaren haklı olduğumuzu gösteriyordu. Yani bir iç borçlanma ya da dış kaynağa ihtiyaç vardı. Ne yaptık bu arada? Belediyeler devreye girmeseydi, iş insanları katkı yapmasaydı hane halkının açlık yaşayacağını gördük. 1500 TL’lerle işçileri ayakta tutamadığımızı da gördük. Pandemi hastanesi olmadığını gördüğümüz gibi mecliste anladık ki en erken tamamlanabilecek hastane ancak yıl sonunda olabilir. Herkes sonbaharda ikinci dalgadan bahsediyor. Dahası bizim açılmaya gittiğimizden sonra kendi endişelerimiz var. Peki yıl sonundan önce bu illetle nasıl mücadele edeceğiz? Elbette bu hiç kimsenin arzu etmediği kötü senaryodur. Ancak olması ihtimaline karşı hazırlıklı olmamız gereken bir durumdayız. Hala burada o hastane ile ilgili en iyi ihtimal verilen tarih yıl sonudur. Peki dünya sonbahar diyor. Biz de biliyoruz ki Temmuz ayında uçuşları başlattığımız anda yeniden bu illetle karşılaşabiliriz. Belki 8 Haziran’da güney ile kapılar açılabilir, oradan karşılaşabiliriz Bizim hazırlığımız ne? Yok. Hazırlığımız yok. Halbuki orada bir rakam var, 1 Milyar 150 Milyon TL orada… Bu kaynağı Türkiye ile anlaşıp da doğru kalemlendiremez miydiniz? Bizim acilen bir pandemi hastanesine ihtiyacımız var. Bizim işçilerimize katkı yapmaya ihtiyacımız var. Bunları o kaynakla acilen yapamaz mıydınız? Özel sektör birçok yerde kira ödeyemiyor. Girne Çarşısı, Lokmacı, Kumarcılar Hanı tamamen kapandı. Lokmacı’daki bütün işletmeler sıkıntı içerisinde. Mağusa Surlariçi sıkıntılar yaşıyor. Bazı sektörler sektör bazında sıkıntı içerisinde… Biz buralara destek olamaz mıydık ta ki müşterileri ile buluşana kadar… Birçok işletme açtı ve kapattı. Ödediği elektrik parası, ödediği personel giderini görünce “daha iyi açmayayım” dedi ve kapattı. Bu noktalara destek olunması gerekiyordu. Bakın güneye… AB'nin de desteğiyle öyle bir reel sektör paketi açıkladı ki… Şimdi sorun nedir? Siz turizmde güney ile rekabet halindesiniz. Kıbrıs’a gelecek bir turist ya güneye gelecek, ya kuzeye… Peki güney “Gelirseniz ve hastalanırsanız bütün tedavi masraflarınız bizden” diyorsa ve siz kuzey olarak bunu diyemeyecek durumdaysanız, rekabette de daha da geriye düşeceksiniz demektir. Neden böyle oldu sorusunun cevabını tam olarak veremiyorum, herhalde yeterince anlatılmadı, anlatılamadı. Muhalefet ile görüşülseydi ve bu görüşler anlatılsaydı o zaman Türkiye’ye soracaktık neden böyle oldu diye… Hükümet hiç sorun olmadığını söylüyor, reel sektörün durumu ortada, rakamlar ortada. Madem ki sorun yok niye insanlar işten durduruluyor? Niye kısmi çalışmaya geçiliyor, niye ödeneksiz izne gönderiliyor çalışanlar? Niye normalde 300-400 kişinin bulunduğu mekanlarda 10 kişiden fazla insan göremiyorsunuz? Niye birçok sektör sorun yaşıyor? Niye turizm sektörü bu durumda? Niye yüksek öğretimde öğrencilerin gelmeme ihtimali ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz? Bütün bunlar gerçeklerse nasıl bir mantıktır bu, gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.
TÜRKİYE KKTC TARAFINA GÜVENMİYOR MU? YAPMAMIZ GEREKENLER / PROTOKOL SOMUT MU, SOYUT MU?
"Yine son derece soyut bir protokolle karşı karşıyayız"
Tufan Erhürman, anlaşmada bulunan ve eleştirilere neden olan "her bakanlıkta asgari 3 yetkiliden oluşan “proje uygulama ve takip komisyonlarının” kurulmasının sorun yaratmayacağını belirterek bunun sakıncalı olmadığına dikkati çekti. Erhürman esas sorunun protokollerde bazı maddelerin soyut olmasını gösterdi ve KKTC tarafının proje hazırlamadaki eksikliğine işaret etti.
- Mert Özdağ: Sayın başkan, sağ iktidarlar her dönem çeşitli protokoller imzaladılar Türkiye ile. Her dönem taahhüt ettiklerini yapmadıklarını izledik. Bu son protokolde de KKTC tarafının yapması gerekenler bölümünde bazı 'tanıdık' maddeler var, 17 madde olarak alt alta konuldu. İzleme değerlendirme komiteleri kurulacak bakanlıklarda protokolün işleyişi ile ilgili. Bu durum tarafların ya da daha açık söylemek gerekirse Türkiye’nin KKTC tarafına güvensizliğinin bir göstergesi midir sizce?
