“Maceraperest girişimler”

Tümay Tuğyan

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölge olarak ilan ettiği alanda 2011 yılının Eylül ayında başlattığı sondaj çalışmalarına o dönem çok büyük tepki gösteren Türkiye, Kıbrıslı Türkler’in haklarını koruma altına alma iddiasıyla hemen karşı atağa geçmiş ve tam bir oldu bitti ile Eroğlu’na New York’ta, ‘TC-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’ imza ettirmişti.

Dönemin UBP hükümetinin dahi haberinin olmadığı ve BM Genel Kurul çalışmaları çerçevesinde New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Eroğlu ile TC hükümeti adına dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından imzalanan bu antlaşmanın hemen ertesi gününde ise Bakanlar Kurulu olağanüstü toplanmış ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na, ‘KKTC’nin ADA etrafındaki deniz yetki alanlarında(!)’ petrol ve doğal gaz arama ruhsatı vermişti.

Güya tüm bunlar, TC ve KKTC teknik heyetlerinin Lefkoşa ve Ankara’da yürüttüğü ‘ortak’ çalışmalar sonucundan olmuştu, Bakanlar Kurulu kararında böyle denmekteydi ama bu elbette işin kılıfıydı.

Aslında Türkiye böyle bir karar almış ve hem KKTC Hükümeti hem de Cumhuriyet Meclisi by-pass edilerek, bu anlaşma Eroğlu’nun önüne konmuştu.

Neyse uzatmayalım, hepimiz o günlerde yaşanan gelişmeleri az çok hatırlıyoruz.

Fakat bugün, o dönemin uzantısı olarak yaşanan yeni gelişmelere verilen bazı ‘tepkilerden’ anlıyoruz ki, o dönem yapılan açıklamaların ve alınan kararların ‘bazıları’ galiba unutulmuş!

***

2011 yılının Eylül’ünde New York’ta imzalanan ve devamında TPAO’ya ada etrafında sondaj yetkisi verilmesinin yolunu açan TC-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması mecliste oylanırken, muhalefet partileri CTP ve TDP antlaşmaya karşı çıkmış ve ret oyu kullanmışlardı.

Ana muhalefet CTP Parti Meclisi, meclisteki oylama öncesinde yaptığı toplantının ardından kamuoyuna duyurduğu uzun ve kapsamlı açıklamayla, ret oyunun gerekçelerini paylaşmış ve öncelikle Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’nın, KKTC hükümetinin ve meclisin bilgisi dışında imza ediliş yöntemini sert bir biçimde eleştirerek, bakın ne demişti:

• Kıbrıs Rum Liderliğinin sondaj çalışmalarını böylesi bir zamanda başlatmış olmasının çözüm sürecini sekteye uğratacağı gün gibi ortadayken, bu konuda ısrarlı bir tutum sergilemesi iyi niyetten yoksun bir girişimdir.

• Bu tek yanlı girişimi onaylamamız mümkün değildir.

• Ancak bu girişim karşısında Türk Tarafının takındığı tehditkâr ve “kısasa kısas” tavrı da, iyi niyetli mukabil bir tavır olarak asla değerlendirilemez.

• Üstelik New York’ta imzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşmasıyla, Kıbrıs sorununa çözüm arayışının samimiyetle sürmesi gereken bir dönemde, ayrılığın derinleşmesine ve sorunun kalıcılaşmasına katkıda bulunulmaktadır.

• KKTC devlet birimlerinin içeriğine hiçbir katkıda bulunmadığı bir anlaşmanın, Kıbrıs Türk Halkı’nın çıkarlarını ne oranda ve hangi kriterler dâhilinde gözettiği ise bilinmemektedir.

• KKTC Cumhuriyet Meclisi, halkımızın iradesini temsil etmeyen maceraperest ve akıbeti meçhul girişimlerin onay mercii olarak görülemez ve bu biçimde gösterilemez.

• Bu anlaşmanın yaratacağı tehdit, Kıbrıs Türk Halkının dünyadan tecrit edilmişliğinin neden olduğu koşulları daha da ağırlaştırabilecektir.

***
Peki ya şimdi?
8 Ekim 2014, CTP Genel Başkanı, Başbakan Yorgancıoğlu:
“(…)Türkiye’nin kendisinin bölgede bir iddiası yoktur. KKTC-TC arasında imzalanan ve TPAO’ya araştırma yetkisi veren anlaşmaya binaen bir girişim yapmıştır. Türkiye’nin tavrı, Kıbrıs’a sismik araştırma gemisi göndermesi, Kıbrıslı Türklerin denizde ve karadaki haklarını koruma adına bir girişimdir (…)”

3 Ekim 2014, KKTC Dışişleri Bakanlığı:

“(…) GKRY'nin bir oldu bitti yaratmak suretiyle, tek taraflı tasarruflarla, Kıbrıs adasının iki eşit ortağından biri olan Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını gasp etmesine göz yumulmayacağını önceki açıklamalarımızda da ifade etmiştik. KKTC hükümeti bu yönde gerekli adımları atmaya devam etmektedir. Bu çerçevede, KKTC tarafından TPAO'na arama ruhsatları verilen sahalarda ada kaynaklarının ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkı adına araştırma yapması maksadıyla, Kıbrıs Türk tarafı Türkiye ile işbirliği içerisinde sismik araştırmaya uygun teknik donanıma sahip bir gemiyi bölgeye gönderme kararlılığındadır. Sismik araştırma verilerinin sonucuna bağlı olarak ilgili sahalara sondaj platformu gönderilmesi de öngörülmektedir(…)”

***

Lafı uzatmaya gerek yok.
CTP, 2011 yılındaki tavrı ile şimdiki tavrı arasındaki ‘değişimi’ kamuoyuna açıklamakla yükümlüdür.