- Tufan Ehürman: Eylem planındaki 17. Madde ile ilgili ilginç yorumlar yapıldı, anlamadım. Her bakanlıkta asgari 3 yetkiliden oluşan “proje uygulama ve takip komisyonlarının” kurulmasını nasıl olur da “Bu 3 kişi Türkiye’den gelecek” gibi yorumladı kimi arkadaşlar onu anlamadım açıkçası… Ha Türkiye’nin şöyle bir sıkıntısı olduğunu biliyorum; bu güne kadar proje hazırlama, projeleri uygulama ve takip konusunda belli sıkıntılar yaşandı. Bundan sonra yaşanmasın düşüncesi ile konulmuş bir madde olduğunu anlıyorum. Her bakanlıkta projelerin hazırlanması, uygulanması ve takibi ile ilgili birer birimin olması son derece iyi bir şeydir çünkü doğrudan onunla temas kurarak projeler yürütülebilir. Ben burada bir sakınca görmüyorum. Ha neden buraya yazıldı? Zaten KKTC tarafı bunu öngörmelidir. Turizm Stratejik Planı neden protokole yazıldı? Ya da Enerji Verimliliği Yasası neden yazıldı? Bunlar zaten bizim yapmamız gereken, Türkiye’ye taahhüt etmemize gerek olmayan adımlar. Eğer senin için turizm önemli ise elbette Turizm Stratejik Planı'nın olacak. Elbette yükseköğrenim planın olacak. Enerji tasarrufu önemli ise, elbette bir enerji verimliliği yasan olacak. Bizim hükümetimiz döneminde bunların hepsi çalışıldı, elbette bu hükümet döneminde de çalışılıyor.
Benim bu 17 madde içerisinde sıkıntı yaşadığım durum şu; daha önce de Türkiye yetkililerine de şunu söyledim. Biz bir protokol imzalayacaksak somut ve açık olmasını isterim. Yine aynı şeye geldik. Yine son derece soyut bir protokolle karşı karşıyayız. Mesela Bakanlar Kurulu’ndan bir belgenin üzerine Turizm Stratejik Planı yazarak geçirilirse bu taahhüt ettiğimizi yerine getirme mi olacak? Madem ki uluslararası bir anlaşma ile Türkiye’ye bunu taahhüt ettik, Türkiye’nin de bu plan üzerinde beklentileri var demektir. O yüzden somut olsun, halk da bilsin, meclis de bilsin. Nedir tam olarak turizmde stratejiden kastımız net olarak konuşulması lazım. Turizmde planlama ile ilgili Türkiye’ye söz verdiğimize göre beklenti nedir? Biz bunu yaşadık. Protokoldeki bir şeyi gerçekleştiriyorsunuz, Türkiye tarafı size “Bu değildi” diyor. O yüzden her şey somut ve anlaşılır olmalı. - Aktay Elektrikçi: Sağlıksız bir iletişimin sonucu mudur bu sayın başkan? Nasıl bir iletişim olması gerekir?
- Tufan Erhürman: İletişimin demin söylediğim gibi olması gerekir. Bugün Maliye Bakanı dedi ki (mecliste) “Ben ayrıntılı bir çalışma gönderdim Türkiye Cumhuriyeti'ne”… Biz de “geç de olsa bizimle paylaşın, en azından ne gönderdiğinizi” dedik. Ve imza noktasına kadar gelindi. O zaman sorarsınız, neden bizim taleplerimiz girmedi metne? 1 Milyar 200 Milyon TL gibi bir rakamdı talep edilen. Zaten 1 Milyar 200 istemişsiniz, 1 Milyar 150 gelmiş…
"Yılsonuna kadar bir kısım insanımız işsiz kalabilir, esnaf batabilir, işletmeler sıkıntı yaşayabilir"
- Mert Özdağ: Sayın Başbakan “Rakam son ana kadar belli değildi” dedi.
- Tufan Erhürman: Sayın Olgun Amcaoğlu’nun söylediği 1 Milyar 290 Milyon TL civarında bir talepti. Çok bir fark yok, 1 Milyar 150 TL geldi. Madem bu kaynak geldi, sizin öngörüleriniz farklıydı neden imzaladınız o zaman? Neden rakamda anlaştınız da metinde anlaşamadınız? Şu anda yapılabilecek tek şey var, bu metin üzerinden bu sağlanan kaynağın reel sektörün doğru noktalarına enjekte olanağına sahip olunacak bir ortamı yaratmaktır. Bu olmasa bu metin Maliye’nin yılsonuna kadar maaş ödemelerini güvence altına alır, ama ekonomi sıkıntı yaşamaya devam eder. Yılsonuna kadar bir kısım insanımız işsiz kalabilir, esnaf batabilir, işletmeler sıkıntı yaşayabilir. 2021'e biz o kendi ayakları üzerinde duran ekonomi hedefinden geriye düşmüş bir şekilde girmek zorunda kalırız. Bu kadar kaynak varken kabul edilebilir bir şey değil.
- Aktay Elektrikçi: Yeni açılma süreci ile birlikte ekonominin canlanması mümkün olur mu? Hem ekonomik açıdan hem de sağlık açısından son açılma süreci ile bizi neler bekliyor?
- Tufan Erhürman: Sağlık açsından endişeliyiz. Herkes endişeli… Sağlık Bakanı'nın kendisi de endişeli… Sağlık Bakanı'nın kendi ağzından çıkan kelimelerdir "huzursuzum ve korkuyorum" kelimeleri… Açılmaya gittiğimiz anda neyle karşılaşacağımızı kestirmek mümkün değil. Yatak sayımız, solunum cihazı sayısı konusunda bir toparlanma oldu ancak şu ana kadar bir envanter paylaşılmadı.
Nedir bu ARMA, ne amaçlıyor? Ne zaman uygulanacak?
“İki devlet arasında imzalanan anlaşmada (ARMA ile) usul ve esasları doğrudan Türkiye'ye mi bıraktınız? Hükümete bunu sormak gerekir.”
"Bu usullerde madde 5'te ne yazıyor biliyor musunuz? "İş bu usul ve esasların uygulamaya girmesinde mülkiyet (Türkiye Cumhuriyeti) Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü'ne aittir. Sormak gerekiyor; iki devlet arasında imzalanan anlaşmada usul ve esasları doğrudan Türkiye'ye mi bıraktınız? Böyle bir şey olabilir mi?"
Tufan Erhürman hükümetle Türkiye tarafından imzalanan anlaşmada bulunan ARMA modeli ile ilgili de konuşarak 2021'den itibaren “Altyapı ve Reel Sektör için Mali İşbirliği” konusunda usul ve esasların Türkiye tarafından uygulanacağına işaret ederek bu durumu eleştirdi. Erhürman “Karşılıklı olarak uymanız gereken usul ve esaslar sadece TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü uhdesinde olacak? Böyle bir şey olabilir mi?” diye sordu.
- Mert Özdağ: Anlaşmada bir de ARMA modelinden bahsediliyor. Nedir bu ARMA ve siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
- Tufan Erhürman: Bu protokolün "ek 5"inde ARMA diye bir şey var. Bu yeni bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Usul ve esaslarla ilgili… Altyapı ve Reel Sektör için Mali İşbirliği Aracı, usul ve esasları… Bu uygulama bu sene uygulanmayacak. Bu yöntem gelecek yıldan sonra uygulanacak uluslararası anlaşmalarda uygulanacak. Hükümet, gelecek yıldan itibaren uygulanacak bir uygulamayı muhalefetle görüşmeden imzalayabiliyor. Bu ARMA modelini belli ki bundan sonraki hükümetler uygulayacak ancak şimdiki hükümet meclisteki partilere bunu danışmadan, paylaşmadan imzalayıp devreye koyma yoluna gidebiliyor. Bu usullerde madde 5'te ne yazıyor biliyor musunuz? "İş bu usul ve esasların uygulamaya girmesinde mülkiyet (Türkiye Cumhuriyeti) Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü'ne aittir. Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü kimdir? Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü, TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü'dür. Bu nedir? Uluslararası anlaşmadır. Sormak gerekiyor; iki devlet arasında imzalan anlaşmada usul ve esasları doğrudan Türkiye'ye mi bıraktınız? Karşılıklı olarak uymanız gereken usul ve esaslar sadece TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü uhdesinde olacak? Böyle bir şey olabilir mi? Yine bu usul ve esasların 4. Maddesinde "işbirliği kurumsal yapı ile uygulanır" yazıyor.6 unsur var. Bu 6 unsur, 1- TC Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 2- TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü, 3- TC Teknik Heyeti, 4- KEİ Ofisi (TC Lefkoşa Büyükelçiliği Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi), 5- KKTC Teknik heyeti 6- Uygulama birimleri… Biz neredeyiz? 6 unsurun ilk 4'ü Türkiye makamları. Nasıl olacak da bu usul ve esasları uygulayacağız? Hukuken de ilk kez duyduğum bir ifade ile "mülkiyet" de TC Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü'nde olacak. Bu sene kullanılacak kaynakla hiçbir ilgisi olmayan, tamamen gelecek sene bir protokol imzalanırsa o zaman reel sektör ve alt yapı için uygulanacak olan bir usul ve esaslar bütünü bu sene imzalayabiliyorsunuz. Neden acelesi olmayan ve gelen seneden itibaren uygulamaya girecek olan bir metni muhalefetle de konuşmadan imzaladılar, anlamakta güçlük çekiyorum. Farkında mısınız bu metinde neler yazıyor? Nasıl olur da bir uluslararası anlaşmada usul ve esasların mülkiyeti sadece taraflardan birinde olur? Hükümetin buna açılık getirmesi gerekiyor